Devlet barışıyor mahalle karışıyor

Devlet barışıyor mahalle karışıyor

Köşk, Yaşar Kemal'i 'Büyük Ödül'e layık gördü. Tanıdık isimler ayağa kalktı: Ak Parti, Nazım Hikmet'in vatandaşlığını iade etti. Çetin Altan'a 'Kültür Sanat Ödülü' verdi. Onlar çileden çıktı.

MURAT TOKAY'ın haberi

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Sofrası'nda aydınları ağırladı. Mahalle karıştı. 'Yemeyin, boykot edin!' diye feryat etti. Frankfurt'a çoğu solcu 300'den fazla yazar davet edildi. Aynı sesler bu kez 'gitmeyin!' dedi. 
 
Cumhurbaşkanlığı, Yaşar Kemal'i 'Büyük Ödül'e layık gördü. Tanıdık isimler ayağa kalktı: Almayın! Ak Parti, Nazım Hikmet'in vatandaşlığını iade etti. Onlar çileden çıktı. Kültür Bakanlığı, Çetin Altan'a 'Kültür Sanat Ödülü' verdi. Mahalle, bunu 'biat' olarak yorumladı. Kısacası son bir yıl içerisinde devlet yazarlara, sanatçılara el uzattı. Özür diledi, 'barışalım' dedi. Aydınlar, devletin uzattığı eli tuttukça, tabular bir bir yıkıldı; ama mahallenin de huzuru kaçtı.

Geçtiğimiz birkaç ay içinde sosyal barış, uzlaşma adına önemli adımlar atıldı. Nâzım Hikmet'e vatandaşlığı iade edildi. Yaşar Kemal ve Çetin Altan ödüllendirildi. Kimilerine göre devlet özür diledi kimilerine göre "bükemediği bileği öptü."

Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün Çetin Altan'a verildiği törende konuşan Başbakan Erdoğan, gelinen noktayı şu cümlelerle özetledi: "Bugün mutlulukla ifade ediyorum ki; Türkiye ne Çetin Altan'ı 300 kez mahkeme kapılarına çağıran ve düşünceyi mahkûm eden bir Türkiye'dir ne de Nâzım Hikmet'i 12 yıl boyunca hapishanelerde tutan Türkiye'dir." Başbakan Erdoğan ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Çetin Altan ödül konuşmasını ayakta dinlemiş, alkışlamışlardı. "Yazarları linç ettiren, hapislere attıran başbakanlardan, yazarlara saygı gösteren başbakanlara gelmek az iş değil"di.

Bütün bu gelişmeleri toplumun geniş bir kesimi demokrasi, fikir özgürlüğü ve sosyal barış adına heyecanla karşılarken bu tablodan rahatsızlık duyanlar da oldu. Yazar Pınar Kür, yakından tanıdığını söylediği yazar Çetin Altan'ın Başbakan Erdoğan'dan ödül almasını 'biat etmek' olarak yorumladı. NTV'deki programında Kür, "Çetin Altan, çok büyük saygım ve sevgim olan bir insandı, müthiş bir düş kırıklığına uğradım. Yani sen yıllarca muhalif ol, yıllarca hapislerde sürün, Meclis'te dayak ye, git bunlara biat et." diyordu.

Benzer tepkiler, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Çankaya Sofrası'na aydınları davet etmesi sırasında yaşanmıştı. Yine Pınar Kür, Köşk'te yemeğe katıldıkları için Selim İleri ve Hilmi Yavuz'a eleştiriler getirmiş, romancı Adalet Ağaoğlu'nu AKP politikalarının propagandasını yapmakla suçlamıştı. Enis Batur da yemeğe katılanları iktidara yakın olmakla eleştirmişti. O yemekte yer alanlardan biri de Yeni Şafak yazarı Rasim Özdenören idi. Özdenören, davet sonrası gazetecilerle konuşmasında yazarların mahalle baskısına maruz kaldığından söz etmiş, "Adalet Ağaoğlu, Doğan Hızlan ve Hilmi Yavuz, Cumhurbaşkanı sofraya gelmeden önce 'katılmayın' telefonları geldiğini söyledi." demişti.

Yazarlar arasında kamplaşmanın bir örneği de Türkiye'nin konuk ülke olarak katıldığı Frankfurt Kitap Fuarı öncesi yaşanmıştı. Leyla Erbil, Nihat Behram ve Füsun Akatlı gibi bazı yazarlar, "AK Parti hükümetinin organizasyonu" olarak tanımladıkları için kitap fuarına katılmayacaklarını beyan etti. 300'den fazla yazarın davet edildiği etkinlikle ilgili yazar ve yayıncı temsilcileri Müge Gürsoy Sökmen, Enver Ercan, Münir Üstün, Tanıl Bora imzasıyla bir açıklamada bulundu. Frankfurt Kitap Fuarı'nın devletler ve hükümetler arası bir organizasyon değil, yayın dünyasının bir organizasyonu olduğu belirtildi.

Peki ne oldu da yıllarca Nâzım'ın bayraktarlığını yapan, Yaşar Kemal'in, Çetin Altan'ın görüşlerini paylaşan insanlar bu olumlu adımları sevinçle karşılamak yerine ağır bir dille eleştirmeye başladı? Mehmet Altan'a göre "Türkiye'deki siyasi kamplaşma insanların samimi bir şekilde kabullendiği, rahat ve içtenlikle onaylayacağı, her daim savunduğu ilkeleri hiçe saymalarına neden oluyor. Takdir, teşekkür AKP döneminde geldiği için fanatik iktidar karşıtları ağız, düşünce değiştiriyor." Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'a göre ise Türkiye'de ayrımlar üzerinden, siyasetteki, inanç dünyasındaki, etnik kimlikteki ayrımlar üzerinden varlığını sürdüren kişiler, gruplar var. Bu tartışmalar sürsün, bu gerginlik sürsün ki herkes kendi kampından oy alsın, alkış alsın diye düşünüyorlar ve sürekli bir niyet okuma gayreti içindeler.

AK Parti'nin samimi olmadığı, bir seçim yatırımı olarak bu adımları attığı eleştirilerini kabul etmeyen Refik Erduran, Nâzım'ı onurlandıran siyasetçiyi "oy peşinde" diye kınamayı anlamsız buluyor. Şair Haydar Ergülen de, "Bu kararı şimdi eleştirenler alsalardı da samimi olsaydı! Onlar da kokteyllerde filan böbürlene böbürlene anlatsalardı." diyor. Ergülen, bu adımların devam ettirilmesi gerektiğini söylüyor ve ekliyor: "Madem devlet eski yanlışlarını, düzeltme yoluna gidiyor. Bir tür özür diliyor aydınlardan, edebiyatçılardan; acilen Sivas katliamının yaşandığı Madımak Oteli bir utanç müzesine dönüştürülmeli. Bu yangını söndürmeli."m.tokay@zaman.com.tr

Ayrımlar üzerinden varlığını sürdüren kişiler var
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay:Türkiye'de ayrımlar üzerinden, siyasetteki, inanç dünyasındaki, etnik kimlikteki ayrımlar üzerinden varlığını sürdüren kişiler, gruplar var. Bu tartışmalar sürsün, bu gerginlik sürsün ki herkes kendi kampından oy alsın, alkış alsın diye düşünüyorlar ve sürekli bir niyet okuma gayreti içindeler. "Yapıyorsunuz ama iyi niyetli misiniz?" diye bir sorgulama hali var. Önemli olan, bu ayrımları ortadan kaldıracak bir tavır sergilemek, tabuları yıkmak ve yasakları kaldırmak konusunda kararlı olmaktır. Geçmiş yıllarda ülkemizin yaşamış olduğu her türlü haksızlığı, baskıların yaratmış olduğu her türlü sancıyı, sıkıntıyı gidermek konusunda kararlıyız. Günün atmosferi içinde yaptıklarımız eleştiriliyor olabilir ama yapılanların önemi zamanla anlaşılacaktır. Ben Türkiye'de geniş bir kitlenin bu yeni ve büyük uzlaşma adımlarını anladığı ve alkışladığı kanaatindeyim.

***

Bazı aydınların zihniyetleri sorunlu
 Sadık Yalsızuçanlar: Siyasal iktidarın son dönemdeki kimi uygulamaları, özellikle Sezai Karakoç, Çetin Altan ve Yaşar Kemal'e ödül verilmesi, Nâzım Hikmet'le ilgili gelişme, TRT'nin Kürtçe yayına başlaması vs. demokrasimizin gelişmesi, güçlenmesi ve sahihleşmesi açısından son derece dikkat çekicidir. Bu gelişmelere bazı okur-yazarların olumsuz tepki vermesi, ağır biçimde eleştirmesi veya kuşku ile bakması da bir o kadar ilginç. AK Parti'ye ve siyasal uygulamalarına kuşku ile bakılması, öncelikle siyasetçilerin geneline yönelik güvensizlikle ilgili. Türkiye, Özal'dan sonra toplumsal ve siyasal reformlar konusunda geriledi, hatta dondu. Böylesi gelişmelere insanlar inanmakta ve güvenmekte güçlük çekiyorlar. Bizatihi kuşku duyanların, eleştirenlerin zihinsel geriliklerinden de söz edilebilir. Otoriter ve ötekileştirici bir tutuma sahip bazı aydınların zihniyetleri sorunlu.

***

Güven bunalımı tek taraflı değil
 Zeki Coşkun: Son dönemde kültür alanında bazı politik karar ve uygulamalarla bunlara ilişkin tepkiler, ortada bir güven bunalımı olduğunu gösteriyor. Bu da tek yanlı değildir. Nâzım Hikmet'in şiirleri yasalara bakılmaksızın 40 yılı aşkın zamandır burada yayımlanıyor, besteleniyor, oyunları sahneleniyor. Onun adını taşıyan vakıf bakanlık izniyle kuruluyor ve faaliyet gösteriyor, adına ödül veriliyor, film çekiliyor vb... Darbe gibi olağanüstü –ve yasadışı- durumlar dışında, onun vatandaşlığı sorun edilmiyor zaten. Nasıl ki Nâzım'ın şiirleri yasaklı değilse, dün yazdıkları ve yaptıkları dolayısıyla hapislere atılan, soruşturmaya uğrayan aydınlar, sanatçılar bugün devletçe ödüllendiriliyorsa, bu olsa olsa onların haklılığını, gücünü gösterir; zayıflığını değil. Devlet-sanat ve sanatçı, aydın ilişkisi, örneklerde görüldüğü üzere "güven bunalımı"nı işaret ediyorsa, düşünce ve sanatın, kimliklerin önündeki engellerin, sansürlerin ve de mahalle dahil her türden baskının ortadan kalkması gerekir.

***

Yeteneksiz yazarlar haset ediyor
 Mehmet Altan: Siyasi kamplaşma, insanların samimi bir şekilde kabullendiği, rahat ve içtenlikle onaylayacağı, her daim savunduğu ilkeleri hiçe saymalarına neden oluyor. Ödüllerin kime değil, kim tarafından verildiği öne çıkıyor. Bu takdir, teşekkür AKP döneminde yapılmış ise gözü dönmüş fanatik iktidar karşıtları ağız değiştiriyor. Alan değil, veren önemli oluyor. Tabii... Bir de işin haset yönü var. Bu tepkiyi verenlerin ne Yaşar Kemal, Çetin Altan kadar yeteneği var ne de o düzeyde bir yaratıcılık çabaları olmuş... Siyasi muarızlığa haset ve kıskançlık da eklenince pişkince, kızarıp utanmadan "biat etti" tepkisi verilebiliyor.

***

Doğal muhalifler işini yapıyor
 Haydar Ergülen: Yaşar Kemal ve bilhassa Çetin Altan gibi devletin gadrine çok uğramış, çok çile çekmiş, Türkiye'nin, Türkçenin en değerli kalemlerinin bugün en yüksek katta saygı görüyor ve ödüllendiriliyor olmalarını önemsiyorum. Buna tepki gösterenler de, yazarlar yani müzmin demeyelim ama doğal muhalif olan insanlardır ve onlar da bunun gereğini yerine getiriyorlar. Ama yıllardır 'Nâzım' edebiyatı yapanların, Nâzım'ın iade-i itibarı ya da mezarının Türkiye'ye getirilmesi söz konusu olduğunda, 'Türkiye buna hazır değil' diye yan çizmelerinden sonra, elbette bu girişim karşısında çok sevindiğimi, duygulandığımı da belirtmeliyim.

***

Nâzım'ın onurlandırılması güzel
 Refik Erduran: Alınan somut sonuç her işin değerlendirilmesinde temel ölçüdür. "Niçin" yapıldığına ilişkin yorumlara öncelik verilirse, okul yaptıran hayırseverin de fiyaka peşinde olduğunu söyleyenler çıkabilir. Önemli olan, okulun yapılmasıdır. Olumlu tavır takınan, örneğin Nâzım'ı onurlandıran siyasetçiyi de "oy peşinde" diye kınamak anlamsız bence. O elbette oy kovalayacak. Kovalama sonucunda ne gerçekleşiyor, ona bakarım. Şiirin etkisi artıyorsa, insancıllık hızlanıyorsa sevinirim. Bugün bizim temel sorunumuz kutuplaşma değil. Felaketimiz çatışmanın sınıfsal çıkarlarla, sosyal adalet ve temizlikle, ilgisi olmayan abuk sabuk alanlara kayması. 

Zaman-Pazar