Filistin'in hukuki mücadele stratejisi işliyor

Filistin'in hukuki mücadele stratejisi işliyor

UAD, İsrail'in Gazze'de, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da da işgalci olduğunu ortaya koyarak bunun en kısa sürede sona erdirilmesi gerektiğini belirtti.

Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümünden Selman Aksünger, UAD'nin dün açıkladığı İsrail'i Filistin topraklarındaki işgalini son vermeye ve Filistinlilere tazminat ödemeye çağıran danışma görüşünü AA Analiz için kaleme aldı.

***

İsrail'in Gazze, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da işgalci olduğunu tespit eden Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD), İsrail'in Filistin topraklarındaki işgaline "en kısa sürede son vermesi" gerektiğini bildiren danışma görüşü, İsrail’in onlarca yıl süren hukuksuzluklarının en yüksek derecedeki mahkeme tarafından tespit edilmesi açısından çok büyük önem taşıyor.

İsrail-Filistin meselesinde bu zamana kadarki en kapsamlı ve en önemli tespitleri içeren danışma görüşünün, Filistin tarafından, bundan sonraki süreçte her müzakere masasında ilk kullanılacak dayanak noktası olması bekleniyor.

Divan birçok meselede İsrail’in hukuka aykırı uygulamalarını teyit etti

İşgal altındaki Filistin topraklarının parçalanmış ayrı bölgeler değil, tek bir bölgesel birim olduğunu teyit eden UAD, İsrail'in işgal ettiği toraklardaki yerleşim politikalarının Cenevre Sözleşmelerini ve uluslararası teamül kurallarını ihlal ettiğini tespit etti.

UAD ilk olarak, İsrail'in Gazze'de, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da da işgalci olduğunu ortaya koyarak bunun en kısa sürede sona erdirilmesi gerektiğini belirtti. İsrail’in, tüm yeni yerleşim faaliyetlerini derhal durdurmakla ve tüm yerleşimcileri işgal altındaki Filistin topraklarından tahliye etmekle yükümlülüğü olduğunu kaydeden Divan, İsrail’in bu topraklardaki tüm gerçek ve tüzel kişilere verilen zararı telafi etmesi gerektiğini bildirdi.

Divan, diğer devletlerin, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarındaki yasadışı varlığından kaynaklanan durumu “tanımama” ve “yardım veya destek sağlamama” yükümlülüğü olduğunu hatırlatarak, Birleşmiş Milletler (BM), özellikle de görüşü talep eden Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi’nin, İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarındaki hukuksuz varlığına mümkün olan en kısa sürede son vermek için gereken kesin yöntemleri ve ilave eylemleri değerlendirmesi gerektiğini vurguladı.

İsrail'in işgal ettiği topraklarda Filistinlilere ait doğal kaynakları kullanmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunan Divan, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı ve topraklarına geri dönme hakkının engellenmemesi gerektiğini bildirdi.

Divan, İsrail’in Filistinlilere yönelik ayrımcı ve ırkçı politikalarının, apartheid yasağını da içeren Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin (CERD) 3. maddesine aykırılık teşkil ettiğini ifade etti.

İsrail’in tüm tezleri reddedildi

İsrail her ne kadar danışma görüşüne katılmamış olsa da, BM Genel Kurulunun sorularına danışma görüşünde verilen yanıtlar, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere olmak üzere bazı batılı devletler tarafından savunulan İsrail tezlerinin tamamının Divan tarafından reddedilmesi anlamına geliyor.

Özellikle İsrail, ABD ve İngiltere'nin savunduğunun aksine, Oslo sürecinin diğer uluslararası hukuk kurallarıyla birlikte okunması gerektiğini ifade eden Divan, İsrial’in Oslo sürecini Filistin’in aleyhine ve kendi yerleşim politikalarını hayata geçirmesine imkan verecek şekilde yorumlanmasının önünü kapatıyor.

Divan, “işgal” kavramının hukuken varlığının kabul edilmesine karşın, İsrail tarafından amacına aykırı, yerleşim ve ilhak niyetiyle hareket edildiğini ve “işgal hukukunun” birçok yönden ihlal adildiğini gösteriyor.

Gazze'nin işgal altında kalmaya devam etmesi ve İsrail'in uyguladığı fiili kontrol nedeniyle Batı Şeria ve Doğu Kudüs'le birlikte Gazze’de de İsrail'in işgalci olduğu tespit edilerek İsrail’in Gazze’deki abluka sebebiyle yaşanan dramdan sorumlu olduğu kaydedildi.

Görüş birçok açıdan ilk olma özelliği taşıyor

Dün açıklanan görüş, Divan önünde daha önce 2004’te getirilen Duvar Danışma Görüşü de dahil olmak üzere İsrail-Filistin meselesinde bu zamana kadarki en kapsamlı tespitlerin ve hukuka aykırılık incelemesinin yapıldığı süreç olarak dikkat çekiyor.

Divan ilk defa, özellikle Doğu Kudüs'te Filistinlilere yönelik ayrımcı muamelenin apartheid yasağını da içeren CERD maddesinin ihlali olduğunu bildirdi. Divan her ne kadar Filistinlilere yönelik doğrudan apartheit rejimi uygulandığı ifadesini kullanmasa da, Divan Başkanı Lübnanlı Yargıç Nawaf Salam’ın karara eklediği ayrı görüşünde İsrail’in “apartheid rejimi” uyguladığını ifade ediyor.

Danışma görüşü, İsrail'in özellikle Batı Şeria'daki Filistinlilere ait doğal kaynakları kullanmasının Filistinlilerin “doğal kaynaklar üzerindeki daimi egemenlik hakkını” ihlal ettiğini belirten en önemli karar olarak öne çıkarken, bu durum İsrail ile söz konusu kaynakların kullanımı ve işletilmesi konularında işbirliği yapan diğer ülke ve şirketler açısından da çok önemli kısıtlamalar getiriyor.

Danışma görüşündeki en dikkati çeken husus ise, İsrail'in hukuksuz uygulamalarından zarar görenlere, 1967'den bu yana yerlerinden edilen Filistinlilere geri dönme hakkı da dahil olmak üzere tazminat borcu olduğunu bildirmesi olurken, Divan’ın çok kesin bir dil kullanması, söz konusu tespitlerin Filistinliler için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Filistinle alakalı diğer davalar ve gelecek açısından yol gösterici

Divan önünde halihazırda Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davası ve İsrail’e verdiği destek sebebiyle Nikaragua’nın Almanya'ya karşı açtığı dava görülürken, işgale ilişkin verilen bu kapsamlı görüş, Divan’ın söz konusu diğer iki dava açısından da nasıl bir karar vereceğine ilişkin ipuçları veriyor.

Diğer devletlerin İsrail'in hukuka aykırı davranışlarını yasal olarak tanımamaları ve İsrail'e yardım ve desteği kesmeleri gerektiğini belirten Divan’ın, Nikaragua’nın açtığı davada Almanya aleyhine hükmedebileceğini gösteriyor.

BM Genel kurulundan gelen sorunun içerisinde açıkça belirtilmediği halde, Divan hem Filistinlilerin geri dönüş hakkını tanıdı hem de apartheide varan ayrımcı uygulamaları vurguladı. Bu ise Divan’ın bu danışma görüşünü ciddi bir fırsat bilerek İsrail-Filistin meselesindeki bütün noktaları aydınlatmayı ve gelecekte önüne gelebilecek diğer uyuşmazlıklara da değinerek meselenin bütün yönlerine ilişkin yol göstermeyi amaçladığını ortaya koyuyor.

Filistin’in “hukuk savaşı” yürütme stratejisi işliyor

Divan’ın danışma görüşü, İsrail’in işlediği ihlalleri durdurmak ve sorumluların cezalandırılması için Filistin’in uluslararası mahkemeleri ve diğer kurumları harekete geçirme stratejisi olan “hukuk savaşı” çabalarının sonuç vermeye başladığını gösteriyor.

İsrail, Filistin’in “devlet” statüsüne dahi karşı çıkarken, Divan’ın verdiği görüş Filistin tarafının uluslararası mekanizmaları doğru şekilde kullandığını gösteriyor.

İsrail, Filistin topraklarının ve halkının varlığına karşı çıkarken, Filistin’in; UAD ve Uluslararası Ceza Mahkemesinde İsrail aleyhine süreçlerin işlemesini sağlaması, BM Genel Kurulu kararıyla tam üyeliğe uygunluk hakkı tanınması, Filistin devletini tanıyan ülke sayısının 146'ya ulaşmasının yanı sıra UAD’de İsrail aleyhine danışma görüşü alınmasının sağlaması artık İsrail’in, Filistin’e karşı “hukuk savaşı”nı kaybettiğini ortaya koyuyor.

Bu hukuk savaşı sadece İsrail’e karşı değil, İsrail’i destekleyen ABD, İngiltere ve Almanya gibi ülkelere karşı da önemli kazanımlar sağlıyor.

Danışma görüşünün etkisi nedir?

UAD’nin verdiği danışma görüşleri her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alınıyor ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.

Danışma görüşleri, ileride açılabilecek benzer konulardaki davalarda Divan'ın ne yönde karar verebileceğini de gösterirken, danışma görüşü aleyhine hareket eden devletler açısından politik baskı aracı olarak kullanılabiliyor.

Divan'ın, İsrail'in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004'te verdiği danışma görüşünde, duvarın hukuka aykırı olduğunu tespit etmesinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail'e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartı koyması dikkati çekiyor.

Yine UAD'nin 22 Temmuz 2010'da, uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova'nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.

UAD'nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtmesi ve bunun İsrail ve diğer ülkeler açısından getirdiği sonuçları da tespit etmesiyle, İsrail'in Gazze'de ve diğer Filistin topraklarında uyguladığı ihlallerin sonlandırılması yönündeki baskının artması bekleniyor.

Buna ek olarak, İsrail'e askeri, siyasi ve mali destek veren ülkelerin de uluslararası toplum tarafından bu desteklerini sonlandırmaları yönünde gelecek çağrıları yanıtlamak zorunda kalmaları öngörülüyor.

Dün açıklanan görüş Gazze’deki vahim durumu doğrudan değiştirmeye yetmese de, buradaki tespitler İsrail’in ve destekçilerinin hukuka aykırı uygulamalarının hesabını verebilmeleri açısından gelecek yıllarda çok önemli sonuçlar ortaya çıkarma potansiyeli barındırıyor.

[Selman Aksünger, Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.