Kılıçdaroğlu o soruya cevap verdi?

Kılıçdaroğlu o soruya cevap verdi?

CHP lideri Kılıçdaroğlu, gündemdeki konuları değerlendirirken, alevilikle ilgili de çarpıcı bir açıklamada bulundu.

CHP’nin 27 Mayıs darbesine sıcak baktığına yönelik kanaati net bir dille yalanlayan Kılıçdaroğlu, çarpıcı bir çıkış yaptı: “Yassıada kararları dahil bütün siyasi idam kararları yok sayılsın. İtibarları iade edilsin"
 
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile kurultayın ardından CHP Genel Merkezi’nde konuştuk. Kurultayda öne çıkan “değişim ve özgürlük” teması üzerinde durduk. Yassıada Mahkemesi ve kararlarına dair ilginç açıklamalarda bulundu. CHP tarihindeki Atatürk-İnönü, İnönü-Ecevit çekişmelerinde tarafını net olarak ortaya koydu. Hükümetin dış politikasına yönelik eleştirilerinde ise temposu hiç düşmedi. Kürt meselesinde, Yerel Yönetimler Şartı’ndan çekincelerin kaldırılması gerektiği görüşünde, genel affa ise mesafeli.
 
Son sözü şu: “PKK koşulsuz silah bırakmalı.” 
 
“Değişim” diyorsunuz, CHP’de değişen ne? 
 
CHP’de birden fazla değişimi yapmak istiyorum. Birincisi, kendi içinde kavga dönemini bitirdik, artık kavga yok. İkincisi, toplumda “CHP sürekli eleştiren ama sorunlara çözüm üretmeyen bir parti” algısı vardı, artık sağlıklı eleştiren, sorunları gören, ayakları yere basan, gerçekçi çözüm üreten bir anlayış var.
 
2B, intibak, bedelli askerlik en son Başbakan talimat vermiş üniversitelerden harçların kaldırılması. Bunlar bizim seçim döneminde açıkladığımız projelerimizdi, AKP bizim projelerimizi uygulamaya başladı. AKP, bir proje getirmişti, Kanal İstanbul. Ne oldu Kanal İstanbul’a?
 
Kadınların siyasete aktif olarak girmesinin zeminini oluşturduk, yüzde 33 cinsiyet kotası getirdik. Yüzde 10 gençlik kotası getirdik, gençler parti yönetiminde söz sahibi olacaklar.
 
DEMOKRASİ İSTİYORUZ
 
CHP, bunlarla “statükocu” olduğu yönündeki algıyı aşabilecek mi?
 
Mesela, dışarıda, AB’de, Londra’da, Berlin’de, Brüksel’de, Washington’da “CHP değişime direnen, statükocu bir parti” olarak algılanıyordu, “AKP bir şeyler yapmak istiyor, değiştirmek istiyor, demokrasiyi getirmek istiyor ama CHP hep engel oluyor” deniyordu, şimdi bu algıyı yüzde 90 oranında değiştirdik. Artık, değişimi, özgürlükleri, demokrasinin derinleşmesini, medya üzerindeki baskıların kaldırılmasını isteyen parti CHP, statükoyu savunan parti ise AKP. Bu algı aşama aşama toplumun her kesimine yayılacak. Biz demokrasiyi, özgürlükleri istiyoruz, AKP ise buna direniyor.
 
DARBE HUKUKUNU TEMİZLEYELİM
 
AK Parti’nin yapmadığı neyi yapmayı öngörüyorsunuz daha demokrat ve daha özgürlükçü olmak için?
 
AKP, kendisini darbelere karşı konumlandırdı, çok güzel, biz de darbelere karşıyız, o zaman gelsinler darbe hukukunu değiştirelim. Darbecilerin yaptığı Seçim Yasası, Anayasa, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası, diğer yasalar... Bütün bunları kaldıralım. Darbe hukukunu hukuk sistemimizden temizleyelim dedik, kanun tekliflerini verdik ama AKP direndi, “Ben bunları değiştirmek istemiyorum” dedi. Darbe hukukundan beslenen darbeye karşı değildir. Biz samimi olarak demokrasiden, özgürlüklerden yanayız, eğer AKP de samimiyse gelsin darbe hukukunu temizleyelim.
 
CHP genellikle 12 Eylül darbesine karşı, 27 Mayıs’tan hiç bahsetmiyor. 27 Mayıs iyi darbe, 12 Eylül kötü darbe mi?
 
Hayır, darbeler her zaman kötüdür. Adı üstünde darbe. Darbeyi demokrasi içinde içimize sindirmemiz mümkün değil. 27 Mayıs’ta CHP’nin iktidara en yakın olduğu dönemde darbe yapılmıştır, 12 Mart, 12 Eylül de öyle. Darbelerinmağduru aslında biziz ama kamuoyunda öyle bir algı var ki sanki biz darbeleri savunuyoruz. İdamlara karşı rahmetli İnönü’nün yazdığı mektup var.
 
TALEPLERİMİZ ANAYASAYA GİRDİĞİ İÇİN
 
Neden parti darbelerle birlikte anılıyor o halde?
 
27 Mayıs döneminde CHP ile 27 Mayısçıların örtüştüğü alanlar vardı. 27Mayıs öncesi kurultayda İlk Hedefler Beyannamesi’nde, Anayasa Mahkemesi, demokrasi, özgürlükler, yeni bir anayasa, güçler ayrılığı ilkesi olsun istemiştik. Bunlar 27 Mayıs Anayasası’na girdi, girdiği için CHP ile onlar sanki özdeşmiş gibi bir algı oluştu. Yoksa, bizim darbeyi desteklememiz, darbenin arkasında durmamız diye bir şey yok. Ecevit anlatmıştı, 12 Mart muhtırasında, aralarında Bülent Bey’in de bulunduğu partinin üst düzey yöneticileri Adana’ya giderken, yolda muhtıra verildiğini öğreniyorlar ve 4 yöneticimiz “bu ülkede niye darbe oldu” diye arabada ağlıyor. Ankara’ya dönüyorlar, İnönü ile görüşüyorlar, Ecevit çok açık biçimde darbeye karşı çıktığını söylüyor. Nihat Erim Hükümeti’ne bakan verilmemesini istiyor. İnönü’nün Erim Hükümeti’ne bakan vermesi üzerine Ecevit genel sekreterlikten istifa ediyor.
 
GEZMİŞ DE SİYASİ İDAM
 
Mesela bugün Yassıada kararları yok sayılmalı diyebiliyor musunuz, bu yönde bir girişimde bulunabilir misiniz?
 
Özel mahkemelere her zaman karşıyız, o mahkemelere de karşıyım. Sıkı yönetim mahkemeleri özel mahkemelerdir. İktidarın elinde sopa olarak kullandığı mahkemelerdir, o mahkemeler adalet dağıtmaz. CHP, idama karşı çıkan, idamın kaldırılmasını savunan partidir. Bütün siyasal idam kararlarının yok sayılmasını isteriz. İade-i itibar isteriz. Aynı iade-i itibarın Deniz Gezmiş ve arkadaşları için de yapılmasını isteriz. Onlar da siyasi idamdı
 
Yerel Yönetimler Şartı’ndan çekinceler kaldırılsın
 
Kürt meselesi ile ilgili AB Yerel Yönetimler Şartı’ndan çekincelerin kaldırılmasınanasıl bakıyorsunuz? 
 
Çekincelerin kaldırılma yetkisi Bakanlar Kurulu’na verildi. Bakanlar Kurulu kaldırırsa bir sorun yok. Ben seçimde yaptığım konuşmada, Yerel Yönetimler Şartı’nın uygulanabileceğini, iktidar olursak çekinceleri kaldıracağımızı söyledim. O zaman ensert eleştiriyi Sayın Başbakan’dan aldım. Şimdi, o da bu noktaya gelirse benim bir projemi daha uygulamış olacak.
 
Artık cenaze gelmesin
 
Kürtmeselesi ile ilgili ortada Yassıada kararları yok sayılsın bir cenaze var dediniz, Başbakan’a gittiniz görüştünüz, çözümiçin somut öneriniz ne?
 
