Fethullah Gülen ve Meşru Müdafaa

Fethullah Gülen ve Meşru Müdafaa

Fethullah Hoca Efendinin koca dayağı yiyen kadınlar hakkında dile getirdiği düşünceleri beni de düşünmeye sevk etti.

TAMER HAFİF

MEŞRU MÜDAFAA

Fethullah Hoca Efendinin koca dayağı yiyen kadınlar hakkında dile getirdiği düşünceleri beni de düşünmeye sevk etti. Hoca Efendi: “Koca dayağı yiyen kadınlar, eğer ortada çocukları olmasa boşansınlar derdim. Kocanın karısını dövmesinin 'Kuvvetli, zayıfı her zaman ezer' zalim felsefesinden ne farkı var? Kocası tarafından dövülen kadınlar judo, karate, tekvando kurslarına gitseler... Kocası bir tokat vuruyorsa, o da iki tokatla karşılık verse... Dövme haksız yere yapılan fiili bir saldırıdır ve suçtur. Bu saldırıya karşı nefsi müdafaa meşrudur. Hatta müdafaa etmeme ayrı bir suçtur denebilir.” diyor.

Hoca efendiye sonuna kadar katılıyorum, hem de en sonuna kadar. Nasıl katılmayayım? Burada cereyan eden ilişki, kuvvetli-zayıf, ezen-ezilen, zalim-mazlum eksenine oturmuş, anlamını bu kutupların geriliminden alıyor. Hal böyle olunca tabii ki ortak akıl, maşeri vicdan bizleri mazlumun yanında yer almaya mecbur ediyor. Tıpkı İsrail-Filistin, Rus-Çeçen zalim-mazlum ilişkisi gibi. Zira Hoca “Kocanın karısını dövmesinin 'Kuvvetli, zayıfı her zaman ezer' zalim felsefesinden ne farkı var?” diye soruyor. Hoca Efendi haklı, karı-koca ilişkisi koca dayağı ile birlikte zalim-mazlum ilişkisine dönüşüveriyor. Bu durumda yapılması gereken şey ne? Mazlumun elini güçlendirip kuvvetler dengesini sağlamak, yani “Kocası bir tokat vuruyorsa, o da iki tokatla karşılık verse”.
Bu düşünce dizgesini olası sonuçlarına kadar uzatmak haklılığımızın sonuçlarını genişletmek olur. Mesela öğretmen-öğrenci ilişkisi, öğretmen tokat vurursa hemen aynı zalim-mazlum eksenine oturuverir. Keza ebeveyn-çocuk ilişkisi aynı şuur ile değerlendirilmelidir. Ama arada bir fark var dövülen çocuklar judo, karate falan öğrenseler de yetişkinlere karşı pek şansları yoktur. Onlar için farklı savunma stratejileri geliştirmek gerekir. Tabii bu arada şunu da gözden kaçırmamalı, karşılık verildiği andan itibaren savaş hukuku geçerlidir. Yani sonuçların neler olabileceği önceden kestirilemez. Ancak her türlü sonuç mazlumun zulümden kurtulması için göze alması gerekli bedeldir.

Sonuç olarak ilişki, zalim-mazlum eksenine oturduğu andan itibaren taraflarının kimliği koca-karı, ebeveyn-çocuk, öğretmen-öğrenci hiç fark etmez meşru müdafaa hakkı doğar. Eski kafalılar böylesi bir mücadele ortamına itiraz etseler de judo, karate gibi insanın savunma gücünü artırıcı donanımlar zalim koca, ana ve babalara ve öğretmenlere karşı bütün kadın ve çocukların en doğal ve meşru hakkıdır.
Yahu kargaşa, kaos çıkar ortalık toz duman olur, savaş baltaları gömüldüğü yerden çıkar gibi nizam tellallarının lakırdılarını kaale almaya hacet yok. Zira ortada bariz bir zulüm var. Hatt-ı zatında benim önerim şu: “meşru müdafaa işini bireysellikten toplumsal plana aşırıp kamunun attığı zam tokatlarına iki misliyle cevap verelim”. Lakin judo karate bu vadide geçer akçe değil.

Hatta metafizik zemine de taşıyalım diyicem ya demeyeyim.