Halide Nusret okuyucuyla buluşuyor
Halide Nusret Zorlutuna'nın eserleri yıllar sonra yeniden okurlarla buluşuyor.
Türk edebiyatının bu önemli kaleminin 'Bütün Şiirlerim' başlığı altındaki şiirleri ile 'Aydınlık Kapı', 'Aşk ve Zafer', ve 'Benim Küçük Dostlarım' adlı romanları Timaş Yayınları'ndan çıktı.
"Git bahar, git bahar... Uzaklarda gül/ Denize renginden bırak hediye/ Ufuklarda gezin, semaya süzül/ Kalbime sokulma, peymane diye:/ Gördüklerin kandil... Peymane değil!" Halide Nusret Zorlutuna, 'Git Bahar' şiirinde böyle sitem ediyordu bahara.
1919'da yazılan bu şiirde bahar aslında bir perdeydi şair için. Birinci Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmış bir ülkenin başkentinde, düşman askerlerinin himayesi altında yaşanan bir baharı, hoşamedi ile karşılaması beklenemezdi zaten. "O harikulade güzel renkler, gölgeler, kokular, ışıklar, deli bir neşeyle cıvıldaşan kuşlar beni boğuyorlardı sanki. Ben de elimde olsa baharı boğacaktım. Ama elimde değildi, onu sadece kovuyordum." diyecekti yıllar sonra. Bugüne kadar dört şiir kitabı yayınlanan Halide Nusret, bahara dört şiir daha yazdı. Şimdilerde de Timaş Yayınları, Betül Coşkun'un editörlüğünde Halide Nusret Zorlutuna'nın bütün şiirlerini bir kitapta topladı. Sadece şiirleri değil, Halide Nusret'in 'Bütün Eserleri' yayınlanacak. İlk olarak 'Aşk ve Zafer', 'Aydınlık Kapı' ve 'Benim Küçük Dostlarım' romanları yayınlandı şiirlerle beraber.
1984'te, 83 yaşındayken hayata veda eden Halide Nusret, ömrünün 35 senesini Anadolu'da öğretmenlikle geçirdi. Yazı macerasını da bütünüyle vatan sevgisi yolunda vakfetmişti desek mübalağa olmaz. Eserlerine sinen kadın hassasiyeti öne çıkan özelliklerinden biriydi. Daha lise yıllarındayken Faruk Nafiz'le bir efsaneye dönen şiir alış-verişinde de kadın-erkek mücadelesi kendini gösterir. Yıllar sonra Töre dergisinde, bunları kendisinin yazmadığını söylese bile gerçekler hiçbir zaman efsanenin önüne geçemedi. O dönem okuldaki lakabı 'şaire'ydi üstelik. Şiirle başladığı edebî hayatına, hikâye ve roman da dâhil oldu bir müddet sonra. Şiirlerinin hemen her dizesinde hissedilen millî duygu yoğunluğu, düzyazılarına da yansıdı. Anadolu'da geçen öğretmenliği elbette ki önemliydi bunda. Yine kendi ifadeleriyle söylersek; "Kalemimi 50 yıldan beri karınca kaderince milletimin hizmetinde, memleketimin hayrına kullanmağa çalıştım. Bunda ne dereceye kadar başarılı olduğumu bilemiyorum. Ama memleket zararına tek satır yazmamış olmanın inanç ve sevinci içerisindeyim". Bu idealist düşünce, son yıllarında ferdi meselelere yöneldiği 'Ellerim Bomboş' kitabındaki şiirlere de damgasını vurdu.
Halide Nusret'in romancılığının sonlarında kaleme aldığı 'Aydınlık Kapı', ilk önce 'Yaralılar' adıyla Kadın ve daha sonra da Hâkimiyet gazetelerinde bölümler hâlinde yayınlandı. Aydınlık Kapı, hemen her eserinde olduğu gibi yazarın hayatından güçlü izler taşıyor. Romanın ana kahramanı olan iki kız kardeşten Vildan ve onun arkadaşı Fazilet'te yazar, kendi ızdıraplarını anlatıyor. Vildan'ın daha dışa dönük ve eğlenceye önem veren kardeşi Lerzan ise Halide Nusret'in kendinden on iki yaş büyük arkadaşı aslında. Halit Ziya'nın 'Aşk-ı Memnu'sundan izler taşıyan eserde aşk, ihtiras, kıskançlık, para, annelik gibi duygular kadına has bir bakışla ve iki kardeşin çatışması yoluyla işleniyor.
İlk kez 1966'da Sabah'ta yayınlanan 'Aşk ve Zafer', romantizmin yanında sosyal gerçeklikten de kopmayan yazarın romanında zirve kabul ediliyor. Adından da anlaşılacağı gibi romanda, Halide Nusret'in vazgeçilmez iki teması başat rol oynuyor: Kadın duyarlılığı ve millî duygular. Vatan sevgisi uğruna sevdiğinden 'gönüllü' ayrılan Zinnur ve aynı dertten muzdarip Zeliha karakterleriyle işliyor bu temaları Halide Nusret. Millî mücadele döneminin İstanbul, Ankara ve Urfa'sını mekân seçen eser, yazarın bu iki özelliğini başarılı bir edebî dille yoğurmasına belki de en önemli örnek.
"Allah beni öğretmen olmam için yaratmış" diyen Halide Nusret'in 'Benim Küçük Dostlarım' adlı eseri ise yazarın öğretmenlik anılarından ve gözlemlerinden oluşuyor. Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden olan yazar, eğitim sistemindeki aksaklıklarla ilgilenirken; aynı zamanda bir pedagog gibi, öğrenci-öğretmen ilişkilerine dair çok önemli tespitlerini can alıcı örneklerle sıralıyor.
Selim İleri bir yazısında "Coğrafya kitapları Fırat'ın oradan (Erzincan) da aktığını Halide Nusret'in dizesi kadar öğretmedi bana." demişti. Halide Nusret'in edebî özelliğini bir cümleyle anlatmak istesek bu yeterli olur herhalde. Yılların araya girmesi, bu titiz dilin ve edebiyatımızda nâdir bulunan kadın hassasiyetinin bizden uzak kalmasına sebep olmuştu. Bir zamanlar git dediği baharı yalvarırcasına geri çağırdığı 'Gel, Bahar' şiirinde "Gel bahar, erit bu yolun karını / Geçen seneleri anmayalım hiç / ... / Şimdi güller birer peymanedir, gel!" demişti Halide Nusret. Yıllar sonra kendisi de 'bütün eserleri'yle geri geldi. (Ali Koca)
Kaynak: