Ezanın aslına dönüşünün yıl dönümü kutlandı
Ezan, yüzyıllar boyunca tevhid inancının ifadesi olarak gök kubbeyi çınlatan, insanlığı hayra davet etmenin, kurtuluşa çağırmanın sembolü olan bir sesleniştir. İslam’ın şiarı ve Müslümanların varoluş göstergesi olan ezan, insanları hem namaza hem de dinin
“Ezanın Aslına İadesi 62. Yılı” Anma Programı, Eski Başbakanlarımızdan Merhum Adnan Menderes’in naaşının yer aldığı Anıt Mezar’da aralarında yazar Abdurrahman Dilipak, tarihçi yazar Mustafa Armağan , Eski Din Öğretimi Genel MüdürüHulusi Özkul ve çeşitli sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşti. Program ezan okunmasıyla başladı.
Açılış konuşmasını yapan Sivil Dayanışma Platformu Başkanı Ayhan Ogan “Demokrat Parti hükümetinin Ramazan ayının birinci gününde Meclis'te aldığı bir kararla ezan aslına iadesinin 62. yılı dolayısıyla merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarını milletimize yaptıkları bu kıymetli çalışmalarından dolayı hayırla yad etmek için mezarları başında buluştuk" dedi.
Yazar Abdurrahman Dilipak "Bugün ezanın özüne döndürülmesinin 62. yılı. Demokrat Parti döneminde daha önce biriken büyük bir talep vardı. Menderes iktidara gelir gelmez bu talebi yerine getirmek istedi." dedi. Arapça ezan yasağının kaldırılmasıyla camilerin meşruiyetinin de tescil edilmiş olduğunu belirten Dilipak, "O tarihi bu açıdan bir milat olarak kabul etmek gerek. Bugün o miladi kararı alan kişiyi anmak istedik." ifadelerini kullandı.
Tarihçi yazar Mustafa Armağan da, toplumun hiçbir şekilde Arapça ezan yasağını benimsemediğini ifade etti. Armağan, Arapça ezanı yasaklayanların asıl amacının insanları camilerden uzaklaştırmak olduğunu söyledi. Halkın 1950'de iktidara gelen Menderes'ten beklentisinin bu yasağı kaldırması yönünde olduğunu belirten Armağan , "Menderes Türkçe ezanı yasaklamadı. Arapça okumayı da mecburi hale getirmedi. Sadece kanunlarda olan Arapça ezan yasağını kaldırdı. Bundan sonra insanlar ezandan ne anlıyorlarsa ezanı o şekilde okumaya başladılar." şeklinde konuştu
Anma törenine katılan Yusuf Kızıltoprak, "16 Haziran 1950 yılı sadece ezana özgürlük yılı değildir. Müslümanların inançlarının önündeki bütün engellerin kaldırıldığı ve İslam'ın kapısının yeniden açıldığı bir yıldır. Bugün Arapça ezanı Türkiye'ye tekrar kavuşturan Adnan Menderes'e şükranlarımızı sunmak için buraya geldik." dedi.
Programa katılan Beykoz Emekli Din Görevlileri ve İlahiyatçı Öğretmenler Derneği üyeleri 12-20 Haziran tarihinin Türkiye'de 'Din Özgürlüğü Haftası' olarak kullanılmasını istedi.
Konuşmalardan sonraçifte ezan okundu. Hatim duasının yapılmasının ardından program sonlandırıldı.
Basın Bülteni Metni şöyledir:
İSLAM’IN ŞİARI: EZAN
Ezan, yüzyıllar boyunca tevhid inancının ifadesi olarak gök kubbeyi çınlatan, insanlığı hayra davet etmenin, kurtuluşa çağırmanın sembolü olan bir sesleniştir. İslam’ın şiarı ve Müslümanların varoluş göstergesi olan ezan, insanları hem namaza hem de dinin kendisine çağırmaktır. Çünkü ezan içerisinde İslam dininin üç temel esası vardır: Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etme, Hz. Peygamberin Allah’ın elçisi olduğunu tasdik etme ve felah kavramında ifadesini bulan âhiret hayatına iman.
İslam âlimleri, ezanın sünnet-i müekkede (terk edilemeyecek sünnet) olduğunda ittifak etmekle beraber, şiar olma özelliğinden dolayı vacip ve farz-ı kifâye derecesine çıkaranlar da olmuştur. Bu nedenledir ki asırlar boyunca ezan, Hz. Peygamber tarafından öğretildiği şekliyle okunagelmiş ve Müslüman toplumlar için bir ortak dil ve birlik sembolü olagelmiştir.
Müslüman toplumlarda asırlardır aynı güzel ifadelerle okunagelen ezanlar, maalesef ülkemizde 1932 ile 1950 yılları arasında Türkçe ifadelerle okutulmak istenmiş, İstiklal Marşımızda “Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli” denilmesine rağmen, politik ve ideolojik ihtiraslara kurban edilmiştir.
1932 Ramazanı’ndaki ilk denemelerden 1950 Ramazanı’nda tekrar Arapça asli haline dönüşüne kadar adeta toplumumuz üzerinde manevi bir işkenceye dönüşen “Türkçe ezan” dayatması, çoğunlukla pasif direniş örnekleri diyebileceğimiz tepkilerle karşılanmış, özellikle merkezi yerlerdeki yasak uygulaması, polisiye tedbirlerle ağırlaştırılarak, devam ettirilmiştir. Ceza Kanununda Arapça asli haliyle ezan okuyanların “3 aya kadar hapsedilmesi, 10 liradan 200 liraya kadar para cezasıyla cezalandırılması” için düzenlemeler yapılmıştır. Bazı tarihlerde bu cezalar maalesef hem katlanarak uygulanmış, hem de dayak, fiili işkence gibi uygulamalara dönüştürülerek, halkı iyice bezdirmiştir.
1941’den itibaren bazı tarikatların (Ticaniyye, M. Kemal Pilavoğlu, Abdurrahman Balcı) bir sivil eylem tarzı olarak Arapça ezan okuma girişimleri de “tutuklamalar, hapisler, para cezaları, akıl hastanelerine göndermeler” gibi üzücü cezalandırmalarla karşılık bulmuştur.
1946 seçimlerinde halkın Demokrat Parti’ye yönelmesiyle birlikte Türkçe ezan, kamet ve tekbir konusunda CHP iktidarından bazı tavizler koparılabilmiştir. Mesela 1948 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir genelgesinde mevlitlerde, hatim duasında ve bayram namazlarında getirilen tekbirlerin yasak kapsamına girmediği ifade edilmiştir.
1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonra 16 Haziran 1950’de Ramazan arefesinde ezanın Arapça okunması serbest bırakılmıştır.
Bu tarihten sonra 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbelerinden sonra darbecilerden bazılarının “Türkçe ezan ve Türkçe ibadet” dayatmasına niyetlendiği ama kabul görmediği ifade edilmektedir.
Sivil Dayanışma Platformu, ezanın aslına iadesini Türkiye’de din ve vicdan özgürlüğünün sembol uygulamalarından biri olarak değerlendirmekte ve normalleşme sürecinde toplumsal hafızanın canlı tutulmasında önemli bir referans olarak görmektedir.
SİVİL DAYANIŞMA PLATFORMU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.