İbretlik Hrant yazısı
Köşe yazarları arasında ve sosyal medyada sert bir şekilde süren tartışmalara Zaman gazetesi yazarı İhsan Dağı, yazdığı bir hatırasıyla bambaşka bir bakış açısı getirdi.
Mahkemenin verdiği kararla tekrar gündeme oturan Hrant Dink tartışmaları kamuoyunda Türk-Ermeni tartışmalarını da yeniden alevlendirdi. Köşe yazarları arasında ve sosyal medyada sert bir şekilde süren tartışmalara Zaman gazetesi yazarı İhsan Dağı, yazdığı bir hatırasıyla bambaşka bir bakış açısı getirdi.
İşte İhsan Dağı'nın mahallesinde yaşayan bir Ermeni ve Kayserili komşusunu konu edindiği yazısı...
Namazda bir Ermeni
Size bir Ermeni hikâyesi anlatacağım bugün. Yıllar önce Ankara'da Çayyolu semtinde oturuyoruz.
Komşularımız genelde emekli bürokratlar, 'laikçi teyzeler'. Bunların birisi bir ocak günü sokakta karşılaştığımızda heyecanla; 'gözümüz aydın, Refah Partisi'ni kapattılar' diye muştulamıştı günün haberini. Sonradan da bu 'laikçi teyze'nin subay emeklisi eşi Cumhurbaşkanı Sezer tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmıştı...
Böyle bir mahallede Anadolu'dan görünen iki aile vardı. Birisi yan komşumuz 'Mehmet Amca'. Yılların esnafı. Kayserili, ama hakikisinden... O zamanlar yetmişinin üzerinde olmalıydı, ama işini devralan oğluyla birlikte sabah namazından sonra işyerine gider, akşam evine dönerdi. Bir defasında daha 10-11 yaşlarında olan oğlumu da göndermiştim sabahtan. Akşam geldiğinde yorgunluktan bitaptı, ama Mehmet Amca'nın cebine koyduğu yüklü harçlıkla bu yorgunluğun karşılığında mutluydu. Mehmet Amca'ya 'Neden bu kadar para?' diye sorduğumda; 'Kazanmanın lezzetini tatsın' demişti.
Diğer komşumuz 'Pascal Amca'ydı. Yaşça seksenlerinde, Ankaralı bir Ermeni'ydi, ama çocuklarının, torunlarının adı hep 'Türk'tü. Konuşmayı pek sevmez, güzel havalarda küçük bahçesinde oyalardı kendini. Görmesi epeyce zayıflamıştı, göz tansiyonundan şikâyetçiydi. Yine de bahçeye çıktığında oturmaz, oraya buraya sürekli çiçekler diker, onları sular, yetiştirirdi. 'Pascal Amca, gözlerinizi koruyun, yere eğilmeyin, oturun güneşin keyfini çıkarın' dediğimizde, 'Toprağa dokunmadan duramam.' derdi. Severdi toprağı, toprağını... Eşi Tijen Teyze, Muharrem aylarında aşureler, Ramazanlarda da türlü tatlılar hazırlar, Müslüman komşularına ikram ederdi. Dindarlara karşı 'cadı avı'nın yapıldığı 28 Şubat günleriydi, mahalle 'laik'ti... Hiç fark etmedi onlar için. Müslüman komşularla 'bildikleri tarzda' yaşamaya devam ediyorlardı. Oysa biz bilemezdik bir Ermeni'nin kutsalını, bayramını...
Mehmet Amca ile Paskal Amca'nın muhabbeti iyiydi. Çocuklardan, torunlardan söz eder, buldukları güzel mevsim çiçeklerini paylaşırlardı.
Ancak bütün muhabbetine rağmen Mehmet Amca ara sıra karşı komşumuzun 'Ermeniliği'ne getirirdi sözü... Kayseri'de Ermenilerin Türklere yaptığına vs....
Bir gün Mehmet Amca'yı kaybettik. Soğuk bir kış günüydü. Cenazesi elli yılı aşkın esnaflık yaptığı Yenimahalle'den kaldırılacaktı. Cami avlusu kalabalıktı. Mahalleden birçok komşusu da oradaydı. Pek dışarı çıkacak hali olmayan Pascal Amca da gelmişti. 'Laik mahalle'nin komşuları arasında enteresan bir hava egemendi. Sanki bir cenaze namazına değil de 'kokteyl parti'ye gelmiş gibiydiler. Kendi aralarında toplanmış sohbet ediyorlardı. Öğle namazının ardından cenaze namazına yöneldiğimizde de onların bu 'kokteyl parti' havası değişmedi. Cenaze namazı başlarken aralarından bir kişi yavaşça ayrıldı; başı yerde, kalın gözlüklerinin ardından gözleri dolu dolu... Komşusunun cenaze namazı için sıralanan safa katıldı. İmamın 'Nasıl bilirdiniz?' sorusuna titrek bir sesle 'iyi bilirdik' diyen kişi, yanımda saf tutan Ermeni komşumuz Pascal Amca'ydı.
Müslüman değildi, ama Müslüman bir komşusunu ebediyete uğurlarken Müslümanlarla saf tutmanın acıyı paylaşmak, dualara katılmak olduğunu biliyordu. Seksenlik bir Ermeni, laikçi komşularıyla 'tören'i uzaktan izlemek yerine 'acıya katılmayı' tercih ediyordu Müslüman cenazesinde saf tutarak. O biliyordu Müslümanlarla nasıl yaşanacağını, ama biz unutmuştuk, silmiştik hafızamızdan bir Ermeni'yle nasıl yaşayacağımızı... Bunun övünülecek bir meziyet değil, bir lanet olduğunu bilmeden... Sonra bir dindarla, başörtülüyle, Alevi'yle, Kürt'le de nasıl yaşayacağımızı bilemedik; onların farkılıkları da katlanılamaz geldi bize. Lanet dediğim bu...
Sonuçta, bu ülke 'farklı olan'la yaşama tecrübesini unuttu. O yüzden, 'Hemşerim memleket neresi?' diye sorulduğunda, 'Malatyalıyım' karşılığını veren bu toprakların insanı Hrant Dink bugün yaşamıyor. 'Biz'den bir katil onu vurdu. Üstelik tek başına da değil; kusur, ihmal, hata veya kasıtla cinayetin arkasında duran bir koca devlet mekanizmasıyla...
Ermeni olduğu için öldürüldü Hrant Dink, ama asıl hedef AK Parti hükümetiydi. Belli ki hükümet bunu hiç anlamadı. Bir 'Ermeni'nin öldürülmesini dert edinmiş görünmektense devletin gözüyle baktı Dink cinayetine. Sahip çıkmadı yurttaşına; oysa o yurttaş AK Parti'yi durdurmak için seçilen bir kurbandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.