İşte isim isim AKP'yi kapatma davasında faydalanılan gazeteciler

İşte isim isim AKP'yi kapatma davasında faydalanılan gazeteciler

Türkiye dün Genelkurmay harddisklerinden çıkan ve AK Parti'yi kapatma davasında kullanılan gazetecilerin kimler olduğu sorusuna cevap aradı. Peki o isimler kimler? İşte cevabı...

 

AHMET MEMİŞ - ROTAHABER / ÖZEL
 
Türkiye dün Ergenekon soruşturması kapsamında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Genelkurmay'dan istediği harddisklerden çıkan ve davanın seyrini değiştirebilecek belgeleri konuştu. Belgelerde AK Parti'yi kapatma davasında kendisinden kullanılacak  gazetecinin ismi de yer aldı.
 
Rotahaber, Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi tarafından hazırlanan yazıları köşelerinde yayınlayan yazarların isimlerine ulaştı. Harddiskte yer alan belgelerde bazı köşe yazarlarının yayınlanan yazıları ile Genelkurmay'dan gönderilen belgelerin birebir uyuştuğu dikkat çekiyor.
 
İŞTE O GAZETECİLER   
 
Ergenekon davasının seyrini değiştirecek raporda, kendisine bilgi gönderilen yazarların başında Ertuğrul Özkök, Fikret Bila ve Mehmet Y. Yılmaz geliyor.
 
Bilgi gönderilen yazarlar ve o dönemde çalıştıkları gazeteler şöyle;
 
Ertuğrul Özkök (Hürriyet)
Fikret Bila ( Milliyet)
Mehmet Y. Yılmaz (Milliyet)
Yalçın Bayer (Hürriyet)
İsmet Berkan (Radikal)
İlhan Selçuk (Cumhuriyet)
Serdar Turgut (Akşam)
Rıfat Ababay (Posta)
Tayfun Devecioğlu (Vatan)
Hayri Köklü (Yeniçağ)
Arslan Bulut (Yeniçağ)
 
Belgeler arasında en çarpıcı olan bölümü ise Yalçın Bayer ile ilgili bölüm oluşturuyor. 13 Aralık 2007'de Hürriyet’te yayınlanan 'Kuvvetler ayrılığı gitti, tarih oldu' başlıklı yazı, Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi tarafından hazırlanarak Yalçın Bayer’e gönderilmiş ve yazı sadece başlığının değiştirilerek aynen gazetede yayınlanmış.  

Yalçın Bayer'e gönderilen yazı 05 Aralık'ta yani Yalçın Bayer'in köşesinde yayınlanmadan 8 gün önce Genelkurmay harddisklerine kaydedilmiş.

İşte Genelkurmay tarafından gönderilen ve Yalçın Bayer'in köşesinde yayınladığı o yazı; 

’Kuvvetler ayrılığı’ gitti, tarih oldu

Yalçın Bayer / Hürriyet / 13.12.2007
 
"HERKES devlet alanları dışında inancını istediği gibi uygular. Ama bu, mahalle veya artık açıkça siyaset yoluyla baskıya, baskıyla yayılmaya dönüşüyorsa tehlike çanları çalıyor demektir.
 

Türkiye’yi İslami bir baskı rejimine dönmekten, mezhep çatışmaları yaşayan ülkelere benzemekten koruyan laikliğin adım adım yok edilmesine karşı çıkmak, dindar olmak veya olmamaktan çok ayrı bir konu; "Hem laik, hem Müslüman olunmaz" ifadesi de bir dayatmadır sonuçta. Biri toplumsal alanda, diğeri bireysel alanda geçerli olan iki olguyu birbirine karıştırmak, ’elma’yla ’armut’u toplamaya çalışmak gibi bir mantık hatası oluşturuyor.

2007 Türkiye’sinde Malezya, Fas, Cezayir, İran, Pakistan, Afganistan, Endonezyabenzeri ülkelerdeki gibi "Müslümanlığı en hoşgörülü din olmaktan çıkarıp, din polisleriyle baskı uygulanan" bir dine, rejimi de "dini baskı rejimine" çevirmeye yönelik tutum ve uygulamaların meyvelerini verdiği görülüyor.

Müslüman vatandaşlara pozitif ayrımcılıktan, özel haklardan (AKP Milletvekili Hüsrev Kutlu’nun "İş isteyen müteahhit nasıl olmalı" tarifi benzeri) başlayarak Müslüman bankalara para yatırma zorunluluğuna, şeriata uygun yaşam ve giyim zorunluluğuna kadar her geçen gün çoğalan bir göstergeler topluluğu ile karşı karşıya kalıyoruz.

Ülkemizde son dört yıldır hızlı bir toplumsal dönüşüm yaşanmakta. ’Yeşil kuşak’ projeleri ile AKP iktidarı, tarikatçı ve muhafazakár toplum gruplarına hizmet ederken, Anadoluda birçok kentte tarikat gruplarının elinde şekillenen gettolar oluştu. Kültür merkezi, sineması, cafesi, tiyatrosu olmayan tarikat gettoları bütün Anadoluyu sarmış durumda.

Diğer taraftan üst mercilerde de benzer dönüşümlerin tohumları atılıyor. Medyaya ekonomi aracılığıyla tahakküm kurulması... YÖKBaşkanlığı’na yapılan ’yandaş’ atamadan başka yargıç atamaları ile ’yasama’dan sonra ’yargı’nın da ’yürütmenin’ tahakkümüne girmesiyle "kuvvetler ayrılığı ilkesinin’ tarih olması gibi olgular...

ATATÜRK’Ü GERİCİ SAYANLAR
Kütahya Milletvekili Hüseyin Tuğcu devlet ihaleleri için şart koydu. "Devletten iş alacak kişinin eşi örtünür..." Bunu söyleyen milletvekilimiz üstelik ilahiyat kökenli yardımcı doçent olmuş bir sosyolog; yani bilim adamı... Atatürkçülüğün gericiliğe tekabül ettiğini ileri süren profesörlerimiz de var. Mahallelerden üniversitelere, bürokrasiye ve hayatın her alanına nüfuz eden sistematik bir dönüşüm içerisindeyiz.

AKP yönetiminde geçen son dört yılda toplumda başını örtenlerin oranı kendi içinde %10 dolayında artarken, örtenler içinde türban kullananların oranında 4.7 katlık artışla bir patlama gerçekleşmiş. Türban kullananlardaki artış en yüksek oranda gençler ve kentliler.

TÜRBANA TEŞVİK
Türbanlıların oranı %11 iken, Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil AKP’li milletvekillerinin eşleri arasında bunun %66’yı bulması da dikkate değer bir husus. Tavandan tabana doğru hızla nüfuz eden bir giyim kuşam algısının oluşturduğu inkar edilemez. Sanat camiasına bile sirayet eden türbanın, popüler kültürün kendine has özelliğiyle toplumun her katmanına hızla yayılan bir moda haline dönüşmesi kaçınılmaz. Bu verilerden hareketle, türbanın toplumda "yükselen değerler"den biri haline geldiği, türbanlı kadınlardan yararlanılarak tüm kadınların türbana teşvik ve motive edildiği bu sürecin sonunda ülkemizde baş örtme eğiliminin gelecek on yıllarda bir hayli artacağı öngörüsünde bulunmak pek zor olmasa gerek.

SORULACAK SORULAR
Zaten böyle bir tablo mevcutken bir de türbanın serbest bırakılmasına yönelik girişimler başarıya ulaştığında neler görür, neler yaşarız düşünmek bile ürkütücü. Bu noktada "özgürlük ve demokrasi" adına kamusal alanda türbanın serbestliğini savunan insanlarımıza sorulacak pek çok sorumuz var:

Örtünmeye zorlanan bir çocuk için türbanı savunmak, onun özgürlüğünü savunmak anlamına gelir mi?
Memurların türban takması; siyasi, dini, etnik aidiyetlerini belli etmeme ilkesine ters düşmez mi?
Diğer yandan, kamu hizmeti alanları türban takıp takmamalarına göre ayırmak objektif bir kriter sayılabilir mi?
Türbana karşı ’dayatmacı’ tutumdan yakınan İslami kesime mensup başkanların yönetimindeki belediyelere bağlı halka açık yerlerde alkollü içecek satışına yasak getirilmesi de ’dayatmacı’ bir tutum değil mi?

Laik rejime sahip bir ülkede bırakın Müslümanları hiçbir vatandaşın inancına göre bir ayrıma tabi tutulmaması gerekir. "Devletten ihale alacak kişinin eşinin örtünmesi gerekir" ise bu durumda hangi değerlere yaklaşmış durumdayız, hangi temel değerlerimize uzaklaşmış durumdayız, artık bunu sizin takdirinize bırakıyorum."(Bu yazı hukukçu bir öğretim üyesi tarafından gönderilmiştir.)

ERGENEKON DAVASININ SEYRİNİ DEĞİŞTİRECEK

Genelkurmaydan istenen harddisklerden AK Parti'yi kapatma davasında kullanılan gazetecilerin isimleri çıktı. Belgelerin yeni davaların açılmasına neden olacağı belirtiliyor...  
 
ROTAHABER / ÖZEL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.