'İstanbul'u işgalden Said Nursi kurtardı'
Üç gün süren Bediüzzaman Sempozyumu, Said Nursi'nin hayattaki talebelerinin sohbeti ile sona erdi. Salonda kadınların çoğunluğu dikkat çekince Risale-i Nur'un ilgili bölümü okundu. İstanbul'u işgalden Nursi'nin kurtardığı belirtildi.
Kemal Benek'in haberi
Üç gün devam eden 9. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu Bediüzzaman Said Nursi'nin hayattaki talebelerinin sohbeti ile sona erdi. İstanbul Wow otelde bir araya gelen Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Said Özdemir, Abdülkadir Badıllı, Salih Özcan, Mehmet Fırıncı hatıra, ders ve değerlendirmeleri ile programa renk kattı. Prof. Dr. Faris Kaya'nın kısa bilgilendirmesinin ardından İhsan Atasoy'un yönetiminde Nurcuların ağabeyleri sırasıyla konuştu.
ABDÜLKADİR BADILLI AĞABEY: İSTANBUL'U BEDİÜZZAMAN KURTARDI
İlk sözü alan Abdülkadir Badıllı İstanbul'un kurtuluş gününün kutlandığını hatırlatarak, "İstanbul'u kurtaran Bediüzzaman hazretleridir" cümleleriyle konuşmasına başladı. Badıllı, Hutuvat-ı Sitte eserine vurgu yaptı ve şunları söyledi: "İngilizler İstanbul'u işgal etmiş. Bediüzzaman o dönemde Darül Hikmetül İslamiye'de. İngilizlerin hıyanetini anlıyor. Bunun üzerine Hutuvat-ı Sitte adlı eserinin 50 bin Tükçe, 50 bin Arapça basarak İstanbul'un her tarafına dağıtıyor. Ulemanın büyük çoğunluğu işgalci İngilizlerin aleyhine dönüyor. Kuvay-ı Milliye kuvvet buluyor. Hem İstanbul hem Anadoluyu kurtuluyor. Kimse İstanbul'u biz kurtardık demesin, Bediüzzaman kurtardı."
SALİH ÖZCAN AĞABEY: KİMSE BENİM KABRİMİ BİLMEYECEK
İkinci sözü Salih Özcan aldı. Bediüzzaman'la olan görüşmelerini anlatan Özcan şunları söyledi: "1949 yıllarında Hulûsi Ağabey (Yahyagil) bize, Üstad Bediüzzaman'dan bahseder ve Küçük Sözler'den okurdu. Afyon'da olduğunu söyler ve bizi Üstadı ziyarete teşvik ederdi. O sene liseyi bitirdim. Tatilde Emirdağ'a Üstadın ziyaretine gittim. Dedem bana o zaman izin vermişti. Mehmed Çalışkan'a giderek beni Üstada götürmesini istedim. Üstad bizi kabul etti. Dizlerinin üzerinde doğruldu, kalktı, 'Gel, Seyyid Salih! Gel' diye beni kucakladı. Ellerinden öptüm, başımdan tuttu. Dedemin, Hulûsi Ağabeyin selâmlarını, hürmetlerini söyledim. Yanımızda bulunan Mustafa Acet'le Mehmet Çalışkan'ı dışarı çıkarttı. 'Ben yüzbinlerce seyyidi beklerken sen geldin' dedi. Ben kendilerinin seyyid olup olmadıklarını sordum.Annem Hüseynî, babam Hasenî'dir' dedi. Sonra da, 'Ben de seyyid sayılır mıyım?' diye tebessümle sordu. Ben de, 'Hem de çift taraftan seyyidsiniz' dedim.
"1954 yılının yazı idi. Emirdağ'da Mustafa Acet, Sâdık ve ben, Üstadla birlikte dağa çıkıyorduk. Bir ağacın altına gelince, Üstad orada yarım saat kadar durdu ve tefekkür etti. Sonra bizi yanına çağırdı ve şunları söyledi: Keçeli, keçeli! Kimse benim kabrimi bilmeyecek. Sen de bilmeyeceksin. Ben senin memleketinde vefat etmek isterim. Halilullahın civarında ölmek isterim."
MUSTAFA SUNGUR: RİSALE-İ NUR KUR'ANDAN ALDIĞI DERSİ VERİYOR
Rahatsızlığına rağmen sempozyuma katılarak büyük ilgi gören Mustafa Sungur ise gördüğü manzarayı değerlendirdi. Risale-i Nur'un dünyanın her atarfında okunduğunu belirten Sungur, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Risale-i Nur Kur'andan aldığı dersi veriyor. Risale-i Nur bütün cihanda teenni ediliyor. Üstad, 'Risale-i Nur Kur'an'ın malıdır. Ben Kur'an'ın hizmetindeyim. Bu en büyük meseledir. Ben gidececeğim Risale-i Nur bakidir" derdi. Üstadın her dediği çıkıyor. Alah naşirlerden, talebelerden razı olsun. Üstad manen aramıza yaşamaktadır. Hiç ayrılık yok. Dünyanın her tarafında sadık Saidler, kahramanlar var. Risale-i Nurlar dünyanın her tarafında gönderildi. Her tarafta nurun bayramı oldu. Bugünleri de gördük çok şükür."
Sungur salonda hanımların daha fazla olduğunu görünce Risale-i Nur'daki hanımlarla ilgili bölümün okunmasını istedi. İlgili bölümü Muhammed Nur Sungur okudu.
SAİD ÖZDEMİR AĞABEY: ALEM-İ İSLAMIN KAPISI TÜRKİYE'DİR
Risale-i Nurların neşrinde önemli hizmetlerde bulunan Said Özdemir hatırlarından bir kısmını anlattı:
"Üstada muhabbetim vardı. Bir ara Hicaz'a gitmeye niyetlendim. Kitaplarımı sattım. O sırada Diyanette İskender Göçer diye biriyle tanıştık. Bu zatla aramız çok iyiydi. Hârika şeyler gördüğünü anlatıyor, bütün peygamberlerin hayatlarını gözlerinin önüne getirildiğini, hangi peygamber nerede, nasıl mücadele ettiğini kendisine gösterildiğini söylüyordu. Kendisine sürekli mânevî telkinat yapıldığından bahsediyordu. Âl-i Beyt kendisiyle meşgul oluyormuş. Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin kendisine harp talimi yaptırıyorlarmış. Hz. Âlişe ve Hz. Fâtıma da kendisine cübbe ve takke takıyorlamış ve ileride mehdi olacağını, Mekke'den çıkıp bütün dünyayı ıslah edeceğinin söylüyorlarmış. Bu arada ben de gençlik sâikasıylı âdeta ona intisap ettim. Aramızdaki münasebet şeyh mürit gibi idi. 'Mehdiyi bulduk' diye ona çok yakın alaka peyda ediyordum.
"Bir ara Konya'ya gideceğini , bir ay kadar orada kalacağını, bazı işlerinin olduğunu söyledi. Birlikte gittik. O anlatıyor, ben dinliyordum. Her zaman Hz. Peygamberle görüştüğünü anlatıyordu. Bir taraftan da içimde şüphe vardı. 'Acaba' diyordum, 'doğru yolda mıyım?' Bunu bilse bilse Bediüzzaman Said Nursî bilir diye Üstada gitmek için o şahsı da ikna ettim. Peder de önceden tembihlemişti, 'Gideceğiniz zaman bana da haber verin' diye. Üçümüz yola çıktık, Isparta'ya Konya yoluyla gittik. Yatsıdan sonra Isparta'ya varıp Üstadın evini aradık ve bulduk. Ben, 'Geceleyin otelde kalıp sabah gidelim' dediysem de, peder 'Hemen gidelim' dedi. Fitnat Hanımın sahibi bulunduğu Üstadın evine gittiğimizde, o şahıs, 'Ben mehdiyim, peygamberlerin selâmı var, görüşmek istiyorum' dedi. Kapıya çıkan Sungur Ağabey ise, Üstadın istirahatte olduğunu, bu saatte rahatsız edemeyeceklerini söyledi ise de dinlittiremedi. O gitti, Bayram Ağabey geldi. O şahıs aynı şeyleri ona söyledi. O da Üstadı bu saatte rahatsız edemeyeceğini söyleyerek yarın gelmemizi istedi. Bunun üzerine kızdı, 'Nasıl olur, ben buraya kadar gelirim de görüştürmezsiniz, içeri almazsınız, bir daha da gelmem' dedi.
"Otele gittik. Sabaha doğru bir rüya gördüm. Rüyamda Üstadın huzurundayım. Üstad, İskender'in başına eliyle bir çarpı işareti yaptı. Sabah namazından sonra Üstad, Ceylan Ağabeyi bize yollamış. Nerede olduğumuzu onlara söylemiştik. Ceylan Ağabey, 'Üstadım acele sizi istiyor. Yalnız üç kişi değil, iki kişi geleceksiniz' dedi. O şahıs 'Ben zaten gelmiyorum' dedi. Biz iki kişi gittik. Üstad bizi kucakladı. Ve '70 senedir oradan (Tillo'dan) bir yardımcı vermesi için Allah'a dua ediyordum ve bir yardımcı bekliyordum. Allah sizi bana yolladı' dedi. Ve 'Sizi Arabistan v.s. yerler namına da kabul ettim' dedi.
"Ben ise Hicaz'a gitmek istediğimi söyleyince 'Niye?' diye sordu. 'Efendim' dedim, 'memleketin halini görüyorsunuz. Gittikçe daha fenalaşacak. Orada olsam çocuklarım da kurtulur, ben de' dedim. "Kardeşim', dedi, 'Ben orada olsam buraya gelirdim. Alem-i İslâm kapısının kilidi Türkiye'dir. Bu kilit bu kapıyı Âlem-i İslâm üzerine açar. Kat'iyen buradan gitmek için izin yok' dedi.
MEHMET FIRINCI AĞABEY: ÜSTAD MÜSBET HAREKETİ ANLATTI
Bediüzzaman'ın İstanbul'a son gelişini anlatan Mehmet Fırıncı, "müsbet hareket" prensibine vurgu yaptı. Fırıncı ağabey şöyle konuştu: "Üstad 1960'ın 1. günü İstanbul'a geldi. Ders yaptı. 'Katiyyen menfi hareket istemiyorum. Prensibim, düsturum müsbet harekettir' dedi. Bundan sonra Risale-i Nur'la cihad-ı manevi başlamıştır. Tevacüz olursa müdafaa edilir."
Said Özdemir ağabeyle olan bir hatırasını da aktaran Fırıncı ağabey, Ceylan ağabeyin şiirini okudu. Tebessüm ettiren hatıranın ardından Fırıncı ağabey, "Cenab-ı Hak, hepimizi Nurların neşrinde, insaniyetin saadeti için çalışmayı devam ettirsin" duası ile konuşmasını bitirdi.
ABDULLAH YEĞİN AĞABEY: SADECE ALLAH'TAN İSTEYİN
Son konuşmacı Abdullah Yeğin, özellikle uzak diyarlardan gelen misafirlere dikkat çekti. İmansız dünya ve ahiret saadetinin imkansız olduğunu vurgulayan Yeğin ağabey, kısa konuşmasının ardından Risale-i Nur'dan kısa bir ders yaptı. Yeğin "İmanımızı taklidden tahkike çevirmeliyiz. Biz de Risale-i Nur okumaya çalışıyoruz. Allah bizleri Peygamberimize layık ümmet, Üstadımıza layık talebe eylesin. Benden dua isteyenlere diyorum ki; Her yerde Allah var mı? Var. Allah her yerde hazır ve nazır mı? Evet. O zaman sadece Allah'tan isteyin. İhlas Risalesini 15 günde bir okumaya dikkat edin. Bir defasında Üstadın yanında ayakta ellerim birleştirilmiş bir şekilde hürmetle duruyordum. Üstad, 'Allah'a, Peygambere, Kur'an'a hürmet et. Ben hürmet istemiyorum. Hangi sayfaya baksanız beni değil Kur'an hizmetkarını görürüsünüz' dedi. Allah hepimisi ihlas dairseinde talebeliğe kabul etsin" dedi.
Nur talebelerinin konuşmasından sonra İhsan Atasoy Kur'an-ı Kerim okudu. Beyaz Rusya müftüsü Rusça, Said Özdemir ise Risale-i Nur'dan hareketle Türkçe dua etti