Fethullah Gülen'e ne dediler?

Fethullah Gülen'e ne dediler?

Fethullah Gülen'in cümlelerine tepkiler türlü türlü. Hocaefendi'nin bir duyarlılığı yaraladığı genel kanaat. ‘Fethullah Gülen'in sözleri nasıl karşılık buldu’, bunu derledik.

4 Haziran Cuma günü yani İsrail’in seçkin komandolarının Gazze’ye insanî yardım taşıyan filodaki Mavi Marmara gemisine saldırısından dört gün sonra...

Bir başka deyişle, o an itibariyle dokuz kişinin hayatını kaybetmesinden dört gün sonra Joe Lauria imzasıyla The Wall Street Journal gazetesinde bir röportaj yayınlandı. Röportajın başlığı dikkat çekiciydi:  “Münzevi İmam Gazze Filosunu eleştirdi.” Aslında yayınlanan bir röportaj değil, bir makale. Makalede tırnak içinde Fethullah Gülen'e ait cümleler bulunuyor.

Bu röportaj ülkedeki tüm dikkatleri çekti. Dikkatlerin siyasî yönü ne olursa olsun, herkesin gündemine aldığı sözler oldu röportajda söylenen her bir kelime. 

Bu röportaj aynı zamanda beklenen misafirin kapıyı çalması gibi oldu. Yalnız, gelen kişi beklenen değildi. Fethullah Gülen daha bir gün önce kendisinden beklenen taziye mesajını iki gün gecikmeyle vermişti, birçoklarına göre.

Şimdi ise kendisinden hiç beklenmeyenleri söylüyordu. Yoksa bunlar beklenenler miydi? Gülen’in WSJ röportajıyla ilgili kim ne dedi? Sizler için kısaca göz attık: 

Bülent Yıldırım (İHH Genel Başkanı): 

Bülent Yıldırım basın açıklamasında: “Fethullah Gülen Hocaefendi bizim için çok değerli bir kanaat önderidir. Söz konusu beyanat kendi görüşleridir. Saygı duyuyoruz.”  dedi.

Abdülhamit Bilici (Zaman Gazetesi): 

Gülen'den şehitlere taziye, yönteme eleştiri!” başlığını taşıyan köşe yazısı, hiç şüphesiz, Wall Street Journal röportajından sonra en dikkatle okunan gazete yazısıydı. Dikkatle okunduğu için misafir okurların da sadık okurların da büyük bir bölümü tarafından yeterli bulunmadı. Yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümleri pekala mevcuttu. Fakat giriş bölümüyle sonuç bölümü arasında bağlantısızlık bir önceki gün gazetede okunanlar neticesinde akıllarda alev alev tutuşan soru işaretlerini söndürmemişti. 

Bilici, söz konusu röportajın aslında başka bir konu ile ilgili olduğunun altını çiziyor, gündemde olması nedeniyle Mavi Marmara ile ilgili soruların sonradan eklendiğini ve röportajı yapan kişinin kendi inisiyatifiyle şekillendirildiğini belirtiyor. 

Bilici, Fethullah Gülen’in bakış açısını kısaca analiz etmiş: 

“Gülen’in bu mevzuya yaklaşımını 3 noktada değerlendirebiliriz: Bir, yardım gönüllülerinin bulunduğu gemiye yapılan o korkunç müdahale öncesi izlenen yöntem ki Gülen bu noktada diplomatik yolların sonuna kadar zorlanmasında ısrar ediyor. İki, İsrail askerlerinin müdahale biçimi ki onu ‘çirkin bir manzara’ diyerek eleştiriyor. Bu söz, müdahale biçimini kınadığının açık göstergesi. Üç, şehit olan vatandaşlarımız ki, bunun için Gülen taziye yayınlayarak üzüntülerini ifade ediyor.”

Ali Ünal (Zaman Gazetesi):

Daha geniş yer tutan Abdülhamit Bilici’nin köşesine göre çok daha az kelimeyle çok daha fazla şeyi “aynı çerçevede” tutarlı bir sıralamayla anlatan Ali Ünal’ın “Gazze'ye özgürlük filosu ve imtihan” başlıklı köşesini okuyan sadık Zaman takipçileri, öyle sanıyorum ki, “Keşke Bilici iki gün önce bu konuyu hiç kaleme almasaydı” demişlerdir.

Ünal'ın "Filoda bulunmak isterdim, bulunamadım" demesi ise dikkatlerden kaçmadı.

Sezai Karakoç:

Sezai Karakoç bir basın açıklamasında bulundu. Açıklamada “Medeniyetler Çatışması” tamlamasına karşı çıkan Üstad ortada bir medeniyetler savaşının olduğuna dikkat çekti, “Dinlerarası bir diyalog yok, bir saldırı var” dedi:

"Gönüllü insanların ve kuruluşların donatıp yönettiği yardım gemilerine yapılan bu saldırı, sadece, sözüm ona bir devletin kendi başına tertipleyip gerçekleştirdiği saldırısı değil, kendi aralarındaki Soğuk Savaş’ı sona erdirdikten sonra, düşman ilân ettikleri İslâm’a, Batı’nın açtığı TOPYEKÜN SAVAŞ’ın bir gecelik enstantanesi olma özelliğini taşımaktadır.

Bu, bir zincirin bir halkasıdır. Ve sembolik anlamı itibarı ile önemlidir. Bir taraftan en son modern silâhlarla donanmış bir güç, öbür tarafta, gıda ve ilaç gibi zaruri ihtiyaç maddelerini muhtaç olanlara götüren silâhsız insanlar vardı. Merhamet yüklü bir medeniyete, düşmanlık ve silâh yüklü sözde medeniyet, ölüm kustu.

Bu, görüldü ki, tesadüfî, öncesiz sonrasız bir olay değil, öteden beri devam eden MEDENİYETLER SAVAŞI’nın – ona “Çatışma” demek onu çok küçültmek olur. – bir anı, bir parçası ve ruhların bir aynası, bir gösterge işaretidir. Bir kere daha kafalara dank etmelidir ki, bir “Medeniyetler İttifakı” ya da “Dinler Arası Diyalog” yok, maalesef İslâm’ın doğuşundan bugüne kadar, Batı’nın ve Doğu’nun, kesilmeyen ve çağlar ve yüzyıllar boyu süren, tarihi alt üst eden, şehirleri ve medeniyeti yıkıma uğratan saldırısı vardır."

Ahmet Özcan (Haber 10): 

Ahmet Özcan “Fethullah Gülen’e açık mektup” başlıklı yazısında; Nazım Hikmet’in “Kuvayi Milliye Destanı”ndaki Kartallı Kazım’ın dramatik öyküsünü anlatarak bir “dava adamı”nın nasıl olması gerektiğini açıklıyor. Fethullah Gülen’in açıklamasını henüz olaylar tazeyken ilk duyduğunda şaşkınlığını dile getiriyor: 

“…Sizin 10 yaşından beri ağlayan gözlerinizin bu şehitler için ağlayamama ihtimaline ağlıyordu…” diyerek sözünü Gülen cemaatinin çalışmalarının nasıl değerlendirildiği iki noktaya yayarak şöyle devam ettiriyor: 

“Ben de âcizane diyorum ki hocam, insan neye inanıyorsa odur. Düşmanın gücüne inanıyorsan düşmanın güçlüdür. Kendi zayıflığından eminsen zayıfsındır. Rehin olduğunu düşünüyorsan rehin, aciz olduğunu söylüyorsan acizsindir...”

Şunu belirtmekte fayda var ki; Ahmet Özcan, mektubu boyunca derin bir saygı çerçevesinde Fethullah Gülen’e hitap ediyor. Mektubunun sonunda ise bu açık mektubun asıl sebebini ve beklediği cevabın sorusunu alıyoruz:

“Sevgili hocam, sizden bir cevap istiyorum. Beni o cenazedeki yaşlı annemiz gibi ağlatmayın. Ben de sizin gibi çok hassas bir insanım. N’olursunuz hocam bir cevap verin. I. Meşrutiyet kavgasında Fuad Paşa’nın Namık kemal için, “onu bir ağacın dalına asıp altında ağlamak istiyorum” dediği gibi, sizde İHH’cıları asıp altında ağlamak istiyorsanız söyleyin o zaman, o yaşlı annemizi de alıp gelelim, Pensilvanya’daki çiftliğinizde bir ağacın altına oturup hep birlikte bu zalim kaderimize ağlayalım. Rehineleri kurtarmak yerine kendi esaretimizin yasını tutalım.

Ellerinizden öper, hürmet ederim hocam..”

Ergun Babahan (Star Gazete):

Hoca Efendi’ye çok ciddi itirazım var” başlıklı yazısında Fethullah Gülen’in dünya çapındaki hizmetlerini ve cemaat üyelerinden haberdar olduğunu belirtiyor ve batılı gazetecilerin komplo teorilerine; yani Gülen’in bir telefon mesajıyla tüm hareketi CHPli yapamayacağına inandığını belirtiyor. Gülen’in tarafının belli olduğuna inandığını cümleleriyle belirten Babahan’ın itirazı ise İsrail’i bir otorite olarak görmesi:

“…Hoca Efendi hareketi, kavgayı, çatışmayı sevmeyen bir hareket.

Saygı duyulur.

Ama İsrail’le anlaşma, otoriteye karşı gelmeme söylemini kabul etmek mümkün değil.

Müslümanlar, Hazreti İsa’nın ‘Sana tokat atana öbür yanağını dön’ inancından gelmiyor.

Müslümanlık, haksızlığa, tiranlığa karşı koymayı gerektiriyor.

Bugünün dünyasında adalet, insan hakkı mücadelesi de otoriteye karşı durmaktan geçiyor.

Türkiye’de otorite, anayasa değişikliğine karşı çıkıyor, başörtülü kızın üniversitede okumasına karşı çıkıyor…” 

Şamil Tayyar (Star Gazete):

Şamil Tayyar “Fethullah Gülen’in mesajı” başlıklı yazısında gündemin hassasiyetini şöyle belirtmiş: “Burada sağduyuya ihtiyaç var. Fethullah Gülen’in bu aşamada Wall Street Journal’e yaptığı açıklama, bu ihtiyaçtan doğmuş olabilir. Hem kamuoyunun sakinleşmesi hem iktidarın frene basması bakımından yararlı olacağı düşünülebilir. “

Tayyar’ın bu “hassas” cümleleri Gülen’e itirazla ve bir cevap beklentisiyle sonlanmış:

“Açıklamadaki sıkıntılı durum, İsrail’le uzlaşılmamasını ‘otoriteye başkaldırı’ olarak gören ifadelerdir…

Fethullah Gülen’in bu sözlerine açıklık getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde, cemaat tabanında travmaya yol açabilir. Pazar günü 8. Türkçe Olimpiyatları’ndaydım. Bu kritik cümleyle ilgili kafası karışık olanlar dikkatimi çekti.  

İyi niyetle söylendiğinden şüphem yok, ama üsluba benim de itirazım var.” 

Ahmet Hakan (Hürriyet Gazetesi):

Ahmet Hakan, “Derin olmayan bir analiz: Gülen ne yapmak istiyor?” başlıklı köşesinde maddeler halinde yoğun ayrıntılara girmeden kısa cümlelerle açıklamalar yapmış. Köşenin ilk bölümü Fethullah Gülen’in siyaseti, ikinci bölümü ise İHH’ya uyarı niteliğinde tavsiyeler, üçüncü bölümü ise hükümetin tutumunun küresel değerlendirmesini içeriyor. 

İlk bölüme eğilelim: Ahmet Hakan, Gülen’in her zaman otorite ile uyum içinde olduğunu, önceki hükümetlerle de Ak Parti hükümeti ile de bugüne kadar harmonisini koruduğunun altını çizmiş. Lakin CHP ve MHP’nin yükselmesi ve olası bir koalisyonun ufukta görünmesi, Ak Parti’nin küresel uyumdan uzaklaşması (“One Minute” kastediliyor herhalde) Gülen’in uyumsuzluğu otorite olarak kabul etmemesi ve ayrılması olarak yorumlanmış. 

Daha geniş bir açıklama yok. Ahmet Hakan; Fethullah Gülen’in açıklamalarıyla tam olarak uyum ve diyalog standartlarını veya bu kavramlara ne şekilde anlam yüklediğini dünya kamuoyuna duyurduğunu yazmış.

Fehmi Koru (Yeni Şafak Gazetesi): 

Fehmi KoruFethullah Gülen aslında ne dedi?” başlığını atmış. Yani medyada gördüğümüz ve yorumlanan açıklamanın öyle olmadığını belirtmiş. Gülen’in WSJ mülâkatında: 

“En çarpıcı cümle şu: ‘Yardım malzemesi taşıyan gemiler için İsrail'den izin alınması gerekirdi; otoriteye meydan okumak yanlıştır.’”

Fehmi Koru, bu cümle sayesinde Gülen’e ve cemaatine “vebalı” muamelesi yapanların artık kendisini desteklediklerini dile getiriyor. Gülen’in uyumluluğunu ve ılımlı oluşunu belirttikten sonra: 

“Fethullah Gülen'in ağzından çıkan cümledeki ilke doğru, ancak o ilkenin masumları kast eder biçimde yorumlanması yanlış... Yanlışı kim yaparsa yapsın yanlış yanlıştır” diye devam eden Fehmi Koru da bir soru soruyor. Bu, cevap beklemeyen sorulardan biri: 

“ 'Ilımlı' bir çizgiyi 'aşırı' diye mahkum edip ülkede barınamaz hale getirdikten sonra 'ılımlı' olduğunu yeniden keşfedip arkasında saf tutmak nasıl bir duygu acaba?” 

Kadir Mısıroğlu (Tarihçi, Araştırmacı Yazar - Tarih Sohbetleri, TvNet Canlı yayın konuğu):

Mısıroğlu Fethullah Gülen’in iki hüviyetini tanıdığını dile getiriyor: “Biri (bir zamanlar) benimle aynı olan diğeri ise diyalogla herkesi cennetlik yapan...” 

Tarihçi, Fethullah Gülen’in ikinci hüviyetini kabul etmediğini söyledi ve sözlerine ağır bir şekilde devam etti. 

 

Ali İhsan Karahasanoğlu (İslami Gündem):

Karahasanoğlu, “Hep biz mi izin almalıyız, hocam?” başlıklı yazısında ironik bir dille ince ince eleştirilerde bulunuyor Fethullah Gülen’in açıklamasına. Ve sözlerini şöyle bitiriyor: 

“Bu işte bir yanlışlık yok mu hocam?

Hep bize “izin” aldırıyorsun... İsrail’in de, tüm zalimlerin de; birazcık da onların ‘had’lerini bilmesi lazım değil mi hocam?”

Bülent Akyürek (Yazar):

Akyürek ironik üslübuyla siyasi araştırmacıların ciltler dolusu kitapla anlatabileceklerini bir kaç düzine satıra dökmüş. Fethullah Gülen’in açıklamasına şöyle değinmiş:

“Geçen günlerde birçok insan hararetle ‘Fethullah Gülen bu konuda niçin konuşmuyor?’ diye sızlanıyordu. Bizler ise ‘Yahu kardeşim bundan büyük nimet var mı, iyi ki konuşmuyor…’ diyorduk. Neyse, Hoca Efendi ‘Otoriteyi tanımadılar’ cümlesini kurunca herkes ayaklandı. Ben, Hoca Efendi’nin Amerika’da esir olduğunu düşünüyorum. Kurduğu cümleleri özgür bir müslüman canı pahasına kurmazdı…”

Hamza Türkmen (Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi):

Özgür-Der, “Müslümana İzzetli Tavır Yakışır!” başlıklı basın açıklamasında Fethullah Gülen’den bir özür beklendiğini belirtmiş:

“…İslami değerlerimiz adına, yok eğer bu değerlere saygı gösterilmiyorsa adaleti arayan insanlığın ortak vicdanı adına Fethullah Gülen'i yardım filosu ve İsrail'i otorite kabul eden sözleri nedeniyle Rabbimizden tövbe etmeye, müslümanlardan, Filistin dostlarından ve insanlıktan özür dilemeye bir kez daha davet ediyoruz. Bülent Arınç'ı ise bu kriz sürecinde yönetim açısından dirayet gösteremediği için kamuoyuna açık biçimde özeleştiriye davet ediyoruz.” 

Bahadır Kurbanoğlu (Haksöz Haber):

Kurbanoğlu, “Fethullah Gülen’in Wall Street Journal’a verdiği röportajın yalanlanmaması ve sarfettiği sözlerin Abdülhamid Bilici gibi kendisine yakın gazeteciler tarafından tevil edilmeye çalışılması karşısında bu satırları  yazmayı zaruret addettim” diyerek başladığı yazısında Fethullah Gülen’in Gazze Filosu’na katılanlardan ve tüm Türkiyeli üslümanlardan özür dilemesi gerektiğini, şehit ailelerinden de helallik alması gerektiğini söylüyor.

Taha Akyol (Milliyet Gazetesi):

Akyol, kısa tuttuğu yazısında Fethullah Gülen’in açıklamasının, herkes cenaze namazındayken bu yönde gelmesininin “beklenmedik” olduğunu fakat Gülen’den gelen açıklamanın beklenen açıklama olduğunu, eleştirilen İHH’nın ise aktivist bir örgüt olarak da kendinden bekleneni gerçekleştirdiğini belirtmiş.

Taha Akyol'un da satırlarından İHH'yı pek tanımadığı, kafasındaki şablona göre değerlendirdiği çok belli oluyor.

Ebubekir Sifil (Milli Gazete):

Sifil, “Hocaefendi’nin açıklaması” başlıklı yazısında “açıklanamayana” dikkat çekmek istercesine:

 “Böyle bir vakıa karşısında ilk tepki "otoriteye başkaldırı" merkezli mi olmalı? O "otorite"nin bugüne kadar ortaya koyduğu uygulama ve politikalar bütün dünyanın malumuyken, ona itaatin Filistin'e zulmü onaylamaktan başka bir anlama gelmeyeceğini görmemek mümkün müdür?” diye sormuş. 

Kamil Yeşil (Milli Gazete):

Yeşil, “Gazzeli çocuklar ve diğerleri”  başlığını koyduğu köşesinde bir rüya kurgulamış. Rüyasında olimpiyatları düzenleyenler İsrailliler. Filistinli çocuklar ise sahneye çıkıp şarkı, türkü okuyorlar, kolbastı oynuyorlar: 

“...Mişel? Sana ne gemiden, sana ne yolculuktan. Hem izin aldın mı sen Mişel, üzerinize füze atacağım, bomba fırlatacağım diye izin aldın mı? Bakınız, İsrailli askerler bizden ne güzel izin aldılar gemiye binerken. Bin bir rica bin bir iltifatla geldiler…” 

dunyabizim.com

Etiketler :