Kapitalizm ayar bozdu!
İçinizdeki Öküze Oha Deyin" kitabının yazarı Bülent Akyürek'in yine çok okunup tartışılacak olan "Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır?" adlı son kitabı Fincan Yayınları'ndan çıktı...
Son kitabı hakkında konuştuğumuz Bülent Akyürek, "Müslüman artık bir namazdan sonra diğerini beklemiyor. Şartlı reflekse dönüşmüş bir namaz kılma alışkanlığımız oluştu. Namazdayken fabrika ayarlarına geri dönüyor, namaz bittikten hemen sonra dünyanın kollarında cilveleşiyoruz. Bu hoş değil, ayarımız iyice bozuldu" diyor.
İçinizdeki Öküze Oha Deyin" kitabının yazarı Bülent Akyürek'in yine çok okunup tartışılacak olan "Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır?" adlı son kitabı Fincan Yayınları'ndan çıktı... Fincan Yayınları, Akyürek'in geçmiş yıllarda yayımlanan kitaplarından Cinnetim Cennetimdir, İtin Biri, Yağmur Getiren Fırtına romanlarını da gözden geçirerek yayınladı.
Abi, İnsanlar Öğlen namazına da mı kalkamıyorlar artık?
Bugünümüz dünü aratıyorsa ahir zamandayız demektir. Sabahlara kadar internetin başından ayrılmayan insanlar sabah namazını kılıp uyuyorlar ikindiye kadar uyuyorlar, öğlen kaçmış oluyor böylece. Bir de benim kitabımda söylemek istediğim şey şu: Müslüman artık bir namazdan sonra diğerini beklemiyor. Şartlı reflekse dönüşmüş bir namaz kılma alışkanlığımız oluştu. Namazdayken fabrika ayarlarına geri dönüyor, namaz bittikten hemen sonra dünyanın kollarında cilveleşiyoruz. Bu hoş değil, ayarımız iyice bozuldu...
Bülent Akyürek, zaman zaman kitaplarında ağzını bozabiliyor, yine nasibini alacak olanlar var mı acaba?
Ben, ilk otuz beş yılımı ateist olarak geçirdiğim için en başta kendime çok kızıyorum biliyorsunuz ama Yılgın Türkler ve İçinizdeki Öküze Oha Deyin ( Fincan Yayınları) kitaplarımdan da biliyorsunuz, Amerika ve Batı'ya küfretmek küfür değildir. Türkiye'de birçok insan namaz kılan insanlara hakaret ederken, ben ilk kez namaz kılmayanlara hakaret ediyorum. Şifa olur inşallah..
"Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır?"ın bir bölümünde namaz kılmayan insana "Bu ne cüret, bu ne terbiyesizlik?" diyorsunuz. Çok ağır değil mi sizce?
Kitabı bütün olarak okumazsak yanlış anlarız yine de o bölümde şu var: "Çocuğunuza bir sakız alan amcaya hemen teşekkür etmesini öğretiyorsunuz ama namaz kılarak Rabbinize şükretmediğiniz gibi çocuklarınıza namazı aşılamadan başkalarına teşekkür etmesini öğretiyorsunuz. Çocuklarımız nezaket sahibi bir insan olarak cehenneme giderlerse ne yapacağız? Hangisi daha önemli? Çocuk, her şeye teşekkür ettiği zaman rızkın Allah'tan geldiğini unutuyor..." Biz hatayı burada yaptık, eli sopalı hocalarımız gitti yerini tıraşlı nazik, Arapça ve Fransızca bilen, pedagoji ve kişisel gelişim okuyup iletişim manyağı olmuş hocalar aldı. İnsanları cehennemle korkutan hoca kalmadı. Herkes cennet ayetleri ve Elif Şafak okuyup rahatlıyor ama kazın ayağı öyle değil... Bu memleket sahipsiz değil.
Ölümü istiyordum, isyanım bitti
Kitapta modern farzlara da değinmişsiniz, nedir modern farzlar acaba?
Dini görmezden gelen modern insan, inanmadıkları dinin yerine ahlâkı, etiği ibadetlerin yerine ise yoga, meditasyon, reiki, kişisel gelişim gibi tonlarca zırvayı getirdi. Artık bir şey yok olmuyor, biçim değiştirerek yeniden sunuluyor. Kapitalizm, dinin yok olmasını istemez. Onlar, depolarında işe yaramaz birçok tanrı, peygamber, kitap ve malzemenin çürümesini istemezler. Hacıyağı gider tütsü gelir, tesbih gider zikirmatik gelir, gördüğünüz gibi bir gün dini biz yok etmeye çalışsak bile kapitalistler onu diriltecekler.
w Söyleşilerinizde gencecik üniversite öğrencilerine ne yapıp edip ölümden konuşuyorsunuz, bu bilinçli bir hareket mi yoksa?