Bu sorunun çözümü için toplumsal uzlaşma sağlanmalıdır. Toplumsal uzlaşmanın sağlanmasında birden fazla aktör var. Birinci aktör siyasetçiler. Siyasetçiler üsluplarını barışa endeksli bir dile dönüştürmeliler. Sert, kavgacı üsluptan vazgeçmeliler. Medya bu üsluba destek vermeli. Toplumsal barışa ihtiyacımız var, 30-35 yıldır bu sorun çözülmüyor. Bu sorunun faturasını siyasetçiler değil, doğrudan vatandaş hayatıyla ödüyor. Siyasetçiler böyle bir iklim içinde, en meşru zeminde, milli iradenin tecelli ettiği yerde, TBMM’de bir araya gelmeli ve sorunun çözümüne katkı vermeli, özgürce tartışmalılar. Üniversiteler ve sivil toplum örgütleri de katkı vermeli, “Siz niye bir araya gelmiyorsunuz” diyebilmeliler? Bu sorunu terörden bağımsız olarak çözelim. Terör tırmandı geri adım, terör durdu ileri adım, bundan da vazgeçelim.
 
BAHÇELİ’Yİ ANLIYORUM
 
Bahçeli, “Böyle bir sorun yok” diyerek, sizinle görüşmeyi reddetti.
 
Sayın Bahçeli’yi ben çok iyi anlıyorum. Partisinin oluşturduğu bir politika var, onu da anlayışla karşılamamız lazım. Bizim kullandığımız bazı deyimlerden rahatsız olabilir. Bunu da “Niçin rahatsız oluyorsun” diye bizim sorgulama hakkımız olmadığını da kabul ediyorum. Benim bir önyargım yok. Benim isteğimbu ülkeye, meydana yeni bir cenaze gelmesin. Cenazeyi kim kaldırıyor, toprağa veriyor? Babası. Kim ağlıyor? Annesi. Kim yas tutuyor? Toplum. Onu kaldırıyoruz yenisi geliyor, diğerini kaldırıyoruz yenisi geliyor, öbürünü kaldırıyoruz yenisi geliyor. 35 yıldır devam ediyor. Gelin bunu biz kaldıralım, yeni bir cenaze gelmesin. Barışı getirmek çok mu zor? Siyasetçinin görmesi gereken, ciddi bir tehlike var. Bu sorun kendi iç dinamiklerimizle çözülebilecek boyutun ötesine geçerse, yani açıkça söyleyeyim uluslararası bir sorun haline dönüşürse siyaset kurumu olarak bizim işimiz çok daha zorlaşır.
 
Bahçeli’yi telefonla aramayı düşünüyor musunuz?
 
Şu aşamada hayır. Bizim kurultayımız vardı, onların kongreleri var, AKP’nin kongresi var. Önce barış iklimini yaratmamız lazım.
 
Kurultayda genel başkan seçilmenizden dolayı sizi aradı mı Bahçeli?
 
Hayır, aramadı ama belki arar, bilmiyorum.
 
PKK koşulsuz silah bırakmalı
 
Bir degenel afla ilgili sözleriniz vardı. PKK silah bırakır ve bir toplumsal uzlaşma olursa diye o dönemde, grup başkan vekiliyken söylemiştim.
 
Yine aynı görüşte misiniz?
 
Ortam yok.
 
Sizce bu ortamın koşulları neler? 
 
Ortamın koşullarını iktidarın yaratması lazım. Terör örgütünün koşulsuz silah bırakması lazım. Terörörgütü ile pazarlık yapılmaz. Biz bunu doğru bulmuyoruz. İktidarpazarlık yapmaz, hukukun üstünlüğü zaten bunun önüne geçer. Bir adım atılabilmesi için terörün bitmesi, örgütün koşulsuz silah bırakması lazım ki oturup belli kararlara varılabilsin. Yoksa, ben kendi kendime “şunları yapacağım” diyorum, o eline silah almış, bu uygun bir zemin değil. Önce koşulsuz silah bırakılması lazım.
 
İstanbul’u alacağız
 
Yerel yönetimler seçimi var önünüzde, çıtanız nedir?
 
