Mavi Marmara'da olanları anlattı
İstanbul'da Atatürk Havalimanı'na üstü kanlı elbiseleriyle inen eski canlı kalkan İsrail komandoların elinden silahlarını nasıl aldığını anlattı.
Mavi Marmara'ya saldırı sırasında iki İsrail komandosunun silahlarını alıp onları etkisiz hale getiren eski Amerikan Deniz Komandosu Ken O'Keefe (40), tüm gönüllüler Türkiye'ye sınırdışı edildikten sonra Gazze'ye gitmekte ısrar ettiğinden İsrail askerleri tarafından dövüldü ve İsrail'de can güvenliği kalmayınca Cuma günü THY uçağı ile üstündeki kanlı elbiselerini çıkartmadan yüzü kan içinde Atatürk Havalimanı'na geldi.
İsrail saldırısı sırasında asıl çatışmaların yaşandığı üst güvertede olan eski deniz komandosu Ken O'Keefe, ilk helikopterden güverteye düşen iki İsrail komandosunu komandoluk tecrübesiyle nasıl etkisiz hale getirdiğini kendisi gibi “canlı kalkan” olarak 2003 yılında Bağdat'a giden yakından tanıdığı Hürriyet muhabiri Faruk Zabcı'ya anlatırken şu ifadeleri kullandı:
“İki İsrail komandosunda silahlarını aldık. Birinde güverteye inen İsrail komandosundan silahını ben aldım, bir gönüllü onu tuttu. İkinci komandoyu da bir gönüllü kardeşin yardımıyla ben tuttum, o tüfeğini aldı. İsrailli komandodan aldığım silah 9 mm'lik bir tabancaydı. Aktivist kardeşimin aldığı silah da bir tüfekti. Biz bu silahları İsrail komandolarına karşı kullanmadık. Ben tabancayla aşağı kata inmeme rağmen silahı hiç kullanmadım. Hatta mermilerini boşalttım. Biz buraya savaşmaya gelmedik.”
Aynı zamanda Filistin vatandaşı olan gönüllü, Filistin vatandaşlık kağıtlarını gösterip Gazze'ye gitmekte ısrar edince İsraillilerin kötü muamelesiyle karşılaştı. İlk dayak olayı sırasında başı kitlenip boğazı sıkıştırılınca tutuklu olduğu yerde yemek yiyemediğinden aç kalan Ken O'Keefe'e iki yıl önce 2008 yılı Ağustos ayında 2 Gazze'ye Özgürlük gemisinden birine kaptanlık yaptığından Filistinliler tarafından Filistin vatandaşlığı verilmişti.
ÜÇ KOMANDONUN HAYATI İNSAFIMIZA KALMIŞTI
Muhabir arkadaşım eski canlı kalkanlardan Mahir Tan 2 İsrail komandosunun gönüllüler tarafından esir alınıp kaptan köşkünde tutulduğunu, daha sonra bu 2 komandonun aşağı kata indirildiğini anlatırken ön cephede çarpışan eski Amerikan deniz komandosu, etkisiz hale getirdikleri İsrail komandosu sayısının 3 olduğuna şöyle dikkat çekti:
"Ben bir İsrail komandosundan tüfeğinin alınmasına da yardımcı oldum. Kardeş gönüllü, ele geçirdiği bu tüfeği denize attı. Saldırı tüfeğini iki kardeşimizi öldüren yakaladığımız İsrailli komandolara karşı kullanmayı aklımızın ucundan bile geçirmedik. Komandoların birinden 9 mmlik tabancayı alırken İsrailli komandolar gönüllüleri öldürüyordu. Bir eski deniz komadosu olarak bu silahı kardeşlerimin katillerine karşı en iyi şekilde kullanabilirdim ama bunu gemiyi savunanlar olarak yapmadık. Bu tabancayı aldım, mermilerini boşalttım ve sakladım. Bunu yaparken saldırıyı püskürtebileceğimizi umut ettim. Tabancayı saklamamın nedeni ilerde kurulabilecek bir mahkemede bu tabancayı İsrail makamlarının toplu katliamına kanıt olarak göstermek için. İki İsrail komandosunu silahsız hale getirdiği Mossad ajanlarına söylemekten çekinmedim.
3 İsrail komandosu silahları ellerinden alınmış bir vaziyette, çaresizlik içinde elimizdeydi. Bu çocukların hayatı insafımıza kalmıştı. Bu 3 çocuğun gözlerine baktım. Gözlerinde Allah korkusu vardı. Bize, biz onlarmışız gibi baktılar. O gün yaşayacaklarına ilişkin en ufak bir umutları yoktu. Kızgın bir babanın karşısındaki korku içindeki çocuklara benziyorlardı ama onlar kendileri gibi acımasız bir düşmanla karşı karşıya değildiler. Bir kadın onlara ilkyardımda bulundu. Dayak yemiş olarak, çürük içinde bırakıldılar ama hayatta kaldılar. Öldürülen gönüllüler gibi değil. Kardeşlerimizin yasına, onlara duyduğumuz hiddete rağmen onların gitmesine izin verdik. Komandolar katil, biz savunanlarız. Biz hayatımızı savunmak için çarpıştık. Gemideki yardım malzemesi için veya Filistin halkı için değil Adalet ve İnsanlık uğruna çarpıştık.
Bize karşı saldırıda köpekleri kullandılar. Bize de köpek muamelesi yaptılar. Kadınlar ve yaşlılara çok kötü muamele yaptılar. Tuvalete gitmemize izin vermediler. Yemek, su vermediler.
IRAK SAVAŞINDA DA 'CANLI KALKAN'DI
2003 yılında Irak Savaşı'nı önlemek için “canlı kalkan” hareketini başlatan Ken O'Keefe'nin bu savaş yüzünden ABD vatandaşlığını reddetmiş ve pasaportunu yırttığı için Türkiye'den geçerken dünya vatandaşı pasaportunu kullandığı için Türkiye'den Irak Savaşı'ndan birkaç hafta önce sınırdışı edilmişti.
Büyükannesi İrlandalı olduğu için Irak dönüşü İrlanda vatandaşlığına geçen aktivistin, Mavi Marmara saldırısından sonra İsraillilerin sınırdışı etme girişimlerini reddettiği için dayak yediği ve İsrail'de yargıç karşısına çıktığı öğrenildi. Çarşamba günü Ben Gurion Havaalanı'na transfer edilen Ken O'Keefe'nin, yattığı hücrede de ikinci kez dövüldüğü öğrenildi.
Onun Filistinlinli olduğunu kabul eden İsrail makamları, belgelerin sahte olduğunu ileri sürdüler. İsrail polisi ve yetkililer tarafından dövülen Ken O'Keefe, İsrail makamları kanlı giysilerini çıkartmasını istemesine rağmen dünyaya göstermek için kanlı elbiseleriyle yüzü kanlı bir şekilde Atatürk havalimanına geldi. İlk dövülmesinde başı kitlenen aktivistin avukat bulamadığı ve telefon konuşması yapamadığı için sağlık muayenesini reddettiği öğrenildi. Perşembe günü mahkemeye çıkan Ken O'Keefe, yargıçın sınırdışı mahkemesi sürerken gözaltında tutulması kararı üzerine İsrail'i terketmeyi tercih etti. İkinci kez hücrede dövüldükten sonra da eski deniz komandosu, tedavi edilme teklifini reddetti.
Ken O'Keefe'i İstanbul'da İrlanda Konsolosluğu yetkilileri tarafından karşılandı.
DÜNYAYA İLK ŞU MESAJI VERDİ
Ken O'Keefe , yazılı olarak dünyaya şu mesajı verdi: “Gemiyi savunma rolümü anlatmak isterim. İki İsrail komandosunu silahsız hale getirdim. İsrail'lilerin elinde iki kez dayak yedim.”
Tutukluyken iki kez dövülen Ken O'Keefe'nin Filistinli eşi Fadwa Dajani, Hürriyet'e bilgi verirken Ken ile iki üç kez telefonla konuştuğunu söyledi ve “İlk dövmelerinde boynunu kitleyen bir işkence uyguladılar. Ken bu yüzden gırtlağı tahriş olduğundan yemek yiyemedi ve aç kaldı. Ertesi gün Filistin'e geçebilmek için direndi ve yargıç karşısına çıktı. Mahkeme sınırdışına karar verince avukatı İsrail'de can güvenliği kalmadığından burayı terketmesini tavsiye etti. Mahkemeden sonra kaldığı hücrede İsrailliler onu ikinci kez dövdüler. Onun İsrail'de kalmasını istemediler. İrlanda'ye İsrail'i terk etmesi için telkinde bulundular” diye konuştu. Fadwa Dajani, İsraillilerin kanlı elbiselerini çıkartıp temiz elbise giymesi talebini de eşinin geri çevirdiğine dikkat çekti.
GAZZE'YE ABLUKAYI İLK DELEN GEMİNİN KAPTANIYDI
2003 yılında birlikte Irak savaşını önlemek için “canlı kalkan” olarak (Ben gazeteci olarak vize alamadığım için canlı kalkan hüviyetinde girmiştim) Bağdat'a gittiğimiz Ken O'Keefe, Birinci Körfez Savaşı'nda Marine komandosu olarak savaşa girmiş ve ondan sonra savaşa karşı bir aktivist olarak faaliyet göstermiş ve canlı kalkan olarak gittiği Irak'dan dönünce birkaç yıl önce İngiltere'de Filistinli Fadiwa Dajani ile evlenmişti.
Gazze'ye 2008 yılı 23 Ağustos 2008'de ilk defa ulaşan 46'şar kişi taşıyan iki gemiden birine kaptanlık yapan Ken O'Keefe, ilk Gazze denemesini şöyle anlattı: “İlk duyduğumda hemen kaptanlık görevini kabul ettim. İsrail hükümeti planımız duyar duymaz bize korsan muamelesi yapacaklarını söylediler. Gazze'ye varamayacağımızı bildirdiler. Ben iyi bir planla başaracağımıza inanıyordum. 46 yolcu çeşitli ülkelerden gelen gönüllülerden oluşuyordu. 41 yıl sonra bu ilk defa yapılıyordu ve başardık. 10 binlerce Gazze'li sokalara dökülüp zaferimizi kutladı. Ardından bana Filistin vatandaşlığı verildi. Medyayı iyi kullanıp akıllı bir planla İsrail Donanması işe yaramaz hale getirilebiliyor.
Hürriyet