Karanlık salıdırnın 4. yıldönümü
Türkiye'yi travmaya sokan Danıştay saldırısıyla ilgili gerçekler ancak 4 yıl sonra, Ergenekon soruşturmasıyla birlikte ortaya çıkmaya başladı.
Akademisyen, siyasî ve gazetecilere göre Danıştay saldırısı Türkiye için bir milattı. Saldırı ve sonrasında yaşananlar 'karanlık ve derin' ilişkiler ağını gözler önüne serdi.
Türkiye, 17 Mayıs 2006'da Danıştay'a gerçekleştirilen silahlı saldırıyla sarsıldı. Üye hakimlerden Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybetti. Tetikçi avukat Alparslan Arslan, olay yerinde yakalandı. Cinayeti Danıştay'ın 'türban' kararı sebebiyle işlediğini savundu. Gerçeğin hiç de öyle olmadığı Ergenekon soruşturmasıyla ortaya çıkacaktı. Tetikçi kendisine 'dinci' süsü vermişti. Sürekli cinayeti 'din' için işlediğini anlatıyor, 'Allah'ın kanunlarının üzerinde kanun olmadığını' söylüyordu. Ancak gerçek, tetikçinin anlattıklarından çok farklıydı.
Alparslan Arslan'ın Ergenekon sanıklarıyla irtibatı tespit edildi. Aynı davanın sanıklarının ifadeleri de kendisini yalanlıyordu. Tetikçi hiç de dinci biri değildi. Namaz bile kılmıyordu. Yargıtay'ın kararıyla dava dosyaları birleştirildikten sonra Ergenekon'da da hakim karşısına çıktı. Çapraz sorgusunda Danıştay'ın aldığı türban kararından tam olarak haberi bile olmadığı ortaya çıktı. Son olarak mahkemenin talebi üzerine hazırlanan TÜBİTAK'ın bilirkişi raporu kamuoyunda şok etkisi yaptı. Danıştay binasının güvenliğini sağlayan güvenlik kameralarının görüntülerinin kaydedildiği hard diskler 'bozuk olsa dahi' gönderilmesi talebiyle OYAK'tan istendi. Gelen hard diskler TÜBİTAK'a bilirkişi incelemesi için gönderildi. Raporda, kameraların bozuk olmadığı ve bazı görüntülerin silindiğinin belirlendiği aktarıldı. Oysa OYAK, saldırı sonrası yaptığı açıklamada kameraların ve hard disklerin bozuk olduğunu savunmuştu. Rapor gündeme bomba gibi düştü. Ortada büyük bir tezgâh vardı.
TÜRKİYE YENİ BİR DÖNEME GİRDİ
Bugün saldırının 4. yıldönümü. Üzeri örtülmek istenen gerçekler bir bir ortaya çıkıyor. Kamuoyu, saldırının arkasındaki karanlık gücü bilmek istiyor. Eski bakanlardan Hasan Celal Güzel, davanın derinleşmesiyle karanlık ilişkiler ağının da deşifre olduğunu anlatıyor. Bu tür cinayetlerin birtakım çeteler marifetiyle işlendiği ve maksadında Türkiye'de bir darbe yaparak yönetimi değiştirmek olduğunun artık daha iyi anlaşıldığını söylüyor. Şu değerlendirmede bulunuyor: "Son derece önemli bir süreç. Bu saldırı Türkiye'de yeni bir dönemi başlatmıştır. Artık faili meçhul cinayetlerle darbe ortamı oluşturmak ve millet iradesiyle gelen kişileri bir darbe ile götürme konusundaki oyunlar tutmayacaktır. O bakımdan Danıştay saldırısının bir daha tekrarlanmayacağını, tekrarlansa dahi buna benzer olayların hiçbir şekilde inandırıcı olmayacağını kaydetmek istiyorum. Her şey gün gibi açık, burada bir çete var, Ergenekon örgütü var. Ergenekon örgütü gibi birtakım TSK içindeki darbeci odaklarla bağlantılı olarak Türkiye'ye irticanın geldiği ve dindar sağ grubun ayaklandığını, cinayetler işlediğini göstererek bir darbe oluşturmaya çalışmış. Olay budur. Ve bu şekilde o kamera kayıtlarının silinmiş olması da dahil olayın içinde baştan aşağı bir komplo vardır, bu da ortaya çıkmıştır. Artık bundan sonra hangi karar verilirse verilsin değişmeyecektir. Bizim maşeri vicdanımızda Danıştay saldırısı neticelenmiştir. Bu kadar açıktır."
BAĞLANTILAR ADIM ADIM ÇÖZÜLECEK
Gazeteci yazar Prof. Dr. Mehmet Altan ise Danıştay saldırısının Ergenekon kadar önemli olduğunu anlatıyor. Bunun göstergesini ise saldırıyı çok çabuk şeriat ayaklanması ilan etmeleri olarak gösteriyor. Medyada, olayın 'rejim karşıtı bir eylem' olduğu yönünde muazzam bir kampanya başlattığını belirtiyor. Ankara'daki mahkemenin birçok eksiğe, şüpheye rağmen davayı alelacele sonuca bağlamasının gariplik olduğunu vurgula+yan Altan, "OYAK'ın güvenlik sitesine ait bozuk olduğu söylenen kayıtların silindiğinin ortaya çıkması, aynı zamanda hemen Danıştay'ın karşısındaki Sıhhiye Orduevi'nin kameralarını da aynı gün ne hikmetse çalışmaması bu işin aslında şu an geldiğimiz nokta itibarıyla Ümraniye bombalarına göre daha ileri bir noktada, büyük bir senaryonun ürkütücü bir yapılanmanın parçası, özü veyahut ana noktası olduğunu hissettiriyor. Daha ileri noktalara yavaş yavaş gidilecek."
