Doğu Türkistan için bir şeyler yapın
İSTANBUL’da düzenlenen Doğu Türkistan Sempozyumu yurt içinden ve yurt dışından bir çok önemli ismi bir araya getirdi.
Aralarında İHH İnsani Yardım Vakfı’nın da bulunduğu İstanbul Barış Platformu tarafından düzenlenen Doğu Türkistan Sempozyumu Zeytinburnu Sanat ve Kültür Merkezi’nde başladı. Sempozyum Türkiye’deki Doğu Türkistanlıları bir araya getirdi. Yerel kıyafetleriyle sempozyuma katılan bazı Uygur kadınların, Doğu Türkistan’da katliamlarını anlatan fotoğraflara bakarken gözyaşı dökmesi dikkat çekti. Sempozyuma farklı ülkelerden gelen Doğu Türkistan kökenli akademisyenler katıldı.
Sempozyumun açılış konuşmasını İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım yaptı. Yıldırım, Doğu Türkistan’da yaşanan baskıları ve insan hakları ihlallerini dünyaya duyurmak için böyle bir sempozyum düzenlediklerini ifade etti. Yıldırım, “Biz Çin’in Doğu Türkistan’ın kapılarını dünyaya açmasını, aktivistlerin, sivil toplum kuruluşlarının, insan hakları kuruluşlarının bölgeye gidip durumu yerinde incelemesini istiyoruz. Doğu Türkistan’da bizim bilmediğimiz çok katliamlar, işkenceler yaşandı. Biz bunları artık bilmek istiyoruz. Buradaki insan hakları ihlalleri artık bitsin diyoruz. Müslüman Uygur Türklerinin insanca yaşamasını talep ediyoruz. Ve buradan BM’ye, İKT’ye ve Arap Birliği’ne çağrıda bulunuyoruz.
Doğu Türkistan için bir şeyler yapın. Çin yönetiminin bu konuda artık İslam dünyasıyla masaya oturup sorunu çözmesi lazım. Doğu Türkistan İslam dünyası için kanayan bir yaradır. Durum düzelmezse en büyük zararı Çin görecektir“ dedi.
AK Parti Konya Milletvekili Hüsnü Tuna, “60 yıldır baskı, katliam ve işkence Doğu Türkistan topraklarında hüküm sürüyor. Bense yaklaşık 35 yıldır bunu yakından takip ediyorum. Eğer burada süren insan hakları ihlalleri varsa bizlere büyük sorumluluk düşüyor. Batılı ülkelerin sessizliğini anlayabiliyoruz ama biz onlardan farklı bir şey yapmıyoruz. Tepkimizi ortaya koymuyoruz. Doğu Türkistan sorunu bütün uluslar arası platformlarda gündeme getirilmeli” dedi.
Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Erol Erdoğan ise “Çin’e karşı siyasi ve ekonomik kozlarımızı kullanarak Doğu Türkistan konusunda bir takım taleplerde bulunabiliriz” şeklinde konuştu.
Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Abdülhakim Han Tekli Makam da, “Çin İslam dünyası için koyun postuna bürünmüş bir kurttur. Çok büyük bir tehlikedir. Dünyanın sessiz kalması Çin’i yüreklendirecektir” dedi.
Daha sonra MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’ın yönettiği birinci oturum başladı.
Prof. Dr. Alimcan İnayet, tebliğinde Uygur Türklerinin her türlü baskıya ve insan hakları ihlallerine maruz kaldığını belirtti.
İnayet, Çin’in Uygurları azınlık konumuna düşürmek için bölgeye sürekli göçler gönderdiğini belirtti. İnayet, “Çin komünistleri Doğu Türkistan’a yoğun bir biçimde nüfus nakletmekle birlikte, Uygurcanın resmî dairelerde kullanılmasını kısıtlama, alfabe değiştirme, Çince eğitim, çift dilli eğitim, doğum yasağı, dinî ibadeti kısıtlama gibi dolaylı ve dolaysız çeşitli yöntemlere başvurdular“ dedi.
Doğu Türkistan’nın 1.644.000 km2lik yüz ölçümüyle Orta Asya’da Kazakistan’dan sonra en büyük ülke durumunda olduğunu ifade eden Prof. Dr. Alimcan İnayet, bölgenin doğal kaynaklar bakımından çok zengin olduğunu söyledi.
“Doğu Türkistan sözde de olsa özerk bir bölgedir. Ama özerklik hak ve yetkileri ağır biçimde çiğnenmektedir“ diyen İnayet, bu hak ihlallerini şöyle sıraladı:
“Çin’in bölgeye yönelik göçü teşvik politikası devam etmektedir. Bölgeye yerleştirilen Çinli göçmen, Doğu Türkistan’ın nüfus dengesini Türkler aleyhine bozmakla birlikte, çok ciddi sosyal sorunlara da yol açmaktadır.
İşkence ve idamlar devam ediyor
Işkence sistematik bir şekilde devam ediyor. Idam cezası daha çok siyasi sebeplerle veriliyor.
Doğum politikası
Bir taraftan yoğun göç devam ederken, diğer taraftan bölge halkına uygulanan doğum politikası tüm itirazlara rağmen acımasızca sürdürülmektedir. Uygurların sadece iki çocuk yapma hakları var. Kadınlar hamilelik için resmi izin almak zorundadırlar. Kota fazlası çocuk sahibi olan çiftlere ağır para cezaları veriliyor. Aileler erkek çocuk sahibi olmak için kürtaja başvuruyor.
Uygurca dili yasak
Çin yönetimi 1990’lı yıllara kadar uygulamada olan Uygurca eğitimi ortadan kaldırıp Çince eğitimi yürürlüğe koyarak Doğu Türkistan Türklerinin eğitim hak ve imkânlarını kısıtlamaktadır. Çin yönetimi her ne kadar Çince eğitim uygulamasıyla bölge halkının eğitim ve kültür seviyesini yükseltmeyi hedeflediğini ileri sürse de, asıl amacın asimilasyon sürecini hızlandırmak olduğu bellidir.
Ana dili kullanma, ana dilde eğitim, düşünce ve inanç özgürlüğü, üreme-çoğalma hakkı gibi temel insan haklarını hiçe saymaktadır. Google gibi arama motorları dahil olmak üzere internet siteleri Çin’in internet polisleri tarafından sansürleniyor.
İbadet özgürlüğü kısıtlanıyor
İbadet özgürlüğü kısıtlanmaktadır. Çin anayasasına göre, her vatandaşın dine inanma veya inanmama hakkı vardır. Ama bu hak Doğu Türkistanlılara fazla görülmektedir. Doğu Türkistan Türk nüfusunun tamamı Müslüman’dır. Dinî ibadetlerini yerine getirmede özgür değillerdir. Devlet memuru olan Müslümanların namaz kılması ve oruç tutması yasaklanmış durumdadır. 18 yaşın altındaki çocukların Kur’an öğrenmesi ve camilere gitmesi yasak.
Doğu Türkistan “Unutulmuş Filistin“dir
Prof. Dr. Alaeddin Yalçınkaya ise Doğu Türkistan için “unutulmuş Filistin“ ifadesini kullandı. Yalçınkaya, şöyle konuştu: “İşgalci İsrail devletinin kurulduğu tarih olan 1948 yılı aynı zamanda Doğu Türkistan’ın komünistler tarafından işgal edildiği yıldır. İşte bu yüzden bazı yazarlar ve araştırmacılar Doğu Türkistan için unutulmuş Filistin ifadesini kullanmaktadırlar. Belki de Doğu Türkistan, yitirilmiş Endülüs gibi Filistin’den daha kötü bir hâle gelecektir.
Çin, komünizm döneminden önce ve sonra soykırımdan daha hafif bir kelimeyle nitelenmesi mümkün olmayan her türlü politikayı ve icraatı Doğu Türkistanlılar üzerinde uygulamıştır. Hükümet son dönemde “ayrılıkçılık propagandası yapanlara ve ayrılıkçılara karşı savaş” söyleminin yanında “radikalizm ve radikaller” söylemini de kullanmaya başladı. Buna göre bütün âlimler, din ilimleri tahsil eden talebeler, hocalar, imamlar, hatipler ve tebliğciler, Hacca gitmek isteyenler, İslami kılık kıyafet giyenlerin hepsi potansiyel tehdit olarak görülüyor. İnsanların oruç tutmaları, camiye gitmeleri ve İslam dinini öğrenmeleri ve öğretmeleri yasaklandı. Çinliler Uygurlara karşı her türlü ayrımcılığı; ekonomi, eğitim, sağlık ve yerleşim alanlarında en acımasız yöntemlerle uygulamaktadırlar.“
Dalaylama’nın temsilcisi Tibet’e özlemini dile getirdi
Tibet Ruhani Lideri Dalay Lama’nın Temsilcisi Tseten Samdup Chhoekyapa ise tebliğinde Tibetlilerin Çin baskılarında yaşadıklarını anlattı. Çin baskısına kendi hayatını örnek vererek anlatan Tseten, “Tibetliyim ancak ülkemi hiç görmedim. Nepal’de bir mülteci kampında doğdum. Başımız dik bir şekilde Tibet’e geri döneceğimiz günün hasretini duyuyorum“ dedi.
Tseten konuşmasına şöyle devam etti: “Bağımsız bir ülke olan Tibet, 1949-1950 yılları arasında Komünist Çin tarafından istila edildi. Tibet halkı, 10 Mart 1959’da Komünist Çin idaresine karşı ayaklandı ancak şiddetle bastırıldı. Binlerce Tibetli gibi benim ebeveynim de Dalay Lama’yı takip ederek sürgünde yaşadı. Nepal’de bir mülteci kampında doğdum.
Çin istilasının direkt bir sonucu olarak 1,2 milyon Tibetli hayatını kaybetmiştir. Bu, 6 milyonluk Tibet nüfusunun beşte biri demektir. Çin yıkımları sonucu, 1959’dan önce Tibet’te bulunan 6.259 manastır ve ibadet yerinden sadece 8’i ayakta kalabilmitirmıştır.
Tibet bugün, tarihimiz boyunca yaşadığımız en zor dönemlerden geçmektedir. Çin hükümeti, dinimize, kültürümüze, dilimize ve yaşam biçimimize zarar vermeye yönelik politikalar uygulamaktadır. Çin, artık Tibet’teki meşruiyetini kaybetmiştir. Meşruiyet ancak Tibet Ruhani Lideri Dalay Lama’nın Tibet halkı için gerçek özerklik çağrısına olumlu yanıt verilmesiyle sağlanacaktır. “
Tümtürk’den Başbakan Erdoğan’a teşekkür
Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı ve Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk ise dünyanın Doğu Türkistan’da yaşananlar karşısında sessiz kalmasına tepki gösterdi. 26 Haziran 2009 tarihinde Urumçi’de yaşananlar katliamlara en sert tepkiyi Türkiye’nin verdiğini ifade eden Tümtürk, yaşananları adeta soykırım olarak nitelendiren Başbakan Tayyip Erdoğan’a teşekkür etti.
Görgü tanıklarının şahit olduğu olayları anlatan Seyit Tümtürk, yaşanan ihlalleri şöyle anlattı: “Doğu Türkistan’da Kur’an okumak suç. Haberleşme ağları kesik. Oruç tutmak yasak. Her biri, her an ölümle burun buruna. Hacca giden memurlar işten atılıyor. Çinlilere göre, Doğu Türkistanlı olmak suç. Onlara kin ve nefretle bakıyorlar. Polis, keyfi uygulamalarıyla halkı taciz ediyor. İstediği yerde arayıp sorguya çekebiliyor. Hiçbirinin güvencesi yok. 35 milyon insan yarınından emin olmayan bir atmosferde yaşıyor. Tutuklanan veya öldürülen kişilerin, geride kalan aile fertlerinin durumu içler acısı. Kısaca, orada tam anlamıyla bir insanlık dramı yaşanıyor. “
Oturumu yöneten MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal ise ekonomisini liberalleştirilen ve özel sektöre açan Çin’de sosyal ve siyasi hayatın tam bir baskı altında olduğunu vurguladı.
Ünsal, “Çinli yöneticiler her türlü suçu terör bağlantılı göstermek eğitilim ve gaynetindedir. Adi suçlar bile terör bağlantılı görülerek idama varan cezalarla sonuçlanmaktadır. İdamlar, tutuklamalar ve tutuklulara hapishane koşullarındaki işkenceler artık olağan hale gelmiştir “ dedi.
SEMPOZYUM YARIN DEVAM EDECEK
Sempozyum yarın ikinci oturumla devam edecek. Ikinci oturumda Prof. Dr. Dru Galadney, Fatma Bostan Ünsal, Yrd. Doç. Dr. Erkin Emet, Dr. Yang Jianli, ünlü gazeteci Fehmi Hüveydi, İzzeddin el-Verdani, Siraciddin Aziz Şemseddin, Av. Cihat Gökdemir, Ahmet Emin Dağ, Av. Gülden Sönmez, Örkeş Devlet ve Yrd. Doç. Dr. Erkin Ekrem tebliğlerini sunacaklar.