Gayri müslim adam nasıl müslüman oldu?
Bir gayr-i müslimdir. Dönemin halifesi Hz. Ali ile bir mesele hakkında mahkemeleşirler
Davacı Hz. Ali’dir. İddiasını ispatlama adına şahit getiremeyince kadı, gayr-i müslim lehinde karar verir. Bunun üzerine gayr-i müslim bakın ne yapar?
Adalet kuvvetli, kuvvetliler de adil olmalı
Hz. Ali (r.a.) ile bir gayri müslim arasında mahkemelik bir hâdise cereyan eder. İkisi birlikte mahkeme reisi Kadı Şüreyh’in huzuruna çıkarlar. Hz. Ali, dâvâcı olarak şikâyetini şu şekilde yapar:
“Bu adamın sırtındaki şu kürk, benim kürkümdür. Onu bir süre önce kaybetmiştim. Bu kürkün, benim kaybettiğim o kürk olduğuna hiç şüphem yok. Kürkümü geri istiyorum.”
Bu iddiayı gayri müslim kesinlikle reddeder:
“Hayır bu kürk, benim kendi malımdır. Onu hiçbir yerden çalmadım.” der.
Kadı Şüreyh, Hz. Ali’nin bir kürk için yalan söylemeyeceğini kesinlikle bilmesine rağmen, ondan bu iddiasına şahit getirmesini, delille ispatlamasını ister. Çünkü muhâkeme usûlüne göre, dâvacının dâvasını şahit ve delille ispatlaması gerekmekte; inkârcıya ise, sadece yemin etmesi yeterli olmaktadır.
ŞAHİTLER KABUL EDİLMİYOR
Hz. Ali, mahkemeye şahit olarak oğlu Hasan ile Hüseyin’i gösterir. Fakat Kadı Şüreyh, onların şehâdetini kabul etmez. Çünkü ikisi de Hz. Ali’nin birinci dereceden yakınlarıdır. Yakın akrabanın şehâdeti ise yargıda geçerli olmamaktadır. Hz. Ali’nin başka bir şahidi de yoktur. Bu sebeple dâvasını ispat edemez.
Bunun üzerine Kadı Şüreyh, davalı gayri müslime yemin teklif eder. Adam, derhal kürkün kendine ait olduğuna dair yemin eder. Böylece dâvâ bitmiş ve Hz. Ali’nin aleyhine neticelenmiş olur. Hz. Ali ve gayri müslim mahkemeden ayrıldıktan sonra adamı bir düşüncedir alır. Müslümanların halifesi olan Hz. Ali ile birlikte mahkeme huzuruna çıkıp neticenin Hz. Ali’nin aleyhine, kendi gibi sıradan bir vatandaşın lehine neticelenmesi, hakikaten görülmüş, duyulmuş bir şey değildir.
Bu hususu düşündükçe, Müslümanların hakperestliğine ve adâlet anlayışlarına karşı hayranlığı artar. Kalbinde, gözleriyle gördüğü bu adâlet örneğinin asıl kaynağı olan İslâm dinine karşı bir meyil ve sevgi duymaya başlar.
Nihayet iç âleminde yaptığı uzun hesaplaşmalar sonunda, İslâm’ın hak din olduğuna kanaat getirerek Müslüman olmaya ve işin hakikatini kadıya anlatmaya karar verir. Beklemeden Kadı Şüreyh’in huzuruna koşar.
ADAM GERÇEĞİ İTİRAF EDİYOR
Kürkün Hz. Ali’ye ait olduğunu, Sıffin Savaşı sırasında düşürdüğünü, kendisinin de alarak kimseye göstermeden sakladığını bildirir. Daha sonra da mahkemenin gösterdiği tarafsızlık ve adâlete hayran kaldığını ve bu sebeple Müslüman olmaya karar verdiğini söyler.
Meselenin bu şekilde açıklığa kavuşması ve Hz. Ali’nin haklılığının ortaya çıkması, hem Kadı Şüreyh’i hem de Hz. Ali’nin kendisini son derece memnun etmiştir. Üstelik bu iş neticesinde, dâvâlı olan gayri müslimin Müslüman olması da bu sevinci kat kat artırmıştır.
Peki sizce Hz. Ali bundan sonra, gerçeği itiraf ederek İslâm’a giren gayri müslimden kürkünü geri almış mıdır? Hayır almaz, ona bu kürkle beraber bir de at hediye eder. Son sözü isterseniz yine Hz. Ali’ye bırakalım: “Adalet, halkın huzuru ve düzeni, idarecilerin süsü ve güzelliğidir.” Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adil olması gerekir.
BİR DUA
Senin yardımına muhtacız
Ey, bir belaya maruz kaldıklarında sabırları, lutfedilen nimetler karşısında da şükürleri pek az olan biz zayıf ve çaresiz kulların Rabbi! Dünyanın feci ve korkutan hadiseleri ve musibetleri karşısında bize yardımcı ol; şer odakların şerlerinin bize ulaşmasına mani ol. Ey Rabbimiz! Ancak Senin inayetinle bozguncuların şerlerini defedebiliriz.
ALTIN ÖĞÜTLER
Başkalarının kusurlarını araştırma
Sahabeden sonra gelen neslin büyüklerinden Hasan-ı Basrî Hazretleri bizlere şu nasihatte bulunuyor:
Sizler kalplerinize çok dikkat edin. Onları devamlı Allah’ın zikri ile yenileyin. Zira kalp çabuk paslanır. Nefislerinizi de dizginleyin. Çünkü o çok azgındır. Eğer siz nefislerinizin kötü isteklerine mâni olmazsanız, o bir gün sizi korkunç bir uçuruma yuvarlar.
Kendi ayıplarınız dururken başkalarını ayıplamaktan vazgeçmedikçe kâmil iman sahibi olamazsınız. O hâlde, başkalarının ayıplarına bakmadan evvel kendi ayıplarınıza bir göz atın; onları düzelterek işe başlayın!
HADİS BAHÇESİ
Sabret, rahat et
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Allah şöyle buyurdu: Dünyada sevdiği bir dostunu aldığım zaman sabredip karşılığını Allah’tan bekleyen mümin kulumun katımdaki karşılığı cennettir.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin verdiği mesajlar
1. İnsanın dostunu kaybetmesi en büyük musibetlerdendir.
2. Büyük musibetlere sabretmenin zorluğu nispetinde sonucu da büyüktür.
3. Başa gelen bela ve musibetlerin karşılığını Allah’tan ummak, Müslüman’dan beklenen yegane tavırdır.
BİR NÜKTE
İnsan bu dünyada garip bir yolcudur
İnsanoğlu bu dünyada, kendini bulma, özüne erme uğrunda, tehlikeleri çok, geçidi yok; önünde sarp dağların, derin derelerin bulunduğu upuzun bir yolda seyahate mecbur edilmiş garip bir yolcudur. O, bilmediği bu uzun yolda, karşısına çıkan güçlüklerle pençeleşerek, sıkıntıları göğüsleyerek, derbentleri aşarak, varıp kendisine gösterilen hedefe ulaşmak zorundadır. Zira böyle bir yolculuk, herkese ancak bir kere nasip olmakta ve her ferdin ölümsüzlüğe ermesi de bu biricik seferle temin edilebilmektedir.
HAZIRLAYAN: Ali DEMİREL-BUGÜN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.