Hak-İş’ten OHAL raporu
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yıllarca uygulanan Olağanüstü Hal’in terörü dindirmediğini aksine tırmandırdığını gözler önüne seren rapor:
Tırmanan terör olaylarının ardından başta MHP olmak üzere bazı çevrelerin ısrarla OHAL’i talep etmesine tepkiler artarak sürüyor. Hak-İş tarafından hazırlanan ve önceki gün Cumhurbaşkanı Gül’e sunulan “OHAL Raporu” ise, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yıllarca uygulanan Olağanüstü Hal’in terörü dindirmediğini aksine tırmandırdığını gözler önüne serdi. Raporda, 90’lı yıllardaki faili meçhul cinayetlere ve bölgede yaşananlara yer verildi.
Aslan Değirmenci’nin haberi
BİNLERCE FAİLİ MEÇHUL DOSYA
Vatandaş ile devlet arasındaki uçurumun OHAL döneminde hızla açıldığını belirten raporda, istatistiksel bilgilere yer verildi. 1997 yılında; Diyarbakır DGM’de faili meçhullere ilişkin 13 bin 344, Malatya’da 879, Erzincan’da 695, İzmir’de 177, İstanbul’da 83, Ankara’da 73, Kayseri’de 37, Konya’da 22 dosyanın bulunduğu belirtilen raporda, 2004’te yürürlüğe giren ‘Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Kanunu’na dayanılarak oluşturulan zarar tespit komisyonlarına Eylül 2006 tarihi itibarıyla 223 bin 294 kişinin başvuruda bulunduğu ifade edildi.
OHAL İSTEYENLERİN BU RAKAMLARDAN HABERİ VAR MI?
Sadece olağanüstü halin uygulandığı bölgede, 25 bin 344 örgüt mensubu, 5 bin 52 güvenlik görevlisi ve 5 bin 677 sivil insanın hayatını kaybettiği belirtilen raporda, bölgede toplam 1.248 adet siyasi cinayetin yaşandığının altı çizildi. 55 bin 371 kişinin gözaltına alındığı vurgulanan raporda, 145 bin 231 kişinin devlet güvenlik mahkemelerinde yargılandığı belirtildi. Yine raporda, DGM’de yargılanan çocuk sayısının ise 1.131’e ulaştığı hatırlatıldı. Resmi rakamlara göre, 1997 yılı Kasım ayı itibarıyla bölgede toplam 3 bin 428 yerleşim biriminin boşaltıldığı belirtilen raporda, 378 bin 335 kişinin de yerinden edildiği ifade edildi.
“ÖZGÜRLÜKLER KISITLANDI”
Hak-İş uzmanları tarafından hazırlanan raporda OHAL’in uygulandığı dönemde basın ve sosyal hayata ilişkin çeşitli kısıtlamaların da gündeme geldiği belirtilirken, “Çeşitli gazete ve dergilerin bölgeye girişi, yayımı ve dağıtımı ile çok sayıda radyo ve televizyonun yayını yasaklanmıştır. Konser, tiyatro ve festival gibi sanatsal etkinliklerin gerçekleştirilmesi engellenmiş, toplam 259 müzik kaseti yasaklanmıştır. Seyahat özgürlüğü engellenmiş, toplumdaki nefret artmıştır” denildi. Raporda ayrıca, “OHAL’in uygulandığı dönemde bölgede köy koruculuğu sistemi uygulanmaya başladı. Toplam 67 bin köy korucusu silah kuşandı. Yaklaşık 4 bin korucu, öldürmeden köy yakmaya kadar yüzlerce suça karıştı ve adeta sorun haline geldi” ifadelerine yer verildi.
“OHAL EKONOMİK GELİŞMEYİ ENGELLER”
Raporda, “Terörle mücadele için Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilmesi bölgedeki yatırımı ve ekonomik gelişmeyi engeller” uyarısının yapıldığı ve “1970’ten beri sıkıyönetim ve OHAL ile yönetilen bölge zaten geri kalmıştır. Yeniden OHAL ilan edilmesi demek, yerli ya da yabancı yatırımların önünün kesilmesi anlamına gelmektedir” denildi.
“OHAL TERÖR ÖRGÜTÜNÜN EKMEĞİNE YAĞ SÜRER”
Raporun değerlendirme ve sonuç bölümünde ise şu tespitlere yer verildi: “OHAL döneminde, insanlar işsiz kaldı, faili meçhuller, ölümler, yaralanmalar, işkenceler gözaltılar arttı. İnsanlar yerinden yurdundan edildi, göç, silahlanma ve terör arttı. Emniyet güçleri ile bölge halkı karşı karşıya geldi. Terör örgütüne katılım da arttı. Bütün bu yaşananlardan sonra OHAL’in ilan edilmesi ve demokratik açılımdan vazgeçilmesi bölgenin iyileşen kaderini olumsuz etkileyecektir. OHAL, karanlık bir dönemdir, asla kabul edilemez. OHAL’i kabul etmek demek terör örgütünün ekmeğine yağ sürmek anlamına gelir. Terörle mücadele terörün kanattığı yaralara tahammül ederek, terörün açtığı tahribatı onararak verilir. Terör eylemlerinden önemli siyasal sonuçlar elde etmeye kalkanlar, terör cehennemine odun taşıdıklarını bilmelidir. OHAL isteyenlerin teröristlerin istediklerini yerine getireceklerini, özgürlükleri kısarak halkla devleti karşı karşıya getireceklerini, halka baskı uygulayarak teröre olan kitle desteğini artıracaklarını bilmeleri gerekir. Takrir-i sükun, sıkıyönetim ve OHAL dönemlerine bakarsak en otoriter uygulamalarla bile bu sorunun çözülmediği, aksine, büsbütün azdığı ve uzun vadede keskinleştirdiği bir gerçektir.”
VAKİT-