Hollywood'a Bediüzzaman lazım
Zaman yazarı Ekrem Dumanlı, kendini yenilemeyen Hollywood'un Bediüzzaman'ın eserlerine ihtiyacı olduğunu yazdı
Zaman yazarı Ekrem Dumanlı, kendini yenilemeyen Hollywood'ın Bediüzzaman'ın eserlerinde kaleme aldığı temsili hikayelere ihtiyacı olduğunu yazdı.
İşte Ekrem Dumanlı'nın 'Mecazın kollarında yeni bir sinema düşlemek' başlıklı yazısından ilgili bölümler...
Hollywood da arayış içinde
"Mesela Bediüzzaman'ın temsilî hikâyecikler adını verdiği anlatım biçimleri başta animasyon olmak üzere pek çok tarzda beyazperdeye aksettirilebilecek geniş senaryo zenginliğini işaretliyor. Risalelerde yer alan şu küçük örnek bile yeterince fikir verebilir: Eserlerde iki kardeşin çölde yola çıktığı anlatılır. Biri sağa diğeri sola giden adam(lar) tahkiye edilir. Her ikisi de çölde farklı yönlere ilerlerken aslan saldırısına maruz kalıp kaçarlar ve buldukları kuyuya kendilerini atarlar. 60 arşın derinliğindeki o kuyunun tam ortasında bir ağaca tutunurlar. Yukarıda aslan beklemektedir, çıkamazlar; aşağıda dehşetli bir ejderha ağzını açıp onları beklemektedir, inemezler. Ve ağacın kökünü biri siyah diğeri beyaz iki fare kemirmektedir... Bu hikâyenin mecazi şifreleri de şöyle yorumlanır. O iki yolcu insanın hayattaki tercihleridir. Çöl, dünya hayatını temsil eder, aslan ise ölümü. Aslan insanın ensesindedir sürekli. 60 arşınlık kuyu insan ömrüdür. Siyah ve beyaz fare gece ve gündüzü, ejderha ise kabri sembolize eder. Tabii hikâyenin sonunda insanın oradan nasıl bir çıkış yolu bulacağı ve nasıl mutlu olacağı da anlatılır...
"Ders-i hikmet ve ibret diyebileceğimiz kurgular için çok geniş ve bakir bir sahanın mevcudiyetinden bahsetmek şart. Hollywood onca yenilikçi dehasına rağmen kendini tekrar etme tehlikesiyle yüz yüzedir. Zaman zaman "Doğu"ya yönelmesi özellikle Çin ve Hint üzerinden Doğulu kaynaklardan medet umması bu tükenişin yol açtığı arayışların sonucudur. Alelacele bir yorumla "Hollywood bitmiştir" gibi büyük bir iddiada bulunmuyorum. Zaten öyle bir şey de yok. Ancak kendini tekrar eden her şey, bir zaman sonra yeni alanlara yönelmek zorundadır. Bu alanların en bakiri, içinde bulunduğumuz medeniyetin ter-ü taze hikâyeleridir, kıssalarıdır, masallarıdır, ütopyalarıdır, temsilî hikâyecikleridir... Türk aydını (özellikle de sinemacısı) nasıl bir hazinenin üzerinde oturduğunu ama ondan bîhaber yaşadığını anladığı gün, özgün bir sinema ekolümüzün inşa edileceğini söyleyebilirim. Özel ve özgün. Aslında bunun için yağ var, un var, şeker var. Maalesef helva yok. Ne acıdır ki o helva için kollarını sıvayıp kurumsal atılımlar yapan da yok..."
RİSALEHABER