İktidarı ele geçirmek isteyenler, manipülatif eylemlerden vazgeçmiyor
Siyaset bilimci Prof. Dr. Naci Bostancı, Danıştay saldırısı gibi cinayetlerin olduğunu ve bu tür olaylarda irtica kampanyalarının her dönem yapıldığını hatırlattı. Ancak Danıştay saldırısının, sonuçları itibarıyla bunlardan ayrıldığını söyledi. Danıştay'ın ne olup bittiği konusunun açığa çıkan bir saldırı olduğunu vurgulayan Bostancı, şu ifadeleri kullandı: "Süreçlere baktığımızda bunun irticacı diye addedilen çevre ile bağlantı olmaktan ziyade, bu kampanyaların bir parçası olarak örgütlenen bir saldırı olduğunu gördük. Böyle bir kanaat edindik. Aynı zamanda hukuki olarak da olay değerlendiriliyor. Türkiye'de siyaset bütünüyle görünen alanda yürümüyor. Bir mahrem alanı var. Toplum mühendisliği dediğimiz sahada çalışma yaparak halkla aralarında bağ kuramayanlar, iktidar üzerinde etkili olmak için bu tür manipülatif yöntemlere müracaat etmekte sakınca görmüyorlar. Fakat şeffaflaşma, demokratikleşme son dönemde bürokratik vesayetin azalması hem bu türden girişimler için uygun bir atmosfer oluşturmuyor hem de kamuoyu nezdinde toplum mühendisliği denilen olayları anlamak, bunları yerli yerinde okumak bakımından da bir müktesebat oluşturuyor. Danıştay saldırısı herhalde bu müktesebatta mümtaz bir yeri olan saldırı olarak tarihe geçecek."
Provokasyonun kronolojisi
11 Mayıs 2006: Danıştay'daki güvenlik kameralarının görüntülerini kaydeden OYAK Güvenlik'e ait hard diskler arızalandığı gerekçesiyle değiştirildi.
16 Mayıs 2006: Alparslan Arslan, Danıştay'a gelerek keşif yaptı. Danıştay'da güvenlik kameralarının görüntülerinin kaydedildiği hard diskler 7. kez arızalandı, sökülüp götürüldü.
17 MAYIS 2006: Türkiye, Danıştay'a yapılan kanlı saldırıyla sarsıldı. Saldırıda Danıştay 2. Dairesi Üye Hakimi Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybetti.
18 Mayıs 2006: Mustafa Yücel Özbilgin'in cenazesine katılan AK Partili bakanlar provokatörlerin saldırısına uğradı.
13 Şubat 2008: Mahkeme sanık Alparslan Arslan'ı, 'cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya, yerine yeni bir düzen getirmeye, fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek' ve Danıştay 2. Dairesi Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin'i, 'tasarlayarak ve yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmek' suçundan 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırdı. Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır ise müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Yargıtay kararı bozdu: Fiilî irtibat var
7 EKİM 2008: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, önemli bir karara imza attı. Başsavcılık, Danıştay saldırısı davası sanıklarının Cumhuriyet'e bomba atılması ve Danıştay saldırısıyla ilgili mahkemeye gönderilen belgeler dışında, Ergenekon soruşturmasına ait tüm belge ve beyanların getirtilerek yeniden bir karar verilmesini istedi.
16 Aralık 2008: Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 8 sanık hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen kararı oybirliğiyle bozdu. 8 Mayıs 2009: İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 8 Mayıs 2009'daki duruşmada Danıştay ve Ergenekon davalarının birleştirilmesi yönünde görüş bildirilmesine karar verdi. Mahkeme, Danıştay dosyasının kendilerine gönderilmesi için Ankara'ya yazı yazdı. Dosya, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından İstanbul'a gönderildi.
TÜBİTAK: Görüntüler silinmiş
22 Nisan 2010: TÜBİTAK raporu, Danıştay'daki güvenlik kameralarının bozuk olmadığını ortaya koydu. OYAK Güvenlik'in daha önce mahkemeye sunduğu 'kameralar arızalı' bilgisini yalanlayan rapora göre, bir kısım görüntüler bilinçli olarak kayıt kodları değiştirilerek silindi. Kayıtların bir bölümü ise TÜBİTAK'ta kurtarıldı.
23 Nisan 2010: Danıştay'ın kamera kayıtlarını sildiği TÜBİTAK raporuyla belgelenen OYAK Güvenlik'in kanlı baskın sonrası kamera görüntülerini isteyen polise 5 gün boyunca yanıt vermediği ortaya çıktı. Olaydan bir gün önce akşam saatlerinde hard diskleri 'arızalı' diye söken OYAK Güvenlik, cinayetten 5 saat sonra ise kameraları çalışır hale getirdi.
28 Nisan 2010: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sert konuştu: "Danıştay saldırısıyla bizi özdeş hale getirmek istediler. Peki bütün bunu yapanlar acaba şu anda pişmanlık duyuyor mu? Bakın şimdi çıkan netice ne oldu? Ergenekon oldu. O gün saldırdığınız iktidar partisine ne diyeceksiniz? Halbuki kaşıya kaşıya attıkları manşetin altından kendileri çıkıyor."
3 Mayıs 2010: Oyak Savunma ve Güvenlik Sistemleri Anonim Şirketi, raporun, TÜBİTAK'tan alınan bir rapor olmadığını iddia etti. 2 hafta sonra raporu yalanladı. TÜBİTAK'tan yapılan açıklamada ise "Bütün bilgi ve belgeleri mahkemeye sunduk, başka açıklama yapmayacağız.'' denildi.