Medyanın 'NAMUS' Davası

Medyanın 'NAMUS' Davası

Siz bu ülkenin yaşadıklarını neden yaşadığını merak ediyorsanız son üç günlük gazeteleri alın ve bir bakın onlara.

İşte Bu Medya...
Siz bu ülkenin yaşadıklarını neden yaşadığını merak ediyorsanız son üç günlük gazeteleri alın ve bir bakın onlara.

Şu son üç günde yayımlanan gazeteler size bütün yakın tarihimizi anlatacak.

Bu gazeteler, bu medya, bunların hepsi, varlıklarını söylediklerine değil “söylemediklerine” borçlular.

Anlatmadıklarına, yazmadıklarına, görmediklerine borçlular sahip olduklarını.

Geçmişimiz ve halimiz onların “sessizliğinde” saklıdır.

Biz üç günden beri, onlarca çocuğu bombayla havaya uçurmayı, gayrımüslimlerle insan hakları savunucularını öldürmeyi, kanlı bir kaos yaratıp bu kaosta hükümeti devirmeyi amaçlayan bir cuntanın planlarını yayımlıyoruz.

Bakın bakalım gazeteler bu konuda neler yazıyor.

Hürriyet’e, Sabah’a, Milliyet’e, Vatan’a, Radikal’e, Habertürk’e, Akşam’a bir bakın.

Sadece bu gazeteleri okuyan insanlar, bu ülkede daha sekiz ay önce böyle korkunç bir plan hazırlayan bir cunta olduğunu, o cuntanın üst rütbeli yöneticilerinin orduda hâlâ görevlerini sürdürdüğünü bilmiyorlar.

Televizyonlara da bir bakın.

Kaç haber kanalı bu haberi verdi, kaç haber kanalı bu meselenin üstüne gitti?

Peki, niye bu haberi vermiyorlar?

Bu yayın organları, onlarca çocuğun havaya uçurulacağı bir eylem planını “önemsiz” mi buluyorlar?

Gazetecilik ölçüleriyle bu olaya baktığımızda bunu “önemsiz” görebilirler mi?

Bana böyle bir haberi, medyasının önemsiz bulacağı bir ülke söyleyin.

Fransa’da böyle bir cunta haber olmaz mıydı, Amerika’da, Hollanda’da, İngiltere’de, Portekiz’de, Polonya’da, Japonya’da, Hindistan’da haber olmaz mıydı?

Hepimiz biliyoruz ki olurdu.

Türkiye’de neden olmuyor, Türkiye’nin bu ülkelerden farkı ne?

Fark, bu ülkede askeriyenin “gizli bir iktidarının” bulunması ve bu gizli iktidarın medya tarafından sıkı sıkıya desteklenmesi.

Medyanın, bu askerî iktidarı pekiştirmek için “milliyetçiliğe” abanıp, birçok gerçeği saklaması.

Cumhuriyet tarihince hep böyle olmuş.

Bugün belki de ilk kez Dersim katliamının “gerçek yüzünü” okuyup öğrenen insanlar, o katliamın yaşandığı tarihlerdeki gazetelere de bir göz atsınlar, baksınlar bakalım, bugün öğrendikleri gerçeklerin binde biri o zamanki gazetelere yansımış mı.

Gerçek başkaydı, o günkü gazetelerin anlattıkları hikâyeler başka.

Bugün de durum aynen o günler gibi.

Zaman zaman korku şokları geçirip, fazlasıyla kurnazca hesaplar yapan, bu şoklar sırasında da nereye varacağını hesap edemeyeceği laflar eden Başbakan Erdoğan’ın biraz ruleti andıran bir kişiliği var, topun siyahta mı beyazda mı duracağını bilemiyorsunuz, siyahta durduğunda cuntacılar yerine o cuntacıları ortaya çıkartan gazeteleri eleştiren ama “beyazda” durduğunda da daha önce söylenmemiş gerçekleri anlatan bir kişilik bu.

Dün “ruletin topu” beyazda durdu ve Erdoğan, Güneydoğu’da 90’lı yıllarda oradaki insanlara uygulanan “gıda ambargosunu” anlattı.

Batıda yaşayan insanlar bunu biliyor muydu, bilmiyordu.

Çünkü “medya” bundan söz etmiyordu.

Bugün de aynı şeyi yapmak, susarak gerçekleri gizlemek, “hayati konuları” saklamak istiyorlar.

Ama yapamıyorlar.

Birincisi Taraf gibi bir gazete var, ikincisi bu tür haberlerde dürüst davranan Zaman, Yeni Şafak, Bugün gibi gazeteler bu haberleri saklamadan veriyor, üçüncüsü “askerî medyanın” içinde namuslu kalemler gerçekleri yöneticileriyle çelişme pahasına yazıyorlar.

Medyanın bana fevkalade ahlaksızca gözüken bu sessizliğini asıl yırtanlar, bu medyanın içindeki namuslu insanlar, Sabah susarken o gazetede yazan Emre Aköz, Mahmut Övür gibi yazarlar susmuyor, Hürriyet susarken o gazetede yazan Eyüp Can susmuyor.

Eyüp Can, böyle bir plan karşısında “vicdanı olan herkesin hop oturup, hop kalkması” gerektiğini yazıyor.

Yakında, diğer namuslu kalemler de yazacaktır bu konuyu.

Darbelerin, muhtıraların, cuntaların, toplumun üstüne kapan o ağır ve kanlı kapısının “menteşesi” bu medyadır, o cuntacılar medyanın “sessizliğine ve yandaşlığına” güvendikleri için hazırlıyorlar o planları, darbe kapısı o “menteşe” sayesinde kapanıyor üstümüze.

Bir zamanlar dünyanın en büyük suç şehri olan New York’ta yetkililer, en “büyük” suçluları yakalamaya çalışır ama bir türlü başarılı olamazlardı, sonra bir belediye başkanı geldi, “büyükleri bırakın, önce onların sokaklarda çalışan adamlarını yakalayın” dedi, dediğini yaptılar, “büyükler” çalıştıracak adam bulamayınca suçlar bıçak gibi kesildi.

Darbeleri önlemek mi istiyorsunuz, bu medyayı afişe edin, gerçek yüzlerini örneklerle gösterin, insanlara anlatın, medyayı böyle düzeltin.

Medyayı düzelttiğiniz gün ne cunta kalır, ne darbe.

AHMET ALTAN