İslâm düşmanı filmi desteklemişiz

İslâm düşmanı filmi desteklemişiz

Sinema tarihindeki en 'İslâm düşmanı film'e destek olmuşuz!

Geçtiğimiz hafta sonunda, gazetede (beni ve bitmez tükenmez titizlik arayışlarımı üç yıldır akıllara durgunluk verecek bir sabır ile taşıyan) sevgili grafik tasarımcı kardeşim Cemre Yenibeken ile bilgisayar ekranının başında sinema sayfamıza son şeklini verirken, Yeni Şafak istihbarat servisinin deneyimli redaktör-muhabirlerinden Ergün Çolakoğlu yanımıza geldi ve “Ağabey, müsait zamanında şuna bir göz at hele, oldukça nadide bir parçaya benziyor” diyerek çantasından çıkardığı bir DVD'yi masaya bıraktı.

İşportadan geldiği için naylon poşette olan filmi elime aldım ve kapak kâğıdının üzerinde yazılı olan adı bir çırpıda okudum:

“The Stone Merchant”, yani “Taş (ya da daha esnek bir çeviriyle “Mücevher”) Tüccarı”.

Hemen yanında ise Amerikalı “kült” bir aktörün, Harvey Keitel'in yüzü gözüme çarptı.

Bu meçhul filmin adını ve öyküsünü şöyle böyle biliyordum gerçi; ancak bazı sahneleri üç yıl önce Türkiye'de çekildiğinden dolayı, zihnimdeki bütün bilgi de o zamanlarda bir magazin haberi olarak kulağıma çalınan belli belirsiz duyumlardan ibaretti.

Harvey Keitel, 2005 yılının ilkbaharındaki 24'üncü İstanbul Uluslararası Altın Lale Film Festivali'ne geldiğinde, sinema medyasında, onun bu festivalde bir “onur ödülü” aldıktan hemen sonra Kapadokya'ya geçerek, orada çekilen bir Avrupa filminde “Müslüman bir derviş”i canlandıracağına dair iki-üç cümlelik kısa haberler çıkmıştı. Doğrusu ya, benim de söz konusu proje hakkındaki malûmatım o haberlerle sınırlı kaldı. Sonrasında ise bu filmin çekimleri yapıldı mı, yapıldıysa nasıl geçti, çekilen film tam olarak neyi anlattı, içinde Türkiye'ye ilişkin ne gibi unsurlar vardı; hiç bir yeni havadis çalınmadı kulağıma. Çünkü “Taş Tüccarı” sonradan ne Türkiye'de gösterime girmiş, ne de yasal bir DVD'si piyasaya çıkmıştı.

Bu garip sessizliğin nedenini de geride bıraktığımız hafta içinde bir akşam, gazetemizin usta habercisi Ergün'ün korsan filmcilerin tezgâhlarından bulup getirdiği o DVD'yi evimde izlediğimde en şok edici biçimde öğrenecektim.

Yönetmenliğini İtalyan sinemacı Renzo Martinelli'nin üstlendiği, başrollerinde ise Harvey Keitel'in yanısıra F. Murray Abraham, Jane March ve Jordi Mollà'nin yer aldığı, orijinal İtalyanca adı “Il Mercante di Pietre” olan “Taş Tüccarı”, hiç abartmıyorum, bütün bir sinemaseverlik hayatım boyunca izlediğim en ırkçı ve de “en İslâm düşmanı film” olarak hatıralar galerime kazındı.

Böyle bir filmin şimdiye kadar Türkiye'de sinemalarda gösterime girmemesi, televizyonda oynamaması ya da DVD/VCD formatında piyasaya sürülmemesi gayet normal; çünkü Müslümanlara (kısmen de Türklere) bu kadar küstahça ve pervasız bir dille saldıran böylesi bir “süprüntü” gösterime girdiğinde, onu oynatan sinemaların önündeki protestocuların en ön safında yine ben olurdum!

Corrado Calabrò adlı -İslâm'a yönelik hastalıklı bakış açısından, “faşist” olduğu açıkça belli- bir İtalyan yazarın aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan “Taş Tüccarı”, öyle dolaylı cümlelerin ya da imajların ardına sığınarak falan değil, doğrudan ve bodoslama bir biçimde “İslâm demek, terörizm demektir” tezini savunuyor. Hem de ilk karesinden son karesine kadar, hiç bir geri adım atmaksızın, en küçük bir siyasal ya da ahlâkî dengeleme çabasına girişmeksizin, kahramanlarının diyalogları ve anlattığı öykünün genel çerçevesiyle 107 dakika boyunca inatla tekrarlıyor bu tezini…

Irk ayrımı yok, ülke ayrımı yok, mezhep ayrımı yok, meşrep ayrımı dahi yok; Türk, Arap, Urdu, Hintli, Afrikalı ya da İranlı… “İstisnasız bütün Müslümanlar teröristtir” diyor bu İtalyan yapımı siyasal-macera filmi…

Filmdeki keskin tezi de öykünün -aklını İslâm düşmanlığıyla yemiş olan- baş kahramanı, Roma Üniversitesi sosyoloji hocası Profesör Alceo savunuyor. Ancak akademisyen kahramanımız “İslâm-terörizm doğrusal ilişkisi” üzerine yürüttüğü bütün kötücül tahminlerinde haklı çıkmasıyla, filmin sonunda yönetmen tarafından da dibine kadar olumlanıyor. Zaten terörist eylemleri sergileyen sahnelerin büyük bir bölümü de İtalya'da yaşayan Türk asıllı bir sanatçının Türkçe olarak söylediği “Turnalar” adlı halk türküsüyle bezenmiş durumda. Yani, filmin “Müslüman kötü çocuklar”ı her ne zaman kan dökmeye hazırlansalar, batılı izleyici de o sahnelere paralel olarak tek kelimesini bile anlamadığı bu Doğu dilinin namelerini duymaya başlıyor. Tıpkı, Rus bilgin Ivan Pavlov'un “önce zil sesi-ardından yemek” düzenine alıştırdığı ünlü köpeklerinin şartlanma deneylerinde olduğu gibi…

Perdede yaptığı “şey”in demokrat bakış açısına sahip pek çok tarafından derin bir mide bulantısıyla karşılanacağının farkında olan hin oğlu hin İtalyan yönetmen Renzo Martinelli, koca film boyunca iki yere “panzehir” cinsinden sahneler oturtarak, kendi çapında yasak savmaya çalışmış. Bunlardan birinde, İtalyan gizli servisinin sağduyulu bir yetkilisi ve bayan yardımcısı, bizim paranoyak profesöre, “Ne yani, siz şimdi dünyadaki bütün Müslümanlar terörist mi demek istiyorsunuz?” diye sorduğunda, “Tabiî ki öyle demek istemiyorum. Fakat, dürüst olmak gerekirse pek çoğu teröristtir” cevabını alıyor. Ki ilerleyen sahnelerde yaşanan korkunç olaylarla da haklı tarafın profesör olduğu ortaya çıkıyor ve aynı ajanlar bu “aşırı iyimser” yaklaşımları için kahramanımızdan özür dilemek zorunda kalıyorlar!


"Taş Tüccarı"nın, böylesine sefil bir filme hiç mi hiç yakışmayan Amerikalı başrol oyuncusu Harvey Keitel (solda) ve 2006'da Roma'da düzenlenen gala sırasında verdiği "hanutçu" tarzı pozdan bile onu bu projeyi pazarlarken çok kötü bir biçimde kandırdığı hissedilen İtalyan yönetmeni Renzo Martinelli...
İkinci olarak da filmin Türkiye çekimlerinde başrol oyuncusu Harvey Keitel'ın ağzından tasavvuf felsefesine yönelik olarak dökülen bir kaç cümleyle, “İslâm'ın barışçıl yüzü”ne şöyle satıhtan bir dokunup geçiyor senaryo…

Hepsi bu kadar… Gerisi ise ödünsüz bir “İslâm eşittir El Kaide, o da eşittir terör” iddiası…

Ve bizler, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti, -kulaklarınıza inanamayacaksınız ama- bu filmin 2005 yılında Kapadokya'da yapılan çekimlerine izin verdik; böyle bir kepazeliğin yapımına bizzat çanak tuttuk.

Çekimine izin verilen bu sahnelerde, iki kahramanımız Profesör Alceo ve karısı Leda Kapadokya yollarında (sahtekâr bir Türk şirketinin kendilerine “sıfır” diye sattığı hurda bir otomobilin bozulması yüzünden), peri bacalarının hemen yanıbaşında çaresizlik içinde kıvranırken, yanlarına fiziksel olarak Türklükle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan “Şahid” adlı bir adam geliyor ve ilk sözü şu oluyor:

“Bu ülke çok tekinsizdir. Buralarda kesinlikle yalnız başınıza seyahat etmemelisiniz!”

Sonradan “gözünü kan bürümüş bir El-Kaide mensubu” olduğunu öğrendiğimiz o sakallı ve takkeli amca (ki bu itici karakter de ünlü aktör F. Murray Abraham tarafından canlandırılmakta) aynı zamanda filmde Türkiye'yi ve Türk insanını temsil eden yegâne figür…

“Taş Tüccarı”nın Türkiye bölümleri, sanki Kapadokya ve civarında yalnızca cinler yaşıyormuşçasına, peri bacalarının içine oyulmuş bir mağarada İtalyan çift için özel olarak düzenlenen kel alâka bir sema gösterisiyle tamamlanıyor ve oradan “Turnalar” türküsü eşliğinde Roma'ya geçiyoruz. Sonrası ise “İslâm'a yaklaşım” adına tam bir felaket zaten…

Türklere yönelik olumsuz göndermeler, filmin ilerleyen bölümlerinde de zaman zaman gündeme gelmeyi sürdürüyor. Ki bunların en traji-komik olanı da finalde yer almakta. Güzel karısı dahil sahip olduğu pek çok şeyi İslâm saldırganlığına kurban vermiş olan “vizyon sahibi” sosyolog Alceo, üniversitedeki sınıfında gençlere verdiği derste, “İslâmî terörizm, tarihte bir kez daha bu denli cüretkârca yükselme eğilimi göstermişti” diyor, “O da, 1682 yılında (Merzifonlu) Kara Mustafa adlı Türk'ün komutasında, Viyana kentinin kapılarındaki büyük kuşatmada… Ancak, o dönemde Avusturya'nın cesur insanları yaklaşan tehlikeyi zamanında fark ettiler ve bu ilk terörist dalgayı canları pahasına durdurmayı başardılar. Bizler, yani Batı uygarlığının günümüzdeki temsilcileri, şimdilerde de yine benzer türden bir İslâmî terörizm tehlikesiyle karşı karşıyayız. Siz genç Avrupalıların ise bu benzersiz saldırganlık gösterisi karşısında uyanık olmaktan başka şansınız yok.”

Yukarıdaki satırları yanlış okumadınız. 1600'lerin siyasî, sosyal, ekonomik ve askerî koşullarında gerçekleştirilen bir toprak kazanma harekâtını 2001'deki “İkiz Kuleler” saldırısıyla her anlamda eş ve birbirinin devamı olarak gören/gösteren bir film “Taş Tüccarı”…

Hiç abartmıyorum, ekranda iki saat boyunca büyük bir sıkıntı duygusuyla izlediğim bu öykü, böylesi ırkçı filmlerin pîri sayılan “Geceyarısı Ekspresi”ne bile rahmet okutacak cinstendi.

Size dahasını da söyleyeyim; Nevşehir'in Uçhisar Belediye Başkanı, 2005 yılı ilkbaharında, Amerikalı aktör Harvey Keitel'a bu filmde “Müslüman bir derviş”i canlandırdığı için teşekkür edip, törenle ilçenin altın anahtarını ve fahrî hemşehrilik beratını takdim etmişti!

Sayın Başkan bugün hâlâ aynı ilçede görevde bulunuyor. Mümkünse bu filmi bir yerlerden temin ettirip izlesin; ancak o izlerken yanında da elinde kolonya olan bir-iki yardımcısı hazır bulunsun. Mazaallah, ekranda görecekleri karşısında fenalık geçirme ihtimali çok yüksek de…

Filmi temin edemezse, bendeki kopyayı memnuniyetle gönderebilirim kendisine…

11 Eylül'den sonra özelde Amerikan, genelde de bütün bir Hıristiyan-Batı sinemasının İslâm'a karşı ustaca kamufle edilmiş önyargılarla yaklaşmaktan vazgeçerek “doğrudan atış”a yöneldiği gerçeğinden pek çok sinemasever gibi ben de haberdardım. Nitekim, son 5-6 yıl içinde bu tür belli belirsiz ırkçı unsurlar içeren pek çok film izledim. Ancak, doğrusu ya, AB mensubu bir sinemacının, kendisini yabancı hissettiği bir kültüre karşı bu denli küstahlaşabileceğini, ona karşı bu kadar açık bir saldırganlık gösterisi sergileyebileceğini tahmin bile etmezdim. Demek ki Avrupa'da iş bu noktalara kadar varmış artık...

Yazımı tamamlarken, bu dehşetengiz filmin çekimlerine izin veren Kültür Bakanlığı yetkililerine, oyuncu ekibini fahrî hemşehrilikle ödüllendiren Uçhisar Belediyesi yönetimine ve yine aynı filmin Türkiye çekimlerinin koordinasyonunu üstlenen -Pan Film'in sahibi- ünlü yapımcı Ali Akdeniz'e bir tek soru sormakla yetineceğim:

Yapımına destek olduğunuz bu öyküyü baştan aşağı izleme fırsatı buldunuz mu?

İzlemediyseniz, en kısa zamanda izleyin lütfen…

Ve sinema tarihine nasıl bir yapıt armağan ettiğiniz üzerine bence adam akıllı bir düşünün.

* * *
“Taş Tüccarı”, internet âleminin bir numaralı sinema sitesi IMDb'de (Internet Movie Database) şimdilik 10 üzerinden 4.6 gibi düşük bir beğeni puanına sahip. Ancak, künyesinin hemen altındaki tartışma forumuna dizilen izleyici görüşlerinin büyük bir bölümü, bu utanç verici filmin farklı ırklardan ve kültürlerden sinemaseverleri İslâm dini aleyhine her geçen gün nasıl da güdülemeyi sürdürdüğünün açık bir kanıtını oluşturmakta. İngilizce bilenler, film hakkında dünyanın dört bir köşesinden yapılan onaylayıcı yorumları ibretle okuyabilirler. Dahası, meydanı bütünüyle boş bırakmayıp, bu tür nefret dolu yorumlara “daha akıllıca karşı yorumlar”la cevap vermekte de büyük yarar var. Kötülüğün yeryüzüne yayılışını izlemekle yetinmeyin; ona her gördüğünüz yerde ve gücünüz oranında müdahale edin.

http://www.imdb.com/title/tt0775090/

(Yeni Şafak)

ALİ MURAT GÜVEN

Kaynak:Haber Kaynağı