İslam tiyatroya karşı mı?
Mısırlı âlimler, İslam sanatları arasında tiyatronun yerini sorguluyor…
Hira Dergisi 18. sayında Mısır Zekâzîk Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Mahmud Muhammed Kuheylâ’nın, “İslam Sanatları Arasında Bir Sanat: Tiyatro” adlı bir makalesi yayınlandı.
Yazıda, Batıdan geldiği ve lehviyatta kullanıldığı için İslam dünyası tarafından tepkiyle karşılanan tiyatronun, Cahiliye döneminde ve sonrasında İslam dünyasında gelişme göstermemesinin sebepleri üzerinde duruluyor. Yazının ana teması, İslam’ın tiyatroya cephe alıp almadığı sorusu üzerinde odaklanıyor.
“Sanat, millî kimliğin korunmasında önemli rol oynar. Tiyatro, sanatın ilklerinden sayılır.” diyen yazar, ana soruya “Eskiler, şiire ve şifahî kültürün nakline önem verdiklerinden, tiyatroya karşı ilgileri bu oranda gelişmiştir.” diyerek bir karşılık arıyor.
Tarihteki seyrek tiyatro örneklerinden olmak üzere yazar şu olayı naklediyor: Halife el-Mehdi zamanında yaşamış “Abdurrahman b. Bişr” isimli zatın, bazı sohbetlerini şu şekilde yaptığı nakledilir: İnsanları küçük bir tepecikte toplar, sonrada onlara sorar: “Peygamberlerin misyonu neydi? Onlar yüce kâmetler ve ısmarlama insanlar değil miydi?” Halk cevap verir: “Evet!”.. Bunun üzerine öne birkaç kişi çıkarır, bunlardan kimisi peygamberlerin mesajını dinlemiş, kimisi de karşı çıkmış kimseleri temsil etmektedirler.. Kötülere neden cehennem, iyilere de neden cennetin vaadinin yerinde olduğunu, dinleyicilerin vicdanına aksetmesini hedefler”.
Yazıda, Kur’an, sünnet ve fukahadan nakiller yaparak, dinin bu sanat koluna karşı kesin tavır almadığını ortaya konularak bilhassa riayet edilmesi gereken hususların altı çiziliyor:
“Peygamber Efendilerimizi temsilden kaçınılması, İslamiyet’in azameti ve fetihlerin insanî yüzünü yansıtmasının hedeflenmesi, bazı konularını fâtihlerin hayatlarına, cihadın faziletine ve mücâhidlerin nail olacakları ecre ayırmak suretiyle “i’lây-ı kelimetullah”a teşvik edilmesi, küçüğünden büyüğüne bütün günahlara kapı açmaması, teşvik etmemesi, hayırlı işlerdeki güzelliği öne çıkarması ve istikamet üzere bulunmanın faziletini hedeflemesi, özellikle icrâ edildiği esnada ve mekânda, namazı terk, zina, içki içme gibi menhiyatlara kapı aralamaması lazımdır.”
Yazıda, son dönem İslam dünyasında “Tiyatro” sanatının yaygınlık kazanmasında Mısır’ın payı büyük olduğuna dikkat çekilerek günümüzde tiyatro metinleri kaleme alan din âlimlerinden bahisle Karadavi’nin telif ettiği “Yusuf es-Sıddîk (a.s.)” ve “Bir âlim ve bir Zorba: Said b. Cübeyr ve Haccac b. Yusuf es-Sakafî” ismindeki iki tiyatro metni zikrediliyor.
“Denebilir ki: Tiyatro sanatının İslam düşüncesiyle aşılanması zor bir durum değildir. Mükerrem olarak yaratılan insanın, bulunması gerekli konum ve takınması gerekli tavır ve duruşa ehliyet kazanması adına, tiyatro vesilesinin kullanılabileceği kanaatindeyiz.” diyor yazar.
İslam sanatları içerisinde tiyatronun konuşulabilmesini önemli bir gelişme olarak kabul etmek lazım. Tiyatronun, müslüman insanın önceliklerine ve hassasiyetlerine göre geliştirilmesi, sanat adına da önemli katkılar sağlayacaktır. Belki ‘katı’ görülerek yumuşatılmaya çalışılan İslam’, her türlü yeniliğe kapalı ‘yobaz’ müslüman algısının değişmesi bu suretle mümkün olabilecektir.
M.Gökhan Gürel