Hicret yolunda öncü bir müezzin (2)
Allah Resulü (sav), hiç şüphesiz âmâ olan bu sahabiyi (Abdullah İbn Ummi Mektum'u) seviyor ve ona güveniyordu.
Abdullah İbn Ummi Mektum, Allah Teâlâ'nın, hakkında yedi kat semanın üstünden Peygamber'inin kalbine ayet indirdiği mübarek bir sahabi ve Resulullah'ın müezzinidir. Kureyşli ve Resulullah sallallahu aleyhi vesellem'le akraba olan Abdullah İbn Ummi Mektum, müminlerin annesi Hatice bint Huveylid'in dayısının oğlu idi. Babası Kays İbn Zaid, annesi ise Âtike Bint Abdullah'tır.
Cihad'a çıkanlarla evlerinde oturanlar bir olmaz!
Allah Resulü (sav), hiç şüphesiz âmâ olan bu sahabiyi (Abdullah İbn Ummi Mektum'u) seviyor ve ona güveniyordu. Mekke'nin fethi de dâhil olmak üzere, birkaç defa Medine'den ayrılan Allah Resulü, şehirden ayrıldığı zamanlarda yerine Abdullah İbn Ummi Mektum'u görevli olarak bırakmıştır.
Bedir gazvesinin sonlarında Allah Teâlâ, Peygamberine mücahitlerin durumunu bildiren Kur'ân âyetlerini indirmişti. Bu âyetlerde Allah, cihada çıkması sebebiyle mücahitleri cihada katılmayanlara üstün tutuyor-du. Bu durum İbn Ummi Mektum'u üzüntüye sevk etmiş ve böyle bir faziletten mahrum olmak ona zor gelmişti. Bunun üzerine Allah Resulü'ne giderek:
"Ya Resûlullah! Cihada gücüm yetseydi cihad ederdim" dedi. Daha sonra Allah'tan samimi bir kalple kendisi ve kendisi gibi özürleri sebebiyle cihada çıkamayanlar hakkında bir âyet indirilmesini istedi. Boynu bükük bir halde dua etmeye başladı:
"Ya Rabbi! Benim mazeretimi kabul et... Ya Rabbi! Benim mazeretimi kabul et."
Allah Teâlâ, onun duasına icabet etmede acele etmedi... Resûlullah'ın (sav) vahiy kâtibi Zeyd İbn Sabit şöyle anlatmıştır: "Resûlullah'ın (sav) yanında idim, onu birden bire sekînet kapladı. Dizi, dizimin üzerine düştü. O anda, Resûlullah'ın (sav) dizinden daha ağır hiçbir şey görmedim. Sonra açılıp kendine gelince şöyle dedi: "Yaz Zeyd!" Ben de yazdım: "İnananlardan yerlerinde oturanlarla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz"
İbn Ummi Mektum kalkıp şöyle dedi: "Ya Resûlullah! (sav) Cihada gücü yetmeyenin durumu na-sıldır?" Sorusunu sorar sormaz, Resûlullah'ı (sav) yine sekînet kaplayıp dizi dizimin üzerine düştü. Önceki ağırlığını yine hissettim. Resûlullah (sav) açıldıktan sonra:
"Zeyd! Yazdığını oku bakalım!" buyurdu. Okudum: "İnananlardan yerlerinde oturanlarla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz." Resûlullah (sav) ilâve etti: "Yaz: 'Özür sahipleri hariç...'
İbn Ummi Mektum'un istediği istisna ayeti nazil olmuştu.
Savaş meydanında sancaktar bir âmâ!
Allah Teâlâ, Abdullah İbn Ummî Mektum ve emsalini cihaddan muaf tutmasına rağmen, onun coşkun gönlü oturanlarla kalmaya razı olmayıp Allah yolunda cihad'a çıkmaya karar verdi. Büyük nefisler ancak büyük işlerle tatmin olabilirlerdi. Abdullah İbn Ummi Mektum, o günden itibaren hiçbir gazadan geri kalmayı istemeyip vazifesinin savaş alanlarında olduğuna karar verdi. O şöyle diyordu:
"Beni saflar arasında durdurunuz ve sancağı bana veriniz, onu sizin için taşıyıp muhafaza edeyim... Nasıl olsa, ben kaçmaya gücü olma-yan bir âmâyım."
Cihad mecburiyeti olmayan âmâ 'şehit' oluyor!
Hicretten uzun yıllar sonra Ömer Bin Hattab, İran'ın küfür saltanatına son veren bir savaşa girmek istedi. Yetkili memurlarına şöyle yazdı: "Silâhı, atı, yiğitliği veya görüşü olan herkesi bana gönderiniz, acele ediniz."
Müslüman toplulukları Hz. Ömer'in çağrısına cevap vermeye ve her taraftan Medine'ye gelmeye başladılar. Bunların arasında görme du-yusundan mahrum olan mücahit Abdullah İbn Mektum da vardı. Ömer'ül Faruk, büyük ordunun başına Sa'd İbn Ebî Vakkas'ı tayin etti. Ona bazı tavsiyelerde bulundu ve uğurladı.
Ordu Kadisiyye'ye vardığında, Abdullah İbn Ummi Mektum zırhını kuşandı ve diğer hazırlıklarını tamamlayıp meydana atıldı. Müslüman'ların sancağını taşımak, korumak veya onun önünde ölmek için kendini tehlikeye atmıştı.
Müslümanlar fetihler tarihinin daha bir benzerine şahit olmadığı şekilde, zorlu ve sıkıntılı olarak üç gün savaştılar. Nihayet üçüncü gün kesin zaferin Müslümanlara ait olduğu belli oldu. En büyük devletlerinden birisi, zamanının süper güçlerinden birisi yıkılmış, en eski tahtlardan birisi de yok olmuştu...
Putçuluk toprağında Tevhid sancağı yükselmişti. Bu kesin zaferin bedeli yüzlerce şehid olmuştu. Bu şehidlerin arasında Abdullah İbn Ummi Mektum da vardı... O, kanlar içinde Müslümanların sancağını kucaklamış ve yere yıkılmış bir halde bulundu. Milli Gazete