Yerel yönetimlerden iyi bir sonuç alacağımıza inanıyorum. CHP’li belediyeler mükemmel çalışıyorlar. Bak-Kart’la İstanbul’da Bakırköy’de bütün sağlık harcamaları bedava. Yenimahalle’de geliri yetersizse, kadının banka hesabına her ay belli bir para yatırılıyor, aile sigortası pilot olarak uygulanıyor. Taşeron işçilik sona erdirilecekse, örneğin İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde. Eğer Sayın Başbakan kendisine, yerel yönetimlerine güveniyorsa istediği büyükşehir ya da il belediye başkanını çıkarsın, ben de çıkarayım televizyonda tartışsınlar, kim daha başarılı, kim daha iyi işler yaptı millet görsün.
 
Bu seçimde çıtanız nedir?
 
Başarımız daha fazla belediye almak, yerelde iktidar olmak. Başarı odur. Yani İstanbul’u alacağız, kararlıyız.
 
Geçen seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı oldunuz, İstanbul’u alamadınız. Sizin alamadığınız İstanbul’u kim alacak?
 
Yeni bir adayımız olacak, o alacaktır.
 
Sizden daha iyi bir aday mı olacak?
 
Benden daha iyi olmasını isterim. İsim belli değil.
 
Alevilik din değil inanç
 
Alevilik Müslümanlığın bir parçasıdır. Aynı Allah’a inanıyorsunuz, aynı Peygamber’e, aynı kitaba inanıyorsunuz. Farklı bir din olabilir mi?
 
Milletvekiliniz Hüseyin Aygün “Alevilik bir din” dedi, diğer milletvekiliniz Sabahat Akkiraz “Bu provokasyon” diye tepki gösterdi, size göre hangisi doğru, Alevilik bir din midir?
 
Bir inançtır, Müslümanlığın bir parçasıdır. Aynı Allah’a inanıyorsunuz, aynı Peygamber’e, aynı kitaba inanıyorsunuz. Farklı bir din olabilir mi? Hayır. Ayrıca ben din konusunun siyasette kullanılmasını istemem. Hiç kimsenin elinde bir başkasının inancını ölçebilecek terazi de yoktur. O halde Allah ile kul arasındaki o manevi, yüce duyguya birisinin, hele bir siyasetçinin aradan girmesi hiç doğru değil. Bu temiz duyguyu, inancı siyasete alet etmeyi hiç doğru bulmam. Herkes kendi inancını özgürce yaşayabilmeli ve herkes bir başkasının inancına saygı göstermeli. Müslümanlık’ta tasavvuf, dini düşünen, manevi duyguları en yoğun yaşayan insanların alanıdır. O alanı okuruz, öğreniriz, manevi dünyamızda yaşarız ama o alanı siyasete malzeme etmemeliyiz. Mevlana’ya, Hacı Bektaş-ı Veli’ye, Sarı Saltuk’a, Aşık Sümmani’ye, Karacaoğlan’a, Yunus Emre’ye haksızlık etmiş oluruz. Onlar hiç siyaset yapmadılar, inançlarını insanlık felsefesi ile yoğurdular. Geleceğe, aydınlığa bir toplumun nasıl taşınacağını gösterdiler.
 
YENİ ÇALDIRANLAR ASLA YAŞANMASIN
 
Çaldıran’a, Şah İsmail’e bakışınız nedir?
 
“1. Çaldıran hataydı, ikincisi asla olmayacak” ifadesine katılıyor musunuz? 
 
Çaldıran Savaşı, Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim arasındaki kavga bir iktidar kavgasıdır. İkisi de Türk, ikisi de kararlı, ikisi de sevilen, tarihin önemli liderleridir. Şah İsmail de Yavuz Selim de Müslüman’dır. Liderler bazen çatışırlar. Liderlerin çatışması, topluma acı bedeller ödetebilir, ödetti de zaten. Artık o ağır bedeller ödetilmemeli. Yeni Çaldıranlar asla olmasın. Tarihin derinliklerinde insanlar büyük acılar yaşamıştır. O nedenle 21. yüzyılda liderlerin kısır çekişmelerin ötesinde, topluma refahı, gönenci verecek bir anlayışla, çatışma kültüründen arınarak yollarına devam etmeleri isteniyor. Yeniden barışı, sevgiyi, hoşgörüyü topluma egemen kılmamız lazım.
 
Ebu Suud’un günümüze tesir ettiğini düşünüyor musunuz? 
 
Ben günümüze Ebu Suud’un tesir ettiğini düşünmüyorum. Olmaması da gerekir zaten. Çatışma kültüründen toplumu kurtarmamız gerekiyor. İnsanın yüceltildiği bir toplum çağdaş toplumdur. İnsan düşünceleriyle, kimliğiyle, Allah’ın yarattığı en değerli varlıktır. Hiç kimsenin kendi anne, babasını seçme özgürlüğü yoktur ama herkes anne ve babasıyla gurur duyar. O zaman hayatın bu değişmezliğini kabul edip, insanı yüceltmemiz gerekiyor. Mevlana’yı, Hacı Bektaş-ı Veli’yi, Yunus Emre’yi, Pir Sultan Abdal’ı, Aşık Sümmani’yi, Karacaoğlan’ı esas alalım. Anadolu coğrafyası hümanizmanın coğrafyasıdır. Çok acılar yaşanmıştır ama o acılar görkemli, aydınlığa dönük insan felsefesi yaratmıştır.
 
Erdoğan Köşk’e aday olmasın
 
Bir kadın cumhurbaşkanı tarifiniz var, yabancı dil bilecek, modern olacak diye. Tansu Çiller örneği verdiniz, Çiller’in cumhurbaşkanlığı adaylığı için nabızmı yokluyorsunuz? 
 
Hayır, Türk halkının değişime açık olduğunu vurgulamak için Sayın Çiller’i örnek gösterdim. Bizim toplumumuz muhafazakâr bir toplum değil,değişime açık. Biz bu toplumu zorla muhafazakârlaştırmaya çalışıyoruz. İnternet geliyor, toplum süratle kabul ediyor. Eğitim durumu, inancı, kimliğine olursa olsun bütün kadınlar kız çocuklarının okumasını, iyiyetişmesini, kızının gazeteci, yazar, vali, yargıç, kaymakam olmasını istiyor. Bunu isteyen bir anne değişimden, yenilikten yanadır. Siyasetçiler ona “hayır değişimi kabul etme” diye dayatıyor.
 
Cumhurbaşkanı adayı göstereceğiniz bir kadın ismi kafanızda var mı? 
 
Şu anda bir isim yok kafamda, bunu çok samimi söylüyorum. Önce halkın nabzını tutmamız lazım, halk kimi istiyor? Herkesi kucaklayan bir isim olmalı, çatışma kültüründen gelmemeli.
 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olmasına karşı mısınız?
 
Tayyip Bey, çatışma kültüründen geliyor, gençlere kin ve nefreti öğütleyen birisi bu ülkede cumhurbaşkanı olmamalı.
 
Kin ve nefreti değil, sevgiyi ve hoşgörüyü öğütleyen birisinin cumhurbaşkanı olması lazım. Çünkü, o arabasında Türkiye Cumhuriyeti bayrağı taşır. Başbakanlar, siyasi parti liderlerinin arabasında bu yoktur.
 
Onun için cumhurbaşkanlığı konumu çok farklıdır. 70 milyon muyuz, 80 milyon muyuz, orada gördüğümüzde hepimiz o bizim cumhurbaşkanımız demeliyiz.
 
Yüzde 50’nin üzerinde oy almış bir siyasetçi sizce hak etmiyor mu cumhurbaşkanlığını? 
 
Siyasetçi olarak oy almakla, cumhurbaşkanı olarak oy almak farklı. Siyasetçi olarak halkın önüne bazı hedefler koyarsınız,“ yol yapacağım, köprü yapacağım, baraj yapacağım” dersiniz, vaadlerde bulunursunuz, cumhurbaşkanı adayları hangi vaadde bulunacak? Hiçbir vaadde bulunamaz.Cumhurbaşkanlığı sembolik bir makamdır. O nedenle o sembolün herkesi temsil etmesi lazım.
 