Beş yıl öncesine kadar inançsız bir insandım, bunu bilmeyen yoktur sanıyorum, çünkü bu gün olduğu gibi o zaman da fikirlerimi saklamadım. İki bacağım protez oldu ve ondan evvel dört yıl felç yaşadım. İnançsız ve felçtim. Felâket romanlarım vardı. Ben üniversite okumadım, benim fakültem felç yatarken baktığım tavandı! Demetevler'deki yoksul ve çatı katı evimizin o tavanı benim için fakülte olmaktan daha çok bir tefekkür sayfası oldu. Dört koca yıl, fukaralık ve ağrılarımla tavana bakıp düşündüm... Ölümü istiyordum, isyanım bitti, sabırla tanıştım, sonrası rüyalar filan derken hidayet nasip oldu. Neyse, ben ölümün yanından geliyorum... Gün içinde kafasında ölüm düşüncesi taşımayan adama Müslüman denmez. Ölümlü olduğumuzu bilmek bize hayatın anlamını öğretir. Ölümü unutan insan Kur'an'dan uzaklaşır. Ahlâksız olur, zalim ve canidir, bencildir, aşağılık bir yaratıktır.
Modern ilahiyatçılar ve din adamlarının "Sevgi" diye gezindiği bir ortamda sizin konuşmalarınız ve kitaplarınız "Korku"yu öngörüyor. Bu riskli bir şey değil mi?
Son kitabım "Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır?"ın karın ağrısı şudur: Ne yani cehennem olmasaydı Allah'a inanmayacak mıydık? Peygamber efendimiz cennetle müjdelendiği halde ibadetlerini "Evet cennetle müjdelendim, Rabbime daha fazla şükretmeyeyim mi?" diyerek aksatmamıştır. Başkasının bir hatasını ölene dek bağışlamayan insanoğlu sıra kendisine gelince Allah tarafından hemen bağışlanacağı duygusuna kapılarak gevşiyor. Tövbe farzdır. Tövbe kurtuluştur. Kaliteli bir tövbeyle affedilmeyecek suç yoktur bunu biliriz fakat kaliteli tövbe demek o suçla mezara kadar gözyaşı dökmek, ibadet etmek, korunmak değil midir? Tövbe etmek, başımız sıkışınca bir cümle kurmak mı? Hayır...
"Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır?" kitabında "Zekât pintiler içindir." demişsiniz, bir parça değinsek fena olmaz değil mi?
Kur'an'da namazdan sonra ikinci önemli sırayı "zekât" alıyor ama biz ona hiç önem vermiyoruz. Malımızın kırkta biri nedir ki? Bir hiç! Bugün bir İskoç'a bile elindekinin kırkta birini ver desek verir diye tahmin ediyorum.
Bilginin zekatı paylaşmaktır
Zekât sadece para mıdır?
Paranın zekâtı parayla verilir... Sağlığın, bilginin, mutluluğun her şeyin zekâtı vardır. Bilginin zekâtı paylaşmaktır. Zekât, bizde fazla olanı başkasıyla paylaşmaktır. Gözümüzün zekâtı bir körü karşıya geçirmektir. Köre para verince kendisi karşıya geçemez çünkü. Aşk acısıyla yanıp tutuşan bir divane parayı ne yapsın? Aşığa en büyük yardım onunla birlikte ağlayıp dövünmektir. Gelin ve damada zekât olarak göbek atarız. Cenazede ağlarız... Bizler, zekâtı bağlamından koparıp elimize hesap makinesi alarak hesaplıyoruz. Zekât, hikmetten uzak biçimde hesap makinesiyle belirlenip ödenirse "Stopaj Vergisi"ne dönüşür. Yine de her şeyin doğrusunu Allah bilir...
Kitapta, namaz için devletin de sorumlulukları olmalıdır derken neyi kastediyorsunuz?
Namaz kılmayan insanları yücelten ve namaz kılmayı özendirmeyen bir devlet, suçlu bir devlettir. Devletin görevlerinden birisi de bireylerin emniyetini sağlamaksa namazı özendirmesi gerekiyor çünkü ben namaz kılan bir toplumda daha emniyet içinde yaşayacağıma inanıyorum.
İbadetin gizli olanı makbuldur, değil mi?
Namazı, "kılabilirsiniz" denilen yerden daha çok, "kılamazsınız" denilen yerde kılabiliyor ya da teşebbüs edebiliyorsak ne mutlu! Namaz kime saygı duyduğumuzu, hangi yöne döndüğümüzü ifade eder. Çünkü namaz manifestodur.
Peki, ne zaman adam oluruz?
Marş okununca nefes almadan, kıpırdamadan kılıç gibi duran insanlar kadar, Kâbe denince dizleri titreyen adamlar olabildiğimiz gün ümit var demektir, aksi halde rahmetine sığınıp bekleyeceğizSon kitabı hakkında konuştuğumuz Bülent Akyürek, "Müslüman artık bir namazdan sonra diğerini beklemiyor. Şartlı reflekse dönüşmüş bir namaz kılma alışkanlığımız oluştu. Namazdayken fabrika ayarlarına geri dönüyor, namaz bittikten hemen sonra dünyanın kollarında cilveleşiyoruz. Bu hoş değil, ayarımız iyice bozuldu" diyor.
Kaynak: