Ecevitlerin kavgası Ergenekon'da
Bülent ve Rahşan Ecevit 2003'de bir röportaj esnasında kameralar önünde tartımaya başladılar. İşte bu tartışma Ergenekon davasına girdi. Konusu ise Haberal...
Can Dündar - Milliyet Gazetesi...
2003’te, Karaoğlan Belgeseli için röportaj yaptığımız Bülent ve Rahşan Ecevit kamera önünde tartışmaya başladılar. O tartışma belgeselde yer almadı. Ancak “Ecevit ve Gizli Arşivi” adlı kitapta yayımladık. Mehmet Haberal’ın avukatları bunu mahkemeye delil olarak sundular. İşte o tartışma:
Önceki gün 2. Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, Bülent Ecevit’in, eşi Rahşan Ecevit’le birlikte “Karaoğlan Belgeseli“ için verdiği röportajın video kaydının CNN Türk’ten istenmesine karar verdi.
Röportajın getirtilip mahkemede izlenmesini isteyenler, sanık Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın avukatlarıydı.
Mahkemeye getirtilmesi istenen röportajı yapan ise bizdik:
Rıdvan Akar ve ben...
İş göremez raporu
Röportajın mahkeme için önemine değinmeden, kısaca “hastalık tartışması”nı hatırlatmakta yarar var.
2002 yılı Mayıs ayında Bülent Ecevit, Prof. Mehmet Haberal‘a ait Başkent Hastanesi’nde tedavi görmüştü.
Daha doğrusu, tedavi için gittiği hastanede geçirdiği 11 günün sonunda durumu kötüleşmişti.
Bunun üzerine Rahşan Ecevit’in ısrarıyla tedavisi tamamlanmadan hastaneden çıkarılmış, eve götürülmüş, evde kısa sürede toparlandığı söylenmişti.
Ecevit, o günden sonra Prof. Haberal’la randevusuna gitmemişti. Bunun nedenini dönemin DSP Grup Başkanvekili Emrehan Halıcı şöyle açıklamıştı:
“O randevuya gitseydi, kendisine ‘çürük’ veya ‘iş göremez’ raporu verilecek ve Başbakanlıktan düşürülecekti.”
O dönem Ecevit’in koruma amirliğini yapan DSP İzmir Milletvekili Recai Birgün de aynı görüşteydi:
“Dünyada tedaviyi kesip de ayağa kalkan tek insan Ecevit’ti. O gün yaşananlara, 57. Hükümet’in düşürülmesi operasyonun bir parçası olarak baktık. Bu operasyonun bir ayağı da Ecevit’in devre dışı bırakılmasıydı.“
“Ergenekon’un komplosu” mu?
Rahşan Hanım başta olmak üzere Ecevit’in yakın çevresi, Hüsamettin Özkan’ın imzasını taşıdığına inandıkları bu operasyonun “Ecevit’in devre dışı bırakılması”yla ilgili bölümünü Özkan’ın yakın dostu Prof. Haberal’ın üstlendiği kanısındaydı.
Kimine göre Amerika, Irak operasyonuna direnen Ecevit’i bu yolla bertaraf etmeye çalışıyordu.
Kimine göre ise “Ergenekon”, bazı komutanların desteği ve Prof. Haberal’ın katkısıyla Ecevit’i devirip Özkan’ı başbakanlığa hazırlıyordu.
Komplo teorileri böyle iddialı olduğu için de Ecevit’lerin görüşü önem taşıyordu.
Ecevitlerin tartışması
Rıdvan Akar’la birlikte hazırladığımız “Karaoğlan Belgeseli” için 2003’te Bülent ve Rahşan Ecevit’le günlerce süren uzun bir röportaj yaptık.
Bu röportajda tabii hastalık konusu da gündeme geldi.
Ancak konuyu açınca, bunun aile içinde hala kanayan bir yara olduğunu fark ettik. Haberal ve Özkan’ı sorunca Bülent-Rahşan Ecevit çifti, kendilerinden beklenmedik bir şekilde kamera önünde tartışmaya başladılar.
Rıdvan’la bu tartışmayı bir süre müdahil olmadan izledik.
Bülent Ecevit’in (sanılanın aksine) eşi karşısında daha sert ve dominant bir tavrı olduğunu fark ettik.
Belgeseli montajlarken de, hayli uzun süren bu tartışmanın Ecevit’in tüm hayatını konu alan bir yapımda yer almasının doğru olmayacağına karar verdik.
Ancak tartışmanın ayrıntılarını, daha sonra “Karaoğlan’ın belgeleri”ne de yer verdiğimiz “Ecevit ve Gizli Arşivi” adlı kitapta (İmge, 2008) yayımladık.
O kitaptaki tartışma, Prof. Haberal’ın avukatlarının dikkatini çekmiş olacak ki, Ecevit ve eşinin sözlerini mahkemeye delil olarak sundular.
Haberal’ın avukatı Köksal Bayraktar, müvekkiline sorulan soruların büyük kısmının Ecevit’in tedavi süreciyle ilgili olduğunu hatırlatarak mahkemenin bu röportajın ham bantlarını istetip izlemesini istedi.
İşte o tartışma, mahkeme dosyasından önce Milliyet’te...
Bülent ve Rahşan Ecevit Eymir’de...
BÜLENT BEY’İ KIZDIRAN YAZI
RIDVAN AKAR: Emin Çölaşan’ın yazısı için yorumunuz nedir?
BÜLENT ECEVİT: Çok çirkin bir yazı idi tabii... Rahşan haklı olarak tepkisini söyledi ve tabii üniversite hastaneden verilen, dışarı sızdırılan birtakım şeyler, söylentiler, iddialar; o da ayrıca çirkindi. Kimler yaptı, kimler yapmadı bilemiyorum tabii. Neyse ama, biraz fazla bu konu üzerinde durduk.
CAN DÜNDAR: Şunun için durduk üzerinde: Yani gerçekten kamuoyunda artık sizin başbakanlık yapamayacağınız yönünde bir inanç oluşturulmaya çalışılıyordu.
RAHŞAN ECEVİT: Evet o inanç oluşturulmaya çalışılıyordu.
CAN DÜNDAR: Orada belli ki inisiyatif size geçti, bir şekilde kamuoyunu kim oluşturuyorsa ona ‘Dur’ dediniz ve kalktınız. O günden beri de hiç (tedavi) yaptırmadınız gördüğümüz üzere..
RAHŞAN ECEVİT: Evet...
RIDVAN AKAR: Yani bardağın taştığı bir yer mi vardı?
BÜLENT ECEVİT: Şimdi efendim, seçim geliyor, ben yatakta kalacağım; bunu içime sindirmem mümkün değildi yani... Gerçekten yataklık hasta olsaydım, çaresiz katlanırdım ama...
CAN DÜNDAR: Fakat bir yandan hepimizin yüreğini ağzına getiren bir sahne yaşandı hastane önünde merdivenden inerken... Gerçekten bir düşme tehlikesi atlattınız ve doktorlar ‘Çıkmamalıydı hastaneden’ dediler.
RAHŞAN ECEVİT: Evet ama o bu şeyle ilgili değildi. Belki iyi göremedi filan... Yani herkes bir merdivende sendeleyebilir.
TARTIŞMANIN TAM METNİ
Rahşan, bu konuyu kapatalım lütfen!
Bülent! dedikodu yapayım ister misin?
RIDVAN AKAR: Hastalığınız süreci... Herhalde özel hayatınıza ilk defa bu kadar doğrudan bir müdahale oldu ve bu kadar çok şey yazıldı, çizildi. Sizin de çok üzüldüğünüzü biliyorum. Siz hastaydınız. Bunu kamuoyunun değerlendiriş tarzı üzerine değişik yazılar çıktı.
BÜLENT ECEVİT: Bu, kişiden kişiye değişiyordu. Medyadan çok insafsızca, zalimce yaklaşanlar da vardı; daha anlayışlı yaklaşanlar da vardı. Koalisyon ortaklarımız çok anlayışlı idi.
RAHŞAN ECEVİT (araya giriyor): Ama biraz da ‘Medya birisinin elinde’ diyorlardı. Onun da yazdırdıkları vardı tabii... Özür dileyerek...
BÜLENT ECEVİT (eşini uyarıyor): Rahşan!
RAHŞAN ECEVİT: Özür diledim. Özür diledim.
TARTIŞILAN HASTANE SEÇİMİ
CAN DÜNDAR: Nasıl başladı hastalık Rahşan Hanım?
RAHŞAN ECEVİT: Yani hastadır; herkes hasta olur. O da normal, herkes gibi hasta oldu. Ama hasta olduğu anda bindirdiler.
CAN DÜNDAR: Bu hastane ve doktor tercihi sonradan çok tartışıldı. O hastaneye ve o doktora nasıl karar verdiniz?
BÜLENT ECEVİT: Şimdi efendim bir kere hastaneden bir şikâyetim yok. Birtakım spekülasyonlar çıktı, onlar da en azından abartıldı. Genel Merkez’in hemen yanı başındadır biliyorsunuz Başkent Üniversitesi Hastanesi... Genellikle bir ivedi sorunumuz olduğu vakit ona başvururuz veya partililer oraya başvururlar. Benim de öyle ani bir şey bastırdı.
'7 AY YATSA SİYASİ HAYATI BİTERDİ'
RAHŞAN ECEVİT: Şimdi orada merak edilen konu, Ecevit’e yanlış tedavi mi yaptılar? Hayır! Ecevit’e orada yanlış tedavi yapmadılar. Sadece orada bazı kimseler Bülent’e çok aylara yayılan bir dinlenme gereksinimi telkin ettiler. Bu demek oluyordu ki en aşağı böyle 7-8 ay dümdüz yatacak.
BÜLENT ECEVİT: O kadar büyük bir şey değil.
RAHŞAN ECEVİT: Öyle... Öyle dediler.
BÜLENT ECEVİT: Dediler...
RAHŞAN ECEVİT: Dediler... dur şimdi işte söylüyorum... Dediler... Ve bu da demek oluyordu ki, bir partinin genel başkanı 7 ay yatacak ise onun siyasi hayatı biter.
BÜLENT ECEVİT: 7 ay sürecek gibi bir şey söylenmedi bana.
RAHŞAN ECEVİT: Söylendi Bülent...
BÜLENT ECEVİT: Hayır söylemediler. Aksine işte ‘Şu tarihten 11 gün sonra gel, durumuna yeniden bakalım. İyi gidiyor, iyileşiyorsun. O durum nasıl, 11 gün sonra yeniden gel...’
RAHŞAN ECEVİT: Hayır öyle olmadı o... Bir kere daha muayene etmek istediler; o ayrı... Ama onun dışında bu şekilde bir telkin yapıldı ve biz de bu telkine ayak uydur-madık.
4 Mayıs 2002’de hastaneye yatan Bülent Ecevit 17 Mayıs’ta taburcu olmuş, Ecevitleri Haberal uğurlamıştı.
'DEDİKODU YAPAYIM İSTEMEZSİN'
BÜLENT ECEVİT: Hayır bana o şekilde ‘7-8 ay yatakta kalacaksın’ denmedi.
RAHŞAN ECEVİT: Tabi sen onu işte... Neyse...
BÜLENT ECEVİT: Ve dediğim gibi işte, ‘Şu tarihte yeniden gel...’
RAHŞAN ECEVİT: ‘Yeniden gel’ dendi evet.
BÜLENT ECEVİT: ‘Durumuna bakalım’ dedi ve genellikle durumumun hızla iyileşmekte olduğunu söyledi. Onun dışında öyle 7 ay, 8 ay gibi bir şey söz konusu olmadı.
RAHŞAN ECEVİT: Evet söylendi ve öyle söylendiği için biz çok bunaldık.
BÜLENT ECEVİT: Kim söyledi?
RAHŞAN ECEVİT: İşte şimdi burada dedikodu yapayım ister misin? İstemezsin tabii...
BÜLENT ECEVİT: Rahşan, bu konuyu kapatalım.
RAHŞAN ECEVİT: Kapatalım Bülent... Ben de kapatıyorum. Ama sana böyle bir telkinde bulundular.
BÜLENT ECEVİT: Kim bulundu?
RAHŞAN ECEVİT: Söylemek istemiyorum şimdi...
BÜLENT BEY'İN KIZDIĞI AN
BÜLENT ECEVİT: Ama şimdi Rahşan... ‘İyi gidiyor’ dendi; o yürümeye, rahat yürümeye...
RAHŞAN ECEVİT: Tamam işte, ‘Sen iyisin’ dendi; ‘İyi gidiyor’ dendi.
BÜLENT ECEVİT: Tamam...
RAHŞAN ECEVİT: Ama ‘Böyle bir şey de yap’ dendi.
RIDVAN AKAR: Doktor değil miydi onu söyleyen?
BÜLENT ECEVİT: Hayır, öyle 7 ay-8 ay denmedi.
RAHŞAN ECEVİT: Dendi Bülent ve biz onun üzerine vazgeçtik.
BÜLENT ECEVİT: Hayır onun üzerine vazgeçmedik.
RAHŞAN ECEVİT: Ve sen yataktan kalktın ve harekete geçtin. Bu biraz ‘Cumhurbaşkanı kitabı kime fırlattı’ tartışmasına benzedi, neyse...
BÜLENT ECEVİT (kızarak) : Rahşan lütfen... lütfen....
RAHŞAN ECEVİT: Tamam. İşte, peki bu kadar söyledim. Fazla da bir şey söylemedim.
BÜLENT ECEVİT: Daha ne söyleyeceksin?
'ARAMIZI AÇACAKSINIZ'
CAN DÜNDAR: Tabii basına yansıyan kısmı, bunun bir komplo olduğu ve hastanenin de bir şekilde bu işe karıştığı... Yani bilerek ya da bilmeyerek, haber sızdırarak Ecevit’i iktidardan devirme hedefinin hastalıkla birleştiği gibi bir izlenim kamuoyuna yansıdı.
RAHŞAN ECEVİT: Tamam, siz bunu bana bakarak söylüyorsunuz, ama aramızı açacaksınız onun için...
CAN DÜNDAR: Katiyen öyle bir niyetimiz yok. Siz örnek aldığımız bir çiftsiniz bizim...
RIDVAN AKAR: Peki efendim kaburganızda kırık ve bunun 12 gün sonra tespit edilmiş olması gibi bir şey söz konusu muydu?
RAHŞAN ECEVİT: Şimdi o bir ara bir düştüydü. Düşünce gerçekten kaburgası kırılmış, ama biz öyle bir şeyi fark etmedik. Daha sonra, zaman içinde çıktı onun ağrısı... Ağrısı çıkınca o an gittik, röntgen çekildi ki, kırılmışmış. ‘Kaburga kemikleri kendi kendine iyi olur’ dediler ve hakikaten kendi kendine iyi oldu, bitti.
'YANLIŞ YORUMLANIR DİYE GİTMEDİM'
BÜLENT ECEVİT: Hayır benim ayrılışımın nedenini biliyorsun. O gazetecilerin... yine beni yanlış yakalayacaklar... Sonra evin önünde...
RAHŞAN ECEVİT: Hayır, sen hastaneye yine gitmedin; o ayrı, o ayrı... Ama bunu bize söylediler. Biz de onu yapmadık ve onun üzerine zaten ‘Ecevit hastaneyi bıraktı, iyi oldu’ dediler.
CAN DÜNDAR: Yani ‘yatması gerekiyor’ derken, kalkmasını siz mi söylediniz?
RAHŞAN ECEVİT: Evet, evet kalktı ve ayakta kaldı.
CAN DÜNDAR: Halbuki kamuoyu...
RAHŞAN ECEVİT: Yani orada yanlış bir tutum vardı.
RIDVAN AKAR: Grup toplantısına gittiniz galiba değil mi?
BÜLENT ECEVİT: Evet.
RAHŞAN ECEVİT: Oradan MGK’ya gittin galiba değil mi? Evet oradan da MGK’ya gittin.
CAN DÜNDAR: Yani doktorların sözünü dinlemediniz aslında?
RAHŞAN ECEVİT: Evet evet...
CAN DÜNDAR: O noktada ne oldu da siz vazgeçtiniz telkinden?
BÜLENT ECEVİT: Hayır efendim onlar, doktorlar 11 gün sonra mı ne, evde, ‘İyi, çok iyi gidiyor. 11 gün sonra gel. Yeniden muayene edelim, durumuna bakalım’ dediler. Ben onu göze almadım. Çünkü gazeteciler dışarıda sabah akşam bekliyorlardı. Oradakiler dürüst davranıyordu. Fakat o medyanın daha yetkili kesimi veya yazar-çizer kesimi, kim bilir yine neler diyecekler, nasıl ters yorumlayacaklar, her şey sağlığım bakımından düzelmişken yeniden birtakım yanlış yargılar yayılacak, diye gitmemeye karar verdim.
'DR. ZİLELİ SÖYLEDİ'
CAN DÜNDAR: Yanlış tedavi uygulandığı iddiası?
RAHŞAN ECEVİT: Hayır, orada hiçbir yanlış tedavi uygulanmadı.
CAN DÜNDAR: Tüm hastalık sürecinde yani hiç?..
RAHŞAN ECEVİT: Hayır, hiçbir yanlış tedavi uygulanmadı. Zaten hiçbir doktor onu yapamaz.
CAN DÜNDAR: Belki bilerek değildir, ama hani ihmal...
RAHŞAN ECEVİT: Hayır, hayır hiç öyle bir şey olmadı. Sadece dediğim gibi... ona da izin yok... ‘7 aylık telkin hikâyesi’... Neyse...
BÜLENT ECEVİT: İlk defa duyuyorum bu 7 aylık telkini...
RAHŞAN ECEVİT: Ama Bülent, öyle söyledi.
BÜLENT ECEVİT: Kim söyledi?
RAHŞAN ECEVİT: Zileli öyle söyledi... Öyle söyledi Bülent ve üstünde çok durdu onun ve o kadar üstünde durdu ki biz bunaldık ve ayağa kalktık.
Milliyet