Yüzde 51oyla cumhurbaşkanı oldunuz, yüzde 49 size karşı çıktı. Bu şık mı? Hayır, şık değil. Oransal bir oyla gidip oturma makamı değil cumhurbaşkanlığı, olmamalı da zaten.
 
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına net olarak karşı mısınız?
 
Cumhurbaşkanlığına aday olmamalı. Siyasiparti liderleri cumhurbaşkanlığına aday olmamalı. Bu benim içinde geçerli, Erdoğan içinde geçerli. Bizim topluma vaadlerimiz var, bizimle ilgili olarak toplumun belleğinde lehte ve aleyhte oluşmuş yargılar var.
 
Erdoğan sizin rakibiniz, yüzde 50’ler düzeyinde oy alıyor, cumhurbaşkanı olsa da önümüz açılsa, kurtulsak demiyor musunuz? 
 
Hayır, siyasette yarışmak her zaman iyidir.
 
İnönü’nün değil Atatürk’ün tarafındayız
 
”Yeni CHP” diyorsunuz, bu yeni CHP’nin aklı Turhan Feyzioğlu’nda gönlü Bülent Ecevit’te mi? 
 
Sanki iki arada bir derede kalmış gibi gözüküyor. Biz “Yeni CHP” derken köklerimizden bağımsız bir CHP olarak düşünmüyoruz. O tarihin içinde Kuvayi Milliyeciler, Adnan Menderes, Celal Bayar, İnönü, Refik Koraltan, Hasan Ali Yüceller var.
 
CHP tarihinde mesela İnönü ile Ecevit, Atatürk ile İnönü çekişmesi var. Siz kendinizi hangisine daha yakın hissediyorsunuz? 
 
Atatürk tartışmasızdır bizim açımızdan. Her zaman Atatürk. Onun dünyaya, topluma bakışını, yönetim anlayışını, çağdaş uygarlık hedefini tartışmasız kabul ederiz. O sadece bizim liderimiz değil aslında, dünyanın saygın liderlerinden birisidir. Atatürk sadece bizim Atatürkümüz değil, bu ülkede yaşayan herkesin Atatürk’ü, ortak paydamız Atatürk.
 
Sözlerimin arkasındayım, dozu kaçmış olabilir
 
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na “Küçük Enver” dediniz hangi politikasını, Enver Paşa’nın hangi politikasına benzettiniz?
 
O, biraz Sayın Davutoğlu’nu dış politikada hayalci gördüğüm için. Dünyanın gerçeklerini bilmiyor. Dünyanın gerçeklerinden kopuk bir Dışişleri Bakanı var. “Komşularımızla sıfır sorun” diye başlamış, bütün komşularla sorunlu hale gelmiş. Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, İran’da, Irak’ta, Rusya’da çuvalladılar. Rusya’yı ikna etmeye gittiler, ikna edilmiş olarak döndüler. Dış politikada eğer bütün komşularımızla kavgalı hale geldiysek, İran ve Rusya “İlk sıcak çatışmada vuracağımız yer Kürecik” diyorlarsa ve Türkiye Cumhuriyeti sıcak savaşın hedefi haline getiriliyorsa Allah aşkına hangi politikayı öveceğim?
 
Bir Dışişleri Bakanı, Rusya’yı izole etmekten söz ediyor, ona daha ne söylenebilir?
 
Davutoğlu’nu eleştirirken kullandığınız bir söz basına yansıdı, bundan dolayı sizden özür bekleniyor. O üslubu doğru buluyor musunuz?
 
Şu anda o cümleyi hatırlamıyorum. Sözlerimin arkasındayım. Hatırlatırsanız. (Hatırlatıyorum) Ben eleştiriye her zaman saygılıyım, gocunmam. Belki dozu kaçmış olabilir ama izlenen dış politika Sayın Başbakan’ı Orta Doğu’da alay edilen bir başbakan konumuna getirmiştir. Güney Kıbrıs’tan bir bakan çıkıp “Bunlar konuşurlar, bir şey yapamazlar” dediğinde, hükümet, Başbakan, Dışişleri Bakanı bundan rahatsızlık duymamış olabilir ama ben bu ülkenin ana muhalefet partisi lideri olarak rahatsızlık duyuyorum.
 
Eğer bir yerde dozu kaçan bir söylemde bulunuyorsam, bu rahatsızlıktandır. Fare geçer yol olur demiştim, fare geçti yol oldu, farkında değiller hâlâ. Bölgede itibar kaybına uğradık. Uçağımız düşmüş, nasıl düşürüldüğünü bilmiyoruz. Şimdi, “oradan uçağımızı çıkaracağız” diyorlar, Suriye karasularına nasıl gireceksiniz? Sizin uluslararası sözleşmelerden haberiniz var mı? Ben bunu Dışişleri Bakanı’na, Başbakan’a hatırlatmak zorunda mıyım?
 
12 Eylül’ün paşaları Atatürk’ün vasiyetini çiğnedi
 
CHP, Milli Anayasa Platformu’nun çalışmalarına katılıyor, bu platform TBMM’de yine CHP’nin içinde bulunduğu uzlaşma komisyonunda bölünme anayasası yazıldığını iddia ediyor. Bu çelişkiyi nasıl açıklıyorsunuz?
 
Aslında ortada bir çelişki yok. O komisyona bizim arkadaşlarımız davet edildikleri zaman bizim düşüncelerimizi aktarıyorlar. Biz yenibir anayasa istiyoruz. Neden yenianayasa istiyoruz? YÖK kaldırılsın, medya üzerindeki baskılar kalksın, yargı bağımsız olsun. Atatürk’ün vasiyeti çiğnendi 12Eylül paşaları tarafından, tekrar onların eski konumlarına getirilmesini istiyoruz, istediğimiz çok şey var.
 
Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmasını istiyor musunuz?
 
O konuda bakalım iktidar ne düşünüyor? Önce iktidarın ne söylediğini bilmemiz lazım.
 
Sizin bu konuda oluşmuş bir görüşünüz yok mu?
 
Bu konu tartışılmadı.
 
Askeri ve sivil yargı şeklinde çift başlı bir yüksek yargı bulunmasına ilişkin görüşünüz nedir?
 
Askeri İdare Mahkemesi’nin kaldırılmasını istiyoruz, anayasadan bunun çıkmasını istiyoruz. Bütün ülkelerde askeri mahkemelervar ama üst mahkeme olarak tek mahkemenin, Danıştay’ın olmasını istiyoruz. Askeri Yargıtay’ın da olmaması lazım.
 
Baykal’ın izleri siliniyor’ demek doğru değil
 
Son kurultayda Parti Meclisi’ne giren isimlere bakıldığında, SHP kökenlilerin öne çıktığı görülüyor. “Yeni CHP”, “eski SHP” mi oluyor?
 
Hayır, CHP bildiğimiz yolda yürüyen CHP.
 
Son kurultayla CHP’den Baykal’ın izleri silindi mi? 
 
Hayır, Deniz Bey partimizin saygı değer genel başkanlarından birisidir. CHP’ye büyük hizmetleri olmuştur, zor dönemlerde genel başkanlık yapmıştır, “Baykal’ın izleri siliniyor” demek doğru değil.
 
MHP ile ortak aday ihtimali
 
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP ve MHP’nin ortak bir adayı desteklemesi söz konusu olabilir mi?
 
Düşman kutuplar yaratıyormuşuz gibi bir algının ortaya çıkmaması lazım. Söylediğim tarif eğer bu toplumda genel kabul görüyorsa, o tarife uygun bir cumhurbaşkanını biz yüzde 70-80 oyla seçmeliyiz. Böyle bir cumhurbaşkanı profilini o koltuğa oturtmamız lazım. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil edecek. Hakkâri’ye, Kars’a, Trabzon’a, Washington’a, Londra’ya, Tokyo’ya gidecek. Öyle biri olmalı ki her tarafta kabul görmeli. Siyasetçi gözüyle cumhurbaşkanına bakmamalıyız.
 
Kaynak: SEDA ŞİMŞEK / BUGÜN 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.