Darbeye 100 Gün Kala!
Aksiyon dergisi Ankara Temsilcisi olan İdris Gürsoy'un kitabı 'Darbeye 100 Gün Kala'; 27 Mayıs darbesinin, askeri, siyasi ve sivil bir mühendislik ürünü olduğunu ortaya koyuyor!
27 Mayıs 1960 darbesi, sadece demokrasiye 'asker ayarı' vermek anlamına gelmez! Askerî, siyasî ve sivil yanlarıyla zemini hazırlanan, mühendislikle pişirilen ve askerin servis ettiği; idam edilenleri, işkenceden geçirilenleri, ağzı sulanarak izleyenleri olan bir dram, bu. 'Türkiye Siyasi Deyimler Sözlüğü'nün en parlak (!) deyimlerinden biri olan 'şartların olgunlaşması'nın ne mânâya geldiğini en çarpıcı haliyle anlatan darbeyi, bu yönüyle gösteren bir kitap: Darbeye 100 Gün Kala. İdris Gürsoy, darbeye giden yolda taş döşeyen ya da buna tanıklık eden isimlerle görüşürken; geçen zamanın, içimizdeki dehşet duygusunu azaltamayacağını hissediyoruz.
Kitap, darbenin işaret fişeği sayılan Kayseri'deki Yeşilhisar Olayları ile açılıyor. 17 Şubat 1960'ta CHP İlçe Başkanı Mustafa Ünal'ın DP ilçe başkanını kurşunlamasıyla başlayan olaylara dönen İdris Gürsoy, savcı Saim Dinçaslan, Mustafa Ünal'ın oğlu Ahmet Ünal ve olaylara tanıklık etmekle kalmayıp, Adnan Menderes'e suikast için Ankara'ya kadar giden Bekir Küpeli ile konuşmuş. Küpeli, CHP tarafından nasıl kullanıldıklarını şöyle anlatıyor: "Partiden hedef bekleyen, nasip bekleyen, menfaat elde edecek kişiler, bunlar. İnsan vurmaya kadar teşebbüs ettirdiler, fakat biz vurmadık." CHP ilçe başkanı hakkında adam öldürmekten dava açan dönemin Yeşilhisar Savcısı Saim Dinçaslan, CHP'den nasıl tehdit aldığını anlatıyor: "CHP milletvekillerinden Sırrı Atalay, 'İki ay sonra içişleri bakanı olacağım. Emeklilik maaşından mahrum ederim sizi!' diye oradaki kaymakam başta olmak üzere hepimizi tehdit etti." Cinayete teşebbüs eden Mustafa Ünal'ın oğlu Ahmet Ünal'a son nasihati ise şu olmuş: "İşinize bakın, particilik yapmayın. Bir oyunuz var, gidin nereye verirseniz verin."
Ordunun Demokrat Parti iktidarına yönelik ilk tepkisi sayılan Binbaşı Selahattin Çetiner, Binbaşı Osman Özkoçak'ın istifalarında CHP'nin rolünü de görüyoruz kitapta... Söz, dönemin CHP Ordu Milletvekili Ferda Güley'de: "Bir taksiye binip, Cebeci'de Binbaşı Çetiner'in evine gittik. Bahri (CHP Milletvekili Bahri Yazır), bir iki saat evvel geldiği bahçe içindeki evi hemen buldu. Çetiner'in hamile eşi, derin bir üzüntü ve kaygı içindeydi; yaşlı ve çok sevimli annesi, içtenlikle bizi destekliyor ve oğluna, istifa edip Ordu'dan ayrılmasını öğütlüyor, 'İsmet Paşa'nın ipinden ayrılma oğlum!' diyordu. O gece istifa etmeye karar verdi; sarılıp öpüştük. Hazırladığım istifa dilekçesini imzaladı. Başkan Vekili Turhan Feyzioğlu ve CHP Gençlik Kolları Genel Sekreteri Bülent Ecevit'e rica ettik; hemen geldiler; istifa dilekçesi yeniden yazıldı ve Ecevit'in yardımıyla basına ulaştırıldı..." Aynı taktik, Binbaşı Osman Özkoçak'ta da uygulanır!
İstanbul ve Ankara'daki gençlerin DP'ye karşı örgütlenmesinde fitilin nasıl ateşlendiğini CHP'li Suphi Baykam'ın (Bedri Baykam'ın babası) ifadeleri önümüze getiriyor: "İstanbul ve Ankara'da gençlerin kaynaşması, bizim 19 Nisan 1960'ta İnönü ile giriştiğimiz 'İş Bankası olayı' ile başladı! İnönü'nün kulağına 'kimseye söylemeyin bu sponten bir protesto gibi olsun', diye fısıldadım..."
Yapılan dezenformasyonların en meşhuru gençlerin kıyma makinelerinden geçirilerek öldürüldüğüdür. Sıddık Sami Onar, öldürülen öğrenci sayısının hiç de az olmadığını iddia eder. Dönemin CHP Beyazıt İlçe Başkanı olan ve öğrencileri örgütleyen Orhan Birgit'in bugünkü sözlerine gelince... "Kıyma makineleri haberlerini yayımladıktan sonra öğrendik ki uydurma. Anlatan, Alev Alatlı'nın babası Albay Ertuğrul Alatlı. Basın yayın işlerinden sorumlu subayın uydurması. Bildiri çıktı. Anadolu Ajansı geçti haberi."
Askerle CHP'nin kanlı oyunu!
Kitapta, dönemin Milli Birlik Komitesi üyelerinden Ahmet Er'in anlatımları, ordunun toplumla ve onun inançlarıyla çelişen yapısını açıkça gösteriyor bize: "Bu adamlar çıldırmışlar. Askerî okullara girerken, 'Resulullah mı büyük, Atatürk mü büyük?' diye soruyorlar. Anlayın artık Türkiye'nin durumunu..." Ahmet Er, darbeye yürünen süreçte CHP ile ordu arasındaki organik bağı şöyle anlatıyor: "İhtilâl öncesi bir gün, Orhan Erkanlı'yı ziyarete gitmiştim. Kendisi Davutpaşa'da Tank Tabur Komutanı idi. Odasına girdiğimde iki siville görüşüyordu. O iki sivil şahıs şunları söylediler: 'Binbaşım, Saraçhane'de iki grubu birbirleriyle çatıştırdık. Kavga bütün şiddetiyle devam ediyor. Başka bir emriniz var mı?' Erkanlı: 'Teşekkür ederim! Devam edin!' dedi. Erkanlı ile yalnız kalmıştık: 'Binbaşım! Bu adamlar kimdir?' diye sordum, 'Bunlar, Halk Partisi milletvekilleridir!' dedi."
İdris Gürsoy, darbenin kanlı faturasını şöyle anlatıyor kitabında: "16 ve 17 Eylül 1961'de de seçimle işbaşına gelmiş bir başbakan ile iki bakan asılarak katledildi. Yassıada'da 10 milletvekili ve bürokrat işkence sonucu hayatını kaybetti. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Lütfi Kırdar, duruşma sırasında kalp krizi geçirerek öldü. İstanbul Milletvekili Yusuf Salman, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Üyesi Lütfü Şaylan, İstiklal Madalyası sahibi Afyon Milletvekili Gazi Yiğitbaşı, emekli Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, emekli general ve bakanlardan Yümnü Üresin ve eski savunma bakanlarından Kenan Yılmaz, Anayasa Davası'nda yargılanırken vefat etti. Konya Valisi Cemil Keleşoğlu, bileklerini keserek intihar etti. Milletvekili Zakar Tarver işkence sonucu öldü. Celal Bayar intihar teşebbüsünde bulundu. İçişleri Bakanı Namık Gedik, Harp Okulu'nda gözaltında tutulurken şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Bir başka işkence kurbanı da İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay'dı."
Oktay'ın o sırada 13 yaşında olan oğlu H. Emre Oktay da, kendilerine 'kalp krizi geçirip öldü' denilen babasının nasıl öldürüldüğünü sonradan anlamış: "Cesetler nerede?' diye sorulunca isyan ederek, 'İşlemediğimiz bir suçu bize kabul ettirmek mi istiyorsunuz? Öğrencilerin öldürüldüğünü söylüyorsunuz, açıklayın kimliklerini, getirin ailelerini.' diyor. Yumruk ve cop darbeleri kafasına, sırtına iniyor. Babam, işkenceler altında bile, 'Bize kimse ateş emri vermedi, biz ateş etmedik.' diye cevap veriyor. İşkencede ölüyor."
Kaynak: Fatih VURAL / ZAMAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.