Edebiyat Çay İçirir
Türk Şiirde Konusunda Çay Olan Şiirler.
Edebiyatımızda konusunda çay olan en güzel şiirler:
1.
gitmişti makama arz-ı hâl için,
'bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
bir azar yedi ki oldu o biçim...
'şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
bir baktı konağa alttan yukarı,
'vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
çekti ayakları kahveye vardı,
açtı tabakasın, sigara sardı.
daldı.. neden sonra garsonu gördü,
'çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
içmedi, masada unuttu çayı;
kalktı ki garsona vere parayı,
uzattı çakmağı ve sigarayı,
'say' dedi, yutkundu, eğdi başını.
döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,
sandım can evime döktüler ateş.
sordum: 'memleketin neresi gardaş? '
'köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
ağzına küfürler doldu zehirden;
salladı dilini... vazgeçti birden,
'oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
2.
çay olmasa da bardağı var.
çay bardağında
bırakılan dudak payı
kadar bile
uzak kalamam
gözlerine
yakın olsun isterim
ellerime ellerin
yanındaki beton binaya
yaslanması gibi
köhne bir evin
seni bir çivi
gibi çaktım
çünkü beynime
ve toplayıp
bütün kerpetenleri
attım denize
sunay akın
3.
geçici ayrılık benimkisi
ilkyaz çiçeğine gebeyim
ağıtlar yakmayın adıma
ben ölmedim ölmeyeceğim
sıcak saklayın gecelerimi
karlar altından çıkıp geleceğim
düşlerinizin ateşinden
ilık bir rüzgar gibi eseceğim
demlice bir çay koyun üstüne
aç çocuk gibi besleyin sobayı
nasıl tütüyorsanız gözlerimde
oylece tütsün buharı
uzunca serin yatağımı
boyunca uzansın ayağım
el aman deyince gece
usulca kıvrılır yatarım
can canım canlarım
hazır mı koynunuzdaki yerim?
gün olur gecikmiş çocuk gibi
bağıra çağıra gelirim
Nevzat çelik
4.
çayın rengi ne kadar güzel,
sabah sabah,
açık havada!
hava ne kadar güzel!
oğlan çocuk ne kadar güzel!
çay ne kadar güzel!
bu şehirde yağmur altında dolaşılır
limandaki mavnalara bakıp
şarkılar mırıldanılır geceleri.
bu şehrin sokakları çoktur,
binlerce insan gelir gider sokaklarında..
her akşam çayımı getiren
ve bir beyaz rus olmasına rağmen
hoşuma giden garson kadın bu şehirdedir.
bu şehirdedir ....
orhan veli.
5.
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta! Baba katiliyle baban bir safta! Bir de, geri adam, boynunda yafta... Halimi düşünüp yanma Mehmed'im! Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim! Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli, Kırmızı tuğlalar altı köşeli. Bu yol da tutuktur hapse düşeli... Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak. Ne ayak dayanır buna, ne tırnak! Bir âlem ki, gökler boru içinde! Akıl, olmazların zoru içinde. Üstüste sorular soru içinde: Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu? Buradan insan mı çıkar, tabut mu? Bir idamlık Ali vardı, asıldı; Kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; Bahçeye diktiği üç beş karanfil... Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'! Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat... Beni Allah tutmuş, kim eder azat? Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem... Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem! Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil; Sayım var, maltada hizaya dizil! Tek yekûn içinde yazıl ve çizil! İnsanlar zindanda birer kemmiyet; Urbalarla kemik, mintanlarla et. Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat; Zift dolu gözlerde karanlık kat kat... Yalnız seccâdemin yününde şefkat; Beni kimsecikler okşamaz mâdem; Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem! Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan! Dakika düşelim, senelik paydan! Zindanda dakika farksızdır aydan. Karıştır çayını zaman erisin; Köpük köpük, duman duman erisin! Peykeler, duvara mıhlı peykeler; Duvarda, başlardan, yağlı lekeler, Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler... Duvar, katil duvar, yolumu biçtin! Kanla dolu sünger... Beynimi içtin! Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar; Tek nokta seçemez dünyadan nazar. Yerinde mi acep, ölü ve mezar? Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz? Güneşe göç var da, kalan biz miyiz? Ses demir, su demir ve ekmek demir... İstersen demirde muhali kemir, Ne gelir ki elden, kader bu, emir... Garip pencerecik, küçük, daracık; Dünyaya kapalı, Allaha açık. Dua, dua, eller karıncalanmış; Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış. Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış... Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu; İplik ki, incecik, örer boşluğu. Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş; Karanlığında nur, yeniden doğuş... Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş! Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin! Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! (1961) |
Necip Fazıl Kısakürek |
6.
türk milleti için çay o kadar önemlidir ki, şiiri geçtim türküsü bile vardır. azerbaycanlı soydaşlarımıza selam olsun.
kimin ağrıyır canı
bol çay içsin mercanı
min bir derdin dermanı (çay çay çay)
armudu istekanda çay
üreğimiz yananda çay
dadlısan adlısan (çay çay çay)
etirlisen dadlısan (çay çay çay)
herkese gelse gonah
lâzım değil soruşmah
gelsin yemehten gabah (çay çay çay)
armudü istekanda çay
üreğimiz yananda çay
dadlısan adlısan (çay çay çay)
etirlisen dadlısan (çay çay çay)
gışın garlı çağında
yayda gün gabağında
gezirler sorağında (çay çay çay)
armudü istekanda çay
üreğimiz yananda çay
dadlısan adlısan (çay çay çay)
etirlisen dadlısan (çay çay çay)
a gülüm ey
adın gezir elleri
kimin yohtur haberi
goy çay içsin mermeri (çay çay çay)
armudü istekanda çay
üreğimiz yananda çay
dadlısan adlısan (çay çay çay)
etirlisen dadlısan (çay çay çay)
6.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.