Ergenekon'un doğuşu
Ergenekon Efsanesi'nden, Ergenekon Terör Örgütü'ne... Çok çarpıcı bir analiz...
Mümtaz'er Türköne, Hukukun Üstünlüğü Derneği'nce düzenlenen Ergenekon konulu söyleşiye katıldı. Ergenekon yapılanmasının ve faaliyetlerinin şifrelerini veren Türköne, konuşması boyunca hem Ergenekon efsanesi, hem Ergenekon Terör Örgütü üstüne çok çarpıcı analizler yaptı, bilgiler verdi...
Ergenekon: Karşımızda ahtapot var, kollarını görmek için şifrelerini bilmeliyiz
Ergenekon'dan bahsederken, gelişmeleri, aktüaliteyi hepiniz yakından takip ediyorsunuz. Olanları özetlemenin çok fazla bir anlamı yok. Ben daha evvel 'Karşımızda bir ahtapot duruyor' demiştim. Bu ahtapot benzetmesi tuttu. Bir kolundan yakalandı, çekiliyor. Bunu bir yere oturtmak lazım. Bunun arkasında bir tarihsel zemin var, bir siyasal arka plan var, bunun şifreleri var. Ben bu şifrelerden bahsedeceğim. Köşelere yerleştirilecek şifrelerden, karşımızda olan tabloyu daha iyi okumamızı anlayacak şifrelerden. Bazılarının içi boş olabilir ama bazıları da çok önemli bilgiler içerebilir. Konuyu aydınlatmaya yardımcı olabilir.
Ergenekon'u icat eden Yakup Kadri Karaosmanoğlu'dur
Şifrelerden birincisi ismi. Bu örgütün adı Ergenekon. Ergenekon, 1918-1919 civarında Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun yazdığı bir makalenin adı. Osmanlı devleti birinci dünya savaşındayken, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ergenekon başlıklı bir makale yazıyor. 1929'da bu makale, diğer makaleleriyle birlikte Ergenekon ismiyle kitaba dönüşüyor. Hikaye şöyle, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve o günün şartları arasında bir benzetme. Fakat eski bir şey değil, yeni. Yani bu Ergenekon'u kim icat etti diye sorarsanız, Yakup Kadri icat ettiği bir şey bu. Genellikle eski toplumlarda iki tip efsane olur. Bunlardan biri köken efsanesidir, diğeri de türeyiş efsanesidir. Birincisinde o toplumun kökeni ile ilgili bilgi sahibi olursunuz, ikincisinde de çok zor bir durumla karşılaşmıştır o toplum, yok olmak üzeredir, sonra mucizevi bir şekilde kurtulur ve tekrar güçlenir. O zor günleri anlatan bir hikayedir ikincisi de. Biliyorsunuz, köken efsanesi denilen efsanesi de şu: Türklerle düşmanlar savaşıyorlar. Sadece bir Türk kalıyor geride. Bu da öyle babayiğit bir Türk ki kimse yenmeye muvaffak olamıyor. Yanına yaklaşamadıkları için de bu Türk'ün üzerine sopaların ucuna taktıkları kılıçlarla saldırıp, kollarını, bacaklarını kesiyorlar. Sonra da bir kurt alıyor bunu götürüyor, mağaraya. 9 ay 11 gün sonra altı tane erkek çocuğu geliyor dünyaya. İşte o bildiğiniz hikaye, gün,ay,yıldız diye altı erkek çocuğu dünyaya geliyor ve Türkler dediğiniz millet çıkıyor ortaya. Bu köken efsanesi. Çıkış efsanesi olarak bilinen efsanede Ergenekon efsanesi. Yakup Kadri'nin anlattığı hikaye. O hikayede biliyorsunuz çok konuşuldu, yine düşmanlar Türkleri yok ediyor, çok az bir Türk kalıyor geride. Bir vadiye sığınıyor ve çoğalıyorlar fakat çıkış bulamıyorlar. Bir demirci, demirden olan dağı eritiyor ve bir kurdun yol göstermesiyle de oradan çıkıp dünyaya yayılıyorlar. Buna Ergenekon efsanesi deniliyor.
Ergenekon efsanesinin Türklerle ilgisi yok
Bu iki efsanede aslında Türklere ait bir şey değil. Bilimsel olarak da ispatlanmış bir şey bu. Bu tür efsaneler zaten bilimsel değil. Adı üstünde mitoloji. Bu tür mitolojiler belli değerleri taşımak için üretilir. Nesilden nesile bir milleti bir arada tutan değerleri aktarmak için kullanılır. Şimdi bu bir Moğol efsanesi esasen. Kaynağı da Çin kaynakları. Bir Arap tarihçi var, Reşidüddin isminde. Onda geçiyor. Kaynak olarak Çin kaynaklarına da ulaşan yok, bu efsanenin Çin kaynaklarında olduğunu belirterek anlatan da Arap tarihçi Reşidüddin. Reşidüddin aslında bir Ergenekon efsanesi olarak anlatıyor Ergenekon'u. Aslında o dönemde antik çağlar artık, milattan önce birkaç bin yıllık hikayeler bunlar. Aslında o dönemde Türkler, Moğollar diye topluluklarda yok. Bunlar bazı kabilelerin efsaneleri. Daha çok kabileler şeklinde örgütlenmiş insanlar. Koskoca Moğol İmparatorluğu bir kabileler konfederasyonu. İçinde her türlü millet var, Çinli'si de var, Türk'ü de var, Moğol'u da var. İranlı'sı var. Hikaye, Türkler zor durumda kalıyor, usta, bilge, işin ehli birisi dağı eritiyor, ondan sonra bir kurt da yol gösteriyor. Türkler o labirentten çıkıyor, çıkış efsanesi olarak anlatılan şey bu. Bir kurt figürü bir de dağı eriten demirci ustası. Önemli olan bu iki figür. Türklere ait Birinci Dünya Savaşı sırasında ilan edilmiş bu efsaneyi tarih kayıtlarında bulamazsınız. Ne Osmanlı'da, ne Selçuklu'da ne Akkoyunlular, Karakoyunlular devletlerinin kaynakların bu konuda bir bilgi yok. Keçi kullanılıyor, koyun kullanılıyor ama kurt figürü yok. Ne arkeolojik ne antropolojik araştırmalar ne sözlü kültürle nakledilen efsanelerde ne de taşa kazınan metinlerde yok böyle bir şey. Tamamen Birinci Dünya Savaşı sırasında Yakup Kadri tarafından ortaya çıkarılmış bir figürdür.
Kurt figürü Orta Asya'da bile kullanılmıyor
Benim arkadaşım Kazakistan'daki bir üniversiteye görevli gitmişti. Bu arkadaşım da sıkı MHP'li birisi. Giderken bir sürü kurt rozeti götürmüş. Dağıtmış herkese, herkes reddetmiş almayı. 'Ne işimiz var bizim bununla?' diyerek almamışlar. Sadece bir tane kimya profesörü heyecanla almış rozet. Sonra da takmaya başlamış. Aylarca takmış rozeti. Sonra arkadaşım bu profesöre 'Sen sevdin bu rozeti. Kurtları çok seviyorsun herhalde.' şeklinde bir şey söyleyince, Profesör de 'Ne kurdu ben bunu köpek rozeti diye takıyordum...' demiş. Meğerse onların kabilelerin in sembolü de köpekmiş. Orta Asya'da da yok bu efsane.
Ergenekon, İttihatçı darbe mantığının ürünü
Böyle bir efsane ne için üretiliyor? Böyle bir efsaneye ihtiyaç duyulduğu için üretiliyor, bu belli. Bu şifreyi çözmek için yine o dönemden bir sahneyi size nakledeceğim. 1919'un Haziran ayı... İzmir'e Yunanlılar çıktı, 1917 yılında İttihatçılar; bizim Kurtuluş Savaşı'nın bilinmeyen bir yönüdür, Şam'da toplanıyor İttihatçıların merkez komitesi, diyorlar ki biz "Savaşı kaybediyoruz. Savaşı kaybedersek bir Kurtuluş savaşı vermek lazım, bunu örgütleyelim." Yani A planı suya düşünce B planı devreye giriyor. Bunun için hem silah ve mühimmat bakımından hem de operasyonel anlamda bir örgütlenmeye gidiyor.
'Artık Hukuk Yok'
İttihat ve Terakki zaten çok geniş bir teşkilat. İttihat ve Terakki Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'ne dönüşüyor. Operasyonel güçler de Kuvva-i Milliye güçlerinin çekirdeğini oluşturuyor. Anadolu'nun dört bir yanına silah depoları oluşturuluyor. Ergenekon örgütlenmesine çok benzeyen bir şey yani. Bekir Sami Bey'in, Kurtuluş Savaşı'nın önemli isimlerinden birisi, Salihli'de halkın ileri gelenlerini toplayıp çektiği bir nutuk var, bu nutukta diyor ki "Devletimiz bitti. Savaşacak bir ordu yok. Bu milletin namusunu, haysiyetini koruyabilmek için, aklınıza gelen her şeyi yapmak zorundayız. En önemlisi artık hukuk yok. Allah ne verdiyse savaşacağız, bu milletin haysiyetini koruyacağız, kurtaracağız" Fakat vurguladığı çok önemli bir şey var, artık devlet de yok hukuk da yok diyor. Şimdi bunu o Ergenekon efsanesinin içine oturtabilirsiniz.
Kuvva-i Milliye İsmi Tesadüfen Seçilmedi
Türkler yeniliyor, köşeye sıkışıyor, vadi benzetme olarak kurarsanız Anadolu, Anadolu'da her taraf düşmanla çevrili, bir bilge kişinin peşine takılacaksınız, bir kurt da size yol gösterecek, kurt vahşi bir şey, yakıp yıkacak, parçalayacak ve siz kurtuluşa ulaşacaksınız. Bugünün Ergenekon'u ile ilgili bir ayrıntı vermek lazım. Hatırlarsanız hep Kuvva-i Milliye Dernekleri etrafında örgütlenmişler. Mesela Müdafa-i Hukuk'u tercih etmediler. Gerçekten temsil kabiliyeti olan, İttihat Terakki tarafından o zaman tercih edilmesine rağmen bu kez tercih edilmedi. Diyorlar ki Türkiye zor durumda, Amerikan emperyalizmi, Kürtler bağımsız devlet kurmak istiyorlar, Türkiye parçalanıyor, bölünüyor, mahvoluyor. Ancak tercih edilen Kuvva-i Milliye, Müdafa-i Hukuk değil. İşte buradan da Ergenekon ile bir bağlantı kurmak lazım. 1919 şartları, vatan tehlikede ise gerisi teferruat oluyor.
Atabeyler, toplumun velayetini istiyordu
Parantez açıp size bir hatırlatma daha yapayım. Bu yakalanan çeteler içerisinde Atabeyler çetesi diye bir çete vardı. Atabey'in ne olduğu da önemli. Orada da bir şifre var. Atabey, Selçuklu döneminde şehzadeleri yetiştiren vasilere verilen isim. Bir vilayete şehzadeyi tayin ediyorlar, devlet işini öğrensin diye, lala dedikleri şeyin, Selçuklu'daki karşılığı. Ama o biraz daha özgür, şehzadenin vasisi, toplumun da vasisi. Yani toplumun velayetini almış oluyor kendi üzerine. Aslında Selçuklu döneminde büyük oranda yönetim gücü Atabeyler'di. Toplum adına karar veren, toplum adına hareket eden kişiler Atabeyler. Ciddi bir tarihi derinlik var. Bu tarihsel derinlik, seçici bir tarihsel derinlik. Bu da bir başka köşe taşıydı.
27 Mayıs'ın çete düzeni anlaşılmadan Ergenekon anlaşılmaz
Bir diğeri de 27 Mayıs 1960 darbesi. 27 Mayıs'ın anlamını, bugüne yansıyan uzantılarını anlamakta zorlandığımızı düşünüyorum. 27 Mayıs'ta bizim başımıza gelenler, aslında bugün yaşadıklarımızın başlangıcı. 27 Mayıs'ı eğer yerli yerine yerleştiremezsek, bugün karşımıza çıkan sapkınlıkların birçoğunu anlamak, bir yere yerleştirmek çok zor olur. Bugün içinde yaşadığımız hukuki düzen, devlet örgütlenmesi, tüm bunların hepsi 27 Mayıs'ta düzenlenmiştir. Aslında 27 Mayıs'ta oluşan bir düzenin içinde yaşıyoruz, 1923'de oluşan bir düzenin içinde değil. 27 Mayıs'ta kurulan düzen bu yüzden çok önemli, değişirse 27 Mayıs'ta kurulan düzen değişmiş olacak Türkiye'de. Anayasa Mahkemesi ile YÖK'ü ile, MGK'sı ile medyası ile yargısı ile, yargı sistemi ile aklınıza gelebilecek bütün özellikleri ile bugün yaşadığımız sistem, 27 Mayıs'ın kurduğu bir sistem.
27 Mayıs bir darbe değil, subaylar çetesinin yönetimi gasp sürecidir
27 Mayıs nasıl bir sistem kurdu? Aslında uzun duramayız bunun üstünde ama şu özelliğini vurgulamak lazım... 38 kişiden meydana gelecek bir çete, asker çetesi kuruyorlar. 38 kişi bir araya gelip, iktidarı gasp ediyorlar, bir sabah erkenden kalkıp. Bugünkü Ergenekon yapılanmasına benzeyen hatta farkı olmayan bir çete. Bugün Ergenekon diye gördüğümüz çetenin çok daha ilkel bir hali. Düşünün tonlarca subay var, bunların 38'i bir araya geliyor. En küçüğü üsteğmen rütbesinde, en büyüğü albay rütbesinde. Bir organizasyon yapıyorlar kendi aralarında. Sen radyo istasyonunu ele geçireceksin, sen başbakanlığı ele geçireceksin, sen cumhurbaşkanlığını ele geçireceksin gibi bir görev taksimi yapıyorlar. İşin talihsiz yanı da 27 Mayıs sabahı başarılı oluyorlar. Yönetimi ele geçiriyorlar, gasp ediyorlar. Türkiye başına gelen şey, çok garip, inanılmaz bir şey. 38 subayın çete kurarak, yönetimi ele geçirmesi gibi bir şey. İnanılmaz derecede ilkel, inanılmaz derecede mesnetsiz bir şey. Tarihi açıdan tam bir sapma var. O kadar aykırı bir şey ki, bizim 27 Mayıs düzeni dediğimiz düzen bu aykırı hadiseyi yerleştirmek, devam ettirmek için kurulmuş bir şey. Bir çetenin işgal ettiği devleti, yaşatabilmek için nasıl bir düzene ihtiyaç duyarsınız? Bir çete devleti nasıl varlığını sürdürebilir? İşte YÖK'üyle, Anayasa Mahkemesi ile, medya-devlet ilişkisiyle, ancak böyle bir sistemle yürütebilirsiniz bunu. 27 Mayıs'tan bugüne yaşadığımız aslında bu sürecin normalleştirilme, meşrulaştırılma sürecinden başka bir şey değil. 27 Mayıs düzeni, üç beş kişinin bir araya gelip devlet yönetimi ele geçirebildiğini gösterir bir düzen ise, orada hiçbir şeyin düzenli bir şekilde işlemesini temin edemezsiniz. 27 Mayıs Askeri darbesi deniliyor. 27 Mayıs bir askeri darbe mi? 27 Mayıs'ın bir askeri darbe olduğunu söylemek, asker darbe olduğunu savunmak, bugün de Ergenekon için çok uygun bir şey.
27 Mayıs bir askeri darbe değil, çete darbesidir.
27 Mayıs, Ordu'nun yaptığı bir darbe değil, öncelikle Ordu'ya karşı yapılmış bir darbe. 28 Mayıs sabahı Genelkurmay Başkanı'nı bir teğmen tekmeliyor. Ordu'nun kendi yapısına da bir itiraz bu. Aslında bu askeri darbe veya ordunun gerçekleştirdiği bir darbe olmaktan ziyade, Ordu içine yerleşmiş bir çetenin iktidarı ele geçirmesinden ibaret. Bu da bir diğer köşe taşı.
Ergenekon'un arkasında Baasçı darbe modeli var
Ergenekon yapılanmasını, 27 Mayıs darbesini, o darbenin kurduğu düzeni, o darbenin mantığını, ideolojisini dikkate almadan değerlendirmek çok eksik olur. Bunların içinde hiç gözden kaçırılmaması gereken, 27 Mayıs darbesini yapanlarla bugünün Ergenekoncuları'nın savunduğu ideoloji. Bundan 49 yıl öncede Baasçılık darbeyi yapanlar tarafından savunuluyordu, Ergenekoncular tarafından da halen savunuluyor. Tam anlamıyla, Mısır Baasçı modeli, biraz sosyalist, büyük ölçüde ulusalcı, laik, anti-emperyalist, askerlerle aydınlar arasında dar bir ittifaka dönen bir model. Dar ittifakın devrimle, darbe yaparak yönetimi ele geçirmesini savunan ideoloji.
Özel Harp Örgütlenmesi, Türk Kontrgerillası
Bir başka köşe taşı, hepinizin çok yakından bildiği Özel Harp örgütlenmesi. 1952'de diğer NATO ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de Özel Harp örgütü kuruluyor. Bu örgütün mantığını, bu örgütün yaptıklarını anlamak için mutlaka soğuk savaş dönemini hatırlamamız gerekiyor. Hem ABD'nin hem Sovyetler'in elinde nükleer silah var. Birisi kullanırsa diğeri de kullanacak. Artık konvansiyonel savaşlarla yapılacak bir savaş ihtimali ortadan kalkıyor. Her iki taraf da kendi ideolojisini bir silaha dönüştürüyor.
Sovyetler sosyalist ideoloji ile taarruza geçiyor, ABD de hür dünyanın değerleri diye harekete geçiyor. Avrupa da bu savaşın yürütüldüğü kıta haline geliyor. Beşinci kol faaliyetleriyle Sovyetler, yerleşik halkın kendisinden taraf olmasını sağlayacak, içten içten fethedecek ülkeyi, ondan sonra halk ayaklanacak, kapitalizmi, ABD destekli yönetimi yıkacak, sosyalist bir yönetime geçilmiş olacak. Bu modele karşılık da ABD'de karşı örgütlenme içine giriyor. Sosyalizmin halk nezdinde itibar kazanmasını önleyecek operasyonlar yapıyor. Mesela sosyalistler tarafından yapılıyormuş gibi bombalama eylemleri yapmak. Bologna tren istasyonunda 180 kişinin öldüğü bombalı saldırı.
Sosyalistler tarafından yapıldığı söyleniyor, halk sosyalistlerden nefret ediyor. Bu da Özel Harp örgütlenmesinin bir çalışması. Gerilla tarzı savaş, şiddet eylemleri ile yürüyen bazı eylemler düzenleniyor. İtalya'da çok olmasının sebebi de İtalya Komünist Partisi'nin ve İtalya gladyosunun güçlü olmasıydı. Diğer ülkelerin hiçbirisinde komünist partiler bu kadar güçlü değil. Fransız Sosyalist Partisi çok daha erken bir zamanda çizgisinden ayrılıyor. En ciddi sorun İtalya. 1922'de İtalya'da Mussolini iktidara gelmeden önce, Sosyalistler kıl payı bir sosyalist devrimi kaçırıyorlar. Onun için gladyonun, gerilla örgütlenmesinin çok kanlı eylemleri oldu İtalya'da. 1960'lı yıllardan itibaren Türkiye'de çok hızlı bir değişim meydana geliyor. Bu hızlı değişim sürecinde sol hareketlerde meydana çıkıyor, 1960'lı yılların başında Türkiye İşçi Partisi kuruluyor.
27 Mayıs Cuntası, Özel Harekat Dairesini kapatacaktı, Türkeş vazgeçirdi
Bizdeki Özel Harp Dairesi 27 Mayıs'a kadar Hükümet'in emrinde, Demokrat Parti kontrolünde. Kıbrıs eksenli çalışmalar yürütüyor sadece. Kıbrıs'ta suikastler düzenliyor, Kıbrıs'a silah taşıyor. Türk Mukavemet Teşkilatı'na silah, eğitim gibi imkanlar sağlıyor. 27 Mayıs'tan sonra, ki 27 Mayıs çetesi ile Özel Harp Dairesi arasında hiçbir ilişki yok, 27 Mayıs çetesi iktidara gelince Özel Harp Dairesi'ni kapatmak istiyor. Sonra fark ediyorlar bu örgütün nasıl işe yarayacağını, kullanmaya, destek olmaya başlıyorlar. Oradaki kilit isim Türkeş. Başbakanlık Müsteşarı iken Özel Harp Dairesi'ni kapatmak istiyor önce. Sonra Özel Harp Dairesi Başkanı ile konuşuyor, bu örgütün çok işe yarayacağını fark ediyor. Sonra bu teşkilata para sağlıyorlar. Özel Harp Dairesi, 27 Mayıs tecrübesi ile birleşerek, askerin siyaset üzerindeki kontrolünü, demokratik iktidarlar üzerindeki kontrolünü sağlayan bir araç olarak değer kazanıyor. 12 Mart'a giden yolda 9 Martçılar'ın, yani Madanoğlu cuntasının, 27 Mayıs modeliyle gerçekleştirmeye çalıştıkları darbe, Özel Harp operasyonu ile engelleniyor. 70'li yıllarda Özel Harp Dairesi, yükselen şiddeti kontrol etmek, büyük ölçüde de tırmandırmak görevini görüyor. En sonunda da 12 Eylül'e giden yolun taşları da büyük ölçüde bu örgüt tarafından döşeniyor. Akla, mantığa, sağduyuya aykırı bir şey. Biz bunun içinde yaşadığımız için, alıştığımız için, bize normal geliyor. Elinde silah olanlara, elinde silah var diye yönetme hakkını verirseniz, bunun adı nedir? Bir kere Orman kanunu gibi bir şey.
Darbe, medeni toplum olmayı reddetmektir
Medeni bir toplum olmayı reddetmek demek. İnsani bir düzen içinde yaşamayı reddetmek demek. Güçlü olanın haklı olduğu, hukukun hiç olmadığı, elinde silah tutanların ülkeyi yönetme hakkına sahip olduğu, bunun da toplum tarafından meşru kabul edildiği bir düzen. İnsan doğasına aykırı bir şey. Hukuk dediğimiz şeye daha baştan sahip olmayı reddetmek gibi bir şey. Bütün bu anlayışı Özel Harp ile birleştirdiğiniz zaman buradan şu sonuç çıkıyor: Elinde silahı bulunduranların iktidarını, iktidar hakkını meşrulaştırmak için bu tür araçların kullanılması gerekiyor. Nedir bu araç? İşte Ergenekon'a giriş gibi. Her yanımızın düşmanlarla sarılı olduğu, her yandan bir tehdidin bizi yok etmek üzere beklediği, böyle bir tehdit ve tehlike karşısında Bekir Sami Bey'in söylediği gibi ancak hukuku iptal ederek, hukuka uyma mecburiyetini ortadan kaldırarak, lağvederek, kısaca o 27 Mayıs'ın kurduğu düzeni Kurtuluş Savaşı ile birleştirip, Ergenekon efsanesi ile buna mitolojik bir derinlik kazandırıp, sistematik hale gelen şiddeti temellendirmek, halk nezdinde bunun meşruiyetini sağlamak için Özel Harp türü örgütler vasıtası ile tıpkı İtalya'da gibi bir yapılanma ortaya çıkarıyorsunuz.
Ergenekon bir örgüt değil, terörü de kullanan bir düzen denemesi
Aslında Ergenekon bir örgüt değil bu anlamda, Ergenekon bir düzen. Tüm bu unsurlar yan yana geldiği zaman ortaya bir düzen çıkıyor. Bu düzen o vesayet düzenini kalıcı hale getiren bir şey. Bütün detaylarıyla çok yakından bildiğiniz bir terör örgütü şeklinde ortaya çıkan, en son silahlarıyla Alevi önderlerine suikast düzenleyip, Ermeni önderlerine suikast düzenleyip, sonra buna karşılık başkalarına suikastler düzenleyip, 'Asker gelse de şu işleri düzeltse' mantığını çıkarmaya çalışan bir örgüt mantığı ile karşı karşıyayız. Elindeki araçları iktidarı ele geçirmek üzere kullanan bir terör örgütü. Elindeki araçları devlet içinden temin eden bir terör örgütü. Bu ülkenin korunması için, bu ülkenin hukuk kuralları içinde ülkeyi koruması için, para verilen, yetki verilen bir kurumun içerisinden bir örgüt çıkıyor.
Bu örgüt o imkânları, o makamı iktidarı ele geçirmek, birilerine iktidar dayanağı sağlamak için çalışıyor. Bunun için halkı kamplara boğuyor, suikastler düzenliyor, kargaşa doğuruyor. Şimdi, başından itibaren, Ergenekon'un ortaya çıktığından beri, kişiler ve onun etrafından oluşmuş bir örgüt, örgüt şeması, bunlar ayrı bir şey. Ancak bunu bekleyen bir ideoloji var, bunu bekleyen bir tarih var. Efsaneler var. Bunların teşhir edilmesinin, üzerine gidilmesinin çok önemli olduğunu düşündüm. 27 Mayıs ile Ergenekon arasında bir bağ kurmadan, Soğuk Savaş dönemi ideolojisi ve araçları ile bugün arasında bir ilişki kurmadan, Ergenekon'u tam olarak anlamak mümkün değil. Bu örgüt bu çözülmedikçe devam eder, üzerine güçlü şekilde gidilmedikçe devam eder.
Genelkurmay Başkanı af hakkında konuşursa, hiçbir şey değişmez
Gazeteci soruyor Genelkurmay Başkanı'na soruyor: Af çıkacak mı PKK ile ilgili? Genelkurmay Başkanı, 'Affı düşünmüyoruz.' diyor. Bir Genelkurmay Başkanı'nın bunu söyleyebildiği bir ülkede süreç normal gitmiyor demektir. Bunun anormal olmadığını hissetmemiz, hissettirmemiz gerekir. Yoksa bu Ergenekon'un arkasında bu zengin dünya var oldukça Ergenekon'un bitirilmesi mümkün değil.Bu sefer kurumsal bir destek yok. 27 Mayıs'a bu yüzden çok benziyor. 12 Eylül'deki gibi hiyerarşiye bağlı bir yapı görünmüyor. Tümüyle bir çete söz konusu. 38 tane subayın başardığı işleri de bildikleri için kendilerine güveniyorlar. 1960 model bir araba düşünün bir de 2009 model bir araba. Bir de 28 Şubat tecrübesi var, başarısız bir tecrübe. Kurumsal olarak Genelkurmay Başkanı'na bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı diye bir komutanlık var. Korgeneral tarafından yönetilen Korgenerallik düzeyinde bir kurum. Bu kurum yüksek nitelikli askerler yetiştiriyor, bordo bereliler diye bilinen askerler. Kuzey Irak'a gidenler, operasyona gidenler vesaire hep bunlar. Sayılarının çok olduğu da belli. Bunun içinde de bir daire, bir Albay tarafından yönetilen Özel Harp Dairesi var. Psikolojik Harekat Dairesi bunun içindedir mesela. Bu birim gerilla savaşı, Türkiye'ye yönelik bir gerilla savaşına karşılık vermek üzere kurulmuş bir birim.
Yanlış çeviri yüzünden Türkiye'de Özel Kuvvetler Kuruldu
NATO konsepti içinde bir yapılanma bu da. Türkiye'de Amerikalıların NATO kurulduktan sonra yazdıkları bir yönergenin yanlış tercüme edilmesinin sonucu oluşmuş bir şey olduğunu söylemişti Avni Özgürel.
Yani bizim 1960'lı,1970'li yıllarda yaşadığımız her şeyin bir tercüme hatası olduğunu iddia etmişti. Bu yanlış tercüme sonucunda, ülke dışına operasyon yapmak gerekirken, ülke içine operasyon yapıldığını söylüyor. 2006 yılının 6 Şubat'ında Genelkurmay'ın bir basın açıklaması var, Özel Harekat Dairesi ile ilgili. İçerisinde Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı, Kontrgerilla lafızlarının geçtiği bir açıklama. Derin devlet ile giriyor, Özel Kuvvetler ile devam ediyor, Özel Harp Dairesi ile biten bir metin. Okusanız, bu kadar tutarsız bir metin olamaz. Önce Özel Harp Dairesi'ni reddediyor, sonra kabul ediyor. NATO standartlarında kurulmuştur, Bakanlar Kurulu kararı vardır bu konuda diyor o açıklamada. Bu örgüte karşı çıkmanın Türkiye'nin savunma refleksine zarar vereceğiniz söylüyor sonra. Soğuk Savaş bitti, haberin yok mu diye sorsanız verilecek bir yanıt yok. Soğuk Savaş sonrasında bir PKK ile mücadele ederken bir de siyaset tanzim ederken kullanılmak üzere varlığı sürdürüldü. BÇG denilen örgüt de işte bu dairenin içerisinde çalışıyor. Resmi olarak Genelkurmay'da yazılı hiçbir belge yok BÇG ile ilgili.Ancak bu örgütün yönettiği bir dönem yaşadı ama Türkiye.
Ergenekon'da sona gelinmedi ama artık geri dönüşü de mümkün değil
Ben sona gelindiğini düşünmüyorum ama geri dönülemez noktaya geldiğini düşünüyorum. Artık bunu geriye saramaz kimse. Artık Türkiye'de Zir Vadisi'nde çıkan silahların açıklanması lazım. Üstü kapatılamayacak, yok sayılamayacak noktada, kamuoyuna mal oldu. Bunlara mantıklı açıklamalar getirilmeli. Her şeyi kendi bağımsız dünyasında değerlendirirseniz, birçok hususun geleceğini görmemiz zorlaşıyor. Bir ceza davasının sonucuna ulaşması, sorumluların ceza alması gibi bir beklentimiz var. Diğer taraftan Türkiye'nin daha demokratikleşmesi lazım. Hukuk devleti normlarının yerleşmesi lazım. 27 Mayıs düzeninin alaşağı edilmesi lazım. Türkiye'de sistemin içinden Ergenekon'un temizlenmesi ancak bu yolla olacaktır. İtalya'daki Gladyo ile kıyaslanıyor bu yapı. İtalya'da bu işi sadece yargı yapmamıştı. Soruşturmalar açılmış, bakanlar, başbakanlar tutuklandı. Şimdi Türkiye'de Özel Harp Dairesi suç işliyor mu? İşlemiyor mu? Asker her şeyi kayıt altında tutar, bürokratik bir yapıdır, kayıt altında tutması gerekir sorumluluğu açısından. O kadar silah var, mühimmat var.
Özel Harekat, Genelkurmay ve Jandarma İstihbarat'ın Arşivlerine Girilmeli
Öyleyse girin Özel Harekat Dairesi'nin arşivine, girin Genelkurmay İstihbarat'ın arşivine, girin Jandarma İstihbarat'ın arşivine, bakalım neler çıkacak? İtalya'da Gladyo ile ilgili en önemli bilgiler İtalya Silahlı Kuvvetleri'nin arşivinde çıkmıştı. Konunun böyle bir aşamaya gelmesi lazım. Buradan da iki sonuç çıkar. Birincisinde mevcut suçlular ortaya çıkarılır, yargılanır, ceza alır. İkincisinde Ergenekon tümüyle tasfiye edilir, ortadan kaldırılır.Şu an birinci sonucun devam ettiği görülüyor. Şu an sağını solunu, göze batan yerlerini budamak şeklinde görünüyor.
Ergenekon yapılanmasının benzerleri Avrupa'da da var
Ergenekon adı Türk kontrgerillasının adı. İtalya'da neden Gladyo deniliyor? Fransa'da neden Rüzgar Gülü deniliyor? Yunanistan'da neden Koyun Postu deniliyor? Almanya'da neden Germen Harekatı deniliyor? Herkes kendi tarihinden bir isim alıyor. Bizimkiler de Ergenekon'u almışlar.
Ergenekon'un lobi kanadı halen varlığını muhafaza ediyor
Ergenekon'un iki kısmı var. Bir operasyon birimi var. Elinde silah tutanların oluşturduğu kısmı. Terör diyoruz, bir de terör denildiğinde unutuyoruz. Terör, siyasi amaçlı cinayet işlemektir. Niçin cinayet işliyorlar? Siyasi hedeflerine ulaşmak için. Ama bunlar akıl değil. Şiddet eylemlerinin emir ve talimatını verenleri birbirinden ayırmak lazım. Bu daireler kesişir. Bir diğer kısmında da Mason Locaları gibi, Encümen-i Daniş gibi lobi faaliyetleri yaparlar. Legal, meşru siyasi operasyonları yürütürler. Gidip medya patronları ile konuşurlar, yurtdışından bir araştırma enstitüsüne bir beyanat patlattırırlar, Binnaz Toprak'a bir araştırma yaptırıp mahalle baskısını anlattırırlar. Bunların hepsi yürütülen psikolojik harekatın bir parçasını oluşturuyor. Ancak bu lobilerde kendisini korumak isterler. Şiddet ile uzaktan yakından alakası yok gibi bir görüntü çizerler.
Ergenekon'un Türk Gladyosu olduğunu herkes biliyor, Savcı'nın iddiası da bu yönde
Hukuki olarak isimlendireceğimiz şey Savcı'nın yürüttüğü mantık. Diyor ki Savcı, Ümraniye'de ele geçen bombalar ele geçirildi. Bunu soruşturduk, şu noktaya geldik. Bilgiler elimize geldi, araştırdık, karşımıza böyle bir yapı çıktı delillerden ortaya çıkınca. NATO'nun kurdurduğu Özel Hareket Dairesi'nin yoldan çıkmış şeklidir deniliyor iddianamede. Örneğin, Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın antetli kağıdını kullandığı belirtiliyor Ergenekon'un iddianamede. Türk gladyosunun adının Ergenekon olduğunu da zaten herkes biliyordu neredeyse.
Devlet ya çok beceriksiz ya da katliamın faili
1 Mayıs 1977'de 33 kişi öldürüldü Taksim'de. Burada iki ihtimal var. Birincisi, bizim devletimiz o kadar beceriksiz bir devlet ki çatılardan ateş eden, alenen katliam yapan failleri yakalayamıyor. İkincisi de bu katliamı bizzat devlet yapıyor. İnsan böyle bir mukayese ile bakıyor hadiseye. Ogün Samast'ın Hrant Dink'i öldürmesinin planlı bir cinayet olduğu ortaya çıktı. Sonra da statlarda 'Hepimiz Ogün Samast'ız' demeye başladı insanlar. Bir başka örnek Mersin'de şu bayrak yakma hadisesi. Çıktı ortaya onu kimin yaptığı. Ondan sonrada bayrakları kapan sokağa fırladı. Hiçbirisi bu örgütlerin bir parçası değil. Herkes gönüllü olarak katılıyor bu sürece. Ama şartlar oluşturuluyor burada. Güngören'e bomba koyuyorsanız, arkasında muhakkak derin bir akıl vardır, mutfak çalışması vardır.
Ergenekon, ABD'nin soruşturmayı desteklemesinden korkuyor
Ergenekon soruşturmasının arkasında Amerikalıların olması ihtimali Ergenekoncuları çok korkutuyor. İşte Kemal Gürüz, 'Ben Amerikancıyım' diyor. Ancak ortada Amerika'nın Avrasyacılar gibi bir gruba karşı koyduğunu düşünmüyorum. Çünkü Türkiye'nin öyle Avrasyacılık diye bir seçeneği de yok zaten.
Kaynak: Analitik Bakış