Doktor kılığında MOSSAD ajanı
İsrail komandolarının katliam yaptığı Mavi Marmara gemisinde ve sonrasında yaşananları anlatan Sinan Albayrak, önemli açıklamalarda bulundu.
İsrail komandolarının katliam yaptığı Mavi Marmara gemisinde ve sonrasında yaşananları anlatan Sinan Albayrak, "Rachel Corrie de tankın altında ezileceğini düşünmüyordu. İsrail lehine yayın ve yorum yapanları, kurşun sıkıp öldürenleri değil de yardıma gidenleri eleştirenleri dinlerken hayretler içinde kaldım" dedi.
Orhan Turhan'ın haberi
Gazze'ye doğru yol alırken uluslararası sularda İsrail Donanması'nın "Shayetet 13" adlı öldürücü timi tarafından durdurulan ve 31 Mayıs gecesi 1'i Amerikan vatandaşı 8'i Türk 9 kişinin öldürüldüğü "Mavi Marmara"da bulunan oyuncu Sinan Albayrak, Türkiye'de İsrail lehine yapılan eleştirileri hayretler içinde dinlediğini, şaşırıp kaldığını söyledi. Sinan Albayrak, gemide ve sonrasında yaşanan ilginç gelişmeleri, Yeni Şafak'a değerlendirdi. Gazze'ye yapılan insani yardımda ortak dilin 'insanlık' olduğunu söyleyen Albayrak, bu ruhun gemide kendisini hissettirdiğini belirtti.
SEN KURŞUNA BAK
Televizyonda gemidekiler için yapılan yorumları 'hayretler içinde' izlediğini dile getiren Albayrak, Hürriyet ve Radikal gazeteleri yazarı Nuray Mert'in sözlerini anlamakta güçlük çektiğini ifade etti. Albayrak, "Nuray Mert, bana ithafen 'İsrail askerlerine maden suyu şişesi atarak eğlenmiş. Bu nasıl bir zihniyettir' gibi yorum yaptı. Bunu anlamak güç! Biz silahlara karşı şişe atıyoruz ve Nuray hanım, İsrail askerlerini eleştirmek yerine, bizim davranışlarımızı eleştiriyor. Niye ellerinde silah olmayan bizlere, silahla karşılık verildiğini sorgulamıyor? Bu ortak dili sağlamamızda en büyük etken de, orada Türkiye'nin içinde olduğu gibi yıkıcı ve yıpratıcı bir muhalefetin olmamasıydı" dedi.
İSRAİL PROPAGANDASI
"İsrail kaynaklı bir propagandanın, Türkiye'de İsrail askerlerini değil de kendilerini sorguladığına" dikkat çeken Albayrak şöyle devam etti:
"Diyorlar ki, 'İsrail'in böyle yapacağını bilmiyorlar mıydı?' Amerikalı eylemci Rachel Corrie de (16 Mart 2003) İsrail tankı altında ezildiğinde, askerlerin ilk yapacağı şeyin 'öldürmek' olduğundan habersizdi. Biz de böyle bir saldırının olacağına ihtimal vermiyorduk elbette. Greenpeace bir eyleme gittiğinde yanına bir donanma mı alıyor ya da her seferinde 'öldürüleceğiz mi' diyerek gidiyor? Onlar sivil eylem yaparken, kim ateş ediyor?"
HÜRRİYET, KİME YAYIN YAPIYOR?
Doğan Grubu'nun, yüzde 25 hisseyle büyük ortakları arasında yer aldığı Alman Axel Springer firmasının kurumsal tüzüğünde geçen, "Yahudiler ile Almanların uzlaşmaları teşvik edilecek, İsrail Devleti'nin hayati hakları desteklenecek" ifadesi sorulan Sinan Albayrak, şöyle konuştu:
"Gazze sınırlarına girerdik ya da giremezdik; ama biz daha girmeden avlandık. Bunun ötesinde insanların yorum yapma hakkı yok! O gemiye silahlı olarak binmiş olsaydık dahi İsrail'in bunu yapmaya hakkı yoktu. Ancak Türkiye'de olaya İsrail penceresinden bakanlar, kesinlikle birilerinin gözüne girmeye çalışıyor. Oturmuşlar yumruk atan eylemcinin yanlışını konuşuyorlar. Yahu azıcık vicdan, neden kurşun atanı görmüyorsunuz! Hürriyet'in ortaklığına bakın: 'İsrail aleyhine yönelik asla yayın yapılmayacak' maddesi yer alıyor. Hatırlanacağı gibi Doğan medyasının, İsrail'in Gazze saldırısında İsrail'i eleştirmemesi dikkat çekmişti. Gazze katliamı sırasında Doğan Holding'e ait gazete ve televizyonlardaki haberlerin çoğu, İsrail'in kendisini savunmak için saldırdığına dair bir tema üzerine kurulmuştu. Filistinlilerin katledilmesi görmezden gelinmişti. Mavi Marmara'daki yayın politikasında da aynı mantık sürmektedir, çok vahim."
Doktor kılığındaki MOSSAD ajanları
'İYİ Kİ ÖLDÜRDÜNÜZ' ALKIŞI: "Gemi yanaşırken yüzlerce İsrail askeri, Aşdod Limanı'nda arkadaşlarını karşılamak için bekliyordu. Herkes, onlarca kişinin öldüğünü düşünüyordu. Bizi getiren askerlerin büyük bir operasyon yaptığını düşünen askerler, gemiden inmeye başladığımızda arkadaşlarını alkışlamaya başladılar. Kanlı baskını 'çok iyi' bulmuşlardı."
BELLİ ETMEDİK, AMA BU BİR İŞKENCEYDİ: "Limanda kurulan çadırlara götürüldük. Psikolojik işkencenin bir parçası olarak klimaları son seviyeye çıkardılar, çok üşüdük. Ama biliyorduk ki, bu bir psikolojik işkenceydi, üşüdüğümüzü belli etmemeye çalışıyorduk."
SESLERİNDEN VE GÖZLERİNDEN TANIDIK: "İsrail'in bizi götürdüğü cezaevi İsrail'in en yeni cezaeviydi. İlk tutsakları da bizdik. Orda kalırken hücrelerin yanlarına sivil görünümlü gençler oturdu. Onlar her şey normalmiş gibi davranıyorlardı. Biri bir şeyler içiyor, diğeri yemek yiyordu. Baktığınızda sanki öylesine gelmişler, az sonra gidecekler gibiydiler. gemide bize saldıran kar maskeli askerlerden bazıları, biraz sonra aramızdan bir arkadaşı almak istedi. Onları ses tonları ve göz renklerinden tanıdık."
BAZILARIMIZI ALMAK İSTEDİLER: "Aramızdan bazılarını almak istediler. Lübnanlı bir gönüllünün yanına giden asker, 'Ses çıkarmadan bizimle gel' dedi. Ortak tepki koyduk, hiçbir arkadaşımızı almalarına izin vermedik. Bu kez başka bir yol denediler: Almak istediklerinin yemeklerine bir şeyler koymuşlar; çünkü o Lübnanlı fenalaştı. Sonra içeriye doktor kılığında beyaz önlüklü bir adam girdi. Yanımızdaki Yunan doktor, gelene 'Hangi semptomlar gösteriyor?' diye sorunca cevap veremedi. Numarayı çaktık, İsrail aramızdan tek bir kişiyi bile almayı başaramadı."
HER ŞEYLERİ YALAN: İsrail'in her şeyi yalandı. Hiçbir sözlerini tutmadılar. Her söylediklerinin altından başka bir şey çıktı. Gemideyken, sorgu odasında, cezaevinde söyledikleri. Aşdod'da sivil giyimli kişiler, 'Lütfen merak etmeyin, bazı işlemler sonrası sizleri serbest bırakacağız' deyip nazik davrandılar. 'Biz havaalanına gidiyoruz' sanırken kendimizi cezaevinde bulduk. 'Cezaevinde çok kısa kalacaksınız, problem çıkarmayın' dediler, az sonra terlik dağıtmaya başladılar. Eyvah dedim, uzun kalacağız. Elbiselerimizin üstüne tişört verdiler. Planları bozuldu, Türkiye'nin müthiş baskısıyla karşılaşınca hepimiz serbest kaldık.
FİLMİ ÇEKİLMELİ: "Bu olay her yönüyle dönüm noktasıdır. Mavi Marmara'da yaşananların muhteşem bir film olacağından eminim. Gazze'nin özgürlüğe kavuşacağı bir sonla tamamlanacak bu projenin, dünyada da büyük etki oluşturacağını düşünüyorum. Bu olay 'bir geminin İsrail aleyhine devletlerin başaramadığını başarması' anlamını taşıyor."
Önyargısı askeri utandırdı
Albayrak, bir İsrail askeriyle arasında geçen diyalogu ise şu sözlerle dile getirdi: "Bir asker vardı. Onu gemide de görmüştüm. Bana bakıyordu. Sorgu odasında sadece benim elimde kelepçe vardı. 'Neden kelepçemi çıkarmıyorsunuz' diye sordum, 'tehlikelisiniz' dedi. 'Beni sevmiyorsun, değil mi?' diye bir soru daha yönelttim. 'Hayır, sevmiyorum' dedi. Sonra o bana 'Sen beni seviyor musun?' diye sordu, 'evet' deyip ekledim: 'Hiç görmediğin bir kişiyi nasıl sevmiyorsun?' Boynunu büktü. Türkiye'ye hiç gelip gelmediğini sordum. 'Hayır' dedi. 'Gelirsen beni bul' dedim. Sözlerim İsrail askerini çok utandırmıştı. Benimle arkadaş olmak isteyip de bunu asla yapamayacakmış gibiydi."
Bana filmdeki adımla seslendi: Hey Nidarrr!
Sinan Albayrak, şu ilginç anekdotu da belirtmeden geçemedi: "Pasaportum okurken bir İsrail görevlisi beni tanıdı. Biliyorsunuz, daha önce Ortadoğu'da da birçok ülkede gösterilen 'Yersiz Yurtsuz' dizisinde Ferdi Tayfur'la birlikte oynamıştım. Dizinin Ortadoğu seslendirmelerinde benim adım 'Nidar'dı. Pasaporta bakan görevli beni tanıyınca alaycı bir ifadeyle, 'Nidarrr' diye seslendi. Sanki tatlı bir intikam hazzı yaşatmıştım ona."
Masumiyetine inandırılmış bir topluluk
İsrail askerlerinin Siyonist propagandalarla yetiştirildiğini söyleyen Albayrak, bir gardiyanla ilginç diyaloguna da şöyle paylaştı: "Gardiyan 'Ne işiniz var, niye bindiniz o gemiye' dedi. 'Yardım için, peki siz niye 16 kişiyi öldürdünüz?' diye sordum. Şaşırmıştı: 'İsrail askeri öyle şey yapmaz' cevabını verdi. Bu defa şaşıran bendim. Bu denli katil olup da masumiyetlerine bu kadar inandırılmış başka hiçbir orduyu bilmiyorum."
Yeni Şafak