Kültür emperyalizmini anlamak
Kürselleşme ve Anglo-Amerikan İmparatorluğu'nun hakimiyetiyle, katılımcı ülkelerde bir ön yargı oluştu. "İngilizce söylemeyen birinci olamaz"
Her sene olduğu gibi bu sene de Eurovision şarkı yarışması Türkiye'nin gündemiydi. Yarışma öncesi tartışmalar, eleştiriler, öneriler havalarda uçuştu. Türkiye'yi temsilen Norveç'in başkenti Oslo'da yarışmaya katılan Manga grubu gösterdiği performansla beğeni topladı ve ikinci oldu. Yarışmanın birincisi Almanya'ydı. Herkes Almanya'nın haklı birinciliğini alkışladı.
Siyasi kamplaşmaların tavan yaptığı, tamamen politik beklentilerle puanların yer değiştirdiği 55. Eurovision şarkı yarışması da böylelikle sırasını savmış oldu. Almanya 28 yıl sonra Eurovision'da birinci olmuştu. Bu Almanya'nın ilk birinciliği değildi. 1982 yılında İngiltere'de 27.si düzenlenen Eurovision şarkı yarışmasında da Nicole'nin Almanca seslendirdiği 'Ein bichen Frieden' şarkısıyla Almanya Eurovision tarihindeki ilk birinciliğini elde etmişti. Eurovision şarkı yarışmasının en önemli özelliği katılımcı ülkelerin şarkılarını kendi lisanlarıyla seslendirmeleriydi. En azından eskiden böyleydi ve buna özen gösterilirdi.
Kürselleşme ve Anglo-Amerikan İmparatorluğu'nun hakimiyetiyle, katılımcı ülkelerde bir ön yargı oluştu. "İngilizce söylemeyen birinci olamaz". Bu propaganda aşama aşama başarılı oldu. Katılımcı ülkeler birinci olmak adına kendi dillerini terk ederek parçalarını İngilizce seslendirmeye başladılar. Ne tesadüf ki bu terk edişler, ekseriyetle birincilikle sonuçlandı. Almanya da Eurovision'da İngilizce seslendirdiği şarkıyla 28 yıl sonra birinci oldu. Oldu da ne oldu. Almanya için Almanca bir iddianın adıydı. İngiliz sömürgeciliğine direnişin sembolüydü. Almanca, İngilizce (Fransızca) gibi emperyalizmin lisanı olmadı. Belki de başaramadılar. Buna rağmen Almanca hinterlandı geniş olan bir dil oldu hep. Eurovision'da yaşanan bu durum Anglo-Amerikan kültür emperyalizminin vardığı son noktayı anlamak açısından çok önemli.
Almanya dün olduğu gibi bugün de Avrupa'nın lokomotif ülkesi. Fransa, hiçbir zaman Avrupa'nın lider ülkesi konumunda olmadı. İngiltere her zaman Avrupa'nın dışında kalarak perde arkasını tercih etti. İspanya ise Avrupa'nın kenarındaki ülke oldu hep. Amerika'nın dünya sahnesine çıkışıyla İngiltere'nin yıldızı yeniden parladı, parlamaya da devam ediyor. Almanya birliğini en son kuran Avrupa ülkesi olsa da, tarihsel misyonuna hiç sırtını dönmedi, pes etmedi. İngilizce birinci lisan iken Almanca hemen onun ardında yer aldı. Kültürel anlamda İngiltere kadar ihraç edecek çok fazla bir şeyi yoktu. Çalışma azmi, iş disiplini onu yukarılara taşıdı. İngilizlerin milli sporu olan futbolda çıtayı hep yükseklerde tuttu. Dünyayı kasıp kavuran İngiliz grupların karşısına Alman müzik gruplarını çıkarabildi. Yetiştirdiği düşünce adamlarıyla, felsefe tarihine damgasını vurdu, ağır sanayisi ile ekonomisini güçlendirdi, vs...vs...
Bugün Anglo-Amerikan kültürüne karşı Avrupa'da direnen tek ülke ne yazık ki Almanya'dır. Önümüzde kolu kanadı kırık bir Almanya portresi dursa da durum bu. Buna rağmen, Almanya Anglo-Amerikan kültürüne karşı direniyor. Örneğin üç ayda bir Türkçe yayımlanan 'magazin-deutschland.de' dergisi bunun en açık kanıtı. Almanya'da kültürel ve bilim alanında yaşanan gelişmeleri aktaran bu dergi, Almanya'nın hâlâ iddia sahibi olduğunu gösteriyor. Sadece Türkçe değil, diğer farklı dillerde de basılan bu dergide Almanya'nın tanıtımı yapılıyor ve düzenli olarak tarafıma gönderiliyor. Neden başka ülkeler böylesi bir işin içine girmiyor? Dünya para devi Soros neden Almanya'ya bu kadar yükleniyor?
Almanya diliyle direniyor, siyasetiyle direniyor, sanayisiyle direniyor, edebiyatıyla direniyor. Bu direniş Türkleri de yakından ilgilendiriyor. Almanya'da 3,5 milyon Türk var ve bu insanlar Almanya'nın bir parçası. Almanya'nın kaybetmesi demek orada yaşayan Türklerin de kaybetmesi demek.
Almanya nereye kadar direnecek işte Eurovision örneği. Anglo-Amerikan yapı AB'nin başını çeken Almanya'yı yıkarak Avrupa'yı teslim almak istiyor. Bunu görmek zorundayız. Dilini kaybeden ulusların akabinde savunacakları çok şeyleri yoktur.
Türkiye'de siyasi analizler yapılırken Kıbrıs'ın, Bosna'nın, Gazze'nin, Musul'un öneminden bahsedilir. Türkiye'nin savunmasının Bosna'dan, Kıbrıs'tan başladığı dile getirilir. Ben bunu biraz daha öteye taşıyayayım. Almanya düşerse, Türkiye düşer. Çünkü Türkiye Almanya'nın doğal müttefikidir. Bunu ben değil, Sayın Başbakanımız söylüyor.**
*Deutschland Deutschland Über Alles (Almanya Herşeyin Üstündedir) Alman Milli Marşı'nın ilk mısrasıdır. Daha sonra milli marştan çıkartılmıştır.
** Başbakan R. T. Erdoğan: "Biz Almanya'yı doğal bir müttefik olarak görüyoruz" Türk-Alman Ekonomi Forumu... 30.03.2010
Milli Gazete-Gökçen Göksal