D.Türkistan'da Soykırım Büyüyor
Çin'in işgali altındaki Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de gelişen olaylarda bin kişinin üzerinde ölü ve yaralı olduğu bildirildi!
Çin'in işgali altındaki Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de, dün akşam saatlerinde meydana gelen olