İmam Kürt Sorununa nasıl bakıyordu
Bilgeköy'de katledilen 24 yaşındaki imam Ozan'ın, Kürt Sorunu üzerine ezer bozan satırları...
Mardin'deki 44 kişilik Bilge köy Kürt Sorunu katliamında öldürülen 24 Yaşındaki imam ‘Kürt-Türk Kardeştir’ adlı bir Facebook grubu kurmuş. İlk görev yeri olan Mardin'de bölgeyi tanıyan ve Kürt Sorunu üzerine yazılar kaleme alan 24 yaşındaki imamın tespitleri çok ama çok sarsıcı.
"Çalıkuşu İmam" olarak nitelenen ve Köy halkının idolü haline gelen İmamın o yazılarını Mehmet Altan buldu ve alıntıladı:
Mehmet Altan/Star
Öldürülen imam Kürtler için ne yazmıştı?
Dün İstanbul...
Başakşehir’de neredeyse tüm gün kaçak yapı kavgaları devam ederken...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Polonya’ya geçti...
Nöbetçi kulesinden’ günü izlerken... Mardin’de 44 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamda hayatını kaybeden İmam Hacı Kazım Ozan’ın internetteki yazılarına denk geldim.
24 yaşındaki bu gencecik ve farklı imamın ‘Kürt-Türk Kardeştir’ adlı bir Facebook grubu kurduğunu biliyordum.
Ama doğrusu neler yazdığını bilmiyordum...
* * *
20 Şubat’ta... ‘Türk-Kürt kardeşliğini pekiştirelim’ başlıklı yazıda şunları yazıyor:
‘Osmanlı döneminde Türkler ve Kürtler İslam milletinin birer unsuru olarak birbirlerinden farklı muamele görmediler; yüzyıllar boyunca birbirleriyle evlenerek kaynaştılar.
Öyle ki bugün Türkiye’de Türk kimliğinin nerede bittiğini, Kürt kimliğinin nerede başladığını belirlemek kolay değildir.
Türkiye’nin her karış toprağı kendini Türk sayanlar kadar Kürt sayanların da vatanıdır.
Kürt kökenlilerin büyük çoğunluğu ülkenin Türk çoğunluklu batı bölgelerinde yaşamaktadır.
En çok sayıda Kürt’ün yaşadığı şehir, ne Süleymaniye, ne Erbil ne de Bağdat, İstanbul’dur.
Kürt kökenlilerin Türkiye’nin siyasi, iktisadi ve kültürel elitleri içindeki payı, nüfustaki paylarının çok üzerindedir. Türk ve Kürtler arasındaki yakınlık ve karşılıklı etkileşim öylesine derindir ki, Türkiye’deki Kürt milliyetçiliğinin esin kaynağı Türk milliyetçiliği olduğu gibi, Türk milliyetçiliğinin gelişmesinde de Kürt kökenliler rol oynamıştır.’
* * *
24 Şubat 2009’da...
‘Biraz da Kürt olalım’ başlıklı yazısında ise şu satırlara rastladım: ‘Sorun devletle Kürtler arasında deyip işin içinden sıyrılmak mümkün değil.
Kürtlerle Türklerin arasında bir sorun yok’ ifadesi de derinlerdeki gerçeği yansıtmıyor.
Evet, çatışma yok, gerginlik yok, birçok konuda ayrımcılık da yok; ama Türkler, bu ülkede bin yıldır birlikte yaşadığı Kürtlerin kültür, dil ve duyuş alanlarının ne kadar ‘içinde’?
Bu sorunun cevabından çok emin değilim doğrusu. Daha kestirmeden soralım; Türkiye’de Kürt kökenli olmamakla beraber Kürtçe bilen kaç kişi var sizce? Bütün Kürtler anadillerinin yanında mutlaka Türkçe’yi de öğrenirken bugün kaç Türk Kürtçe konuşabiliyor acaba? Türkiye genelinde bu sayının bir iki bini aşacağını hiç sanmıyorum.
Bu önemsiz bir konu değil; bizim Kürtlerle ilişkilerimizde ‘onların özel alanları’na ne kadar ‘uzakta’ durduğumuzu yansıtıyor.
Bin yıldır birlikte yaşadığımızı söyleyip bağlılık, sadakat ve hatta itaat beklediğimiz Kürtlerin dillerine bu ilgisizlik neden? Az biraz eğitimli, kentli her Türk, İngilizce, Fransızca, Almanca ve hatta Rusça üç beş kelime bilir.
En azından ‘merhaba’, ‘günaydın’, ‘teşekkürler’, olmadı ‘seni seviyorum’ demeyi kıvırır.
Çıkın sokağa sorun, bin yıldır beraber yaşadığımız ‘bizim’ Kürtlerin dilinden bunları söyleyebilen kaç Türk var?
15 yıl öncesine kadar varlığı inkár edilen, 5 yıl öncesine kadar dilini herhangi bir şekilde öğretme imkánından yoksun olan bir halkın dilini bilmek kolay olamazdı, doğru. Yine de birlikte yaşayan, komşu olan, akraba olan insanların dili sosyal alanda bile olsa biraz ilgi görmeliydi.’
......................
‘Onca Kürt dostuma rağmen bu derece bilgisizlik ‘cehalet’ değildi sadece; bir ilgisizlik, hatta duyarsızlıktı. Kürtleri, ‘bizim’ dilimizi öğrenen, hayatımıza bir şekilde eklemlenen, devletimize itaat eden ‘pasif varlıklar’ olarak gördükçe ‘sorunlarımızı’ çözemeyiz. Devlet de çözmez zaten böyle bir toplumun sorunlarını. Hazır değiliz, Kürtlerle hayatı ‘paylaşarak’ yaşamaya hazır değiliz. Mesele, Kürtlüğünü bilmeden sevdiğimiz bir Kürt’le sorun yaşamamamız değil, Kürtlüğünü bilerek ve onu paylaşarak birlikte yaşamayı öğrenebilmek. ‘Onlardan ne farkımız var ki’ demek çok kestirme bir yol ve de anlamsız. Onları ‘bizden’ görmek ayrı, farklılıklarına saygı göstermek ayrı. Bizden görerek farklılıklarını inkár etmek onları bizden koparan en acı yol. Kürtlerle bu vatanı, geçmişi ve geleceği ‘paylaştığımızı’ idrak etmedikçe Kürtlerin hakkını vermiş olmayız’ ...
* * *
İlk atandığı resmi görev yerinde dehşet verici bir cinnetin kurbanı olan bu gencecik çocuğun yazdıklarını, onun bakışını ve düşündüklerini, ‘Kürt Sorunu’nun’ gündemin ilk sırasında bulunduğu bu günlerde sizinle paylaşmak istedim...
Huzurlu bir Türkiye’yi hepimiz çok özledik...
Hem de pek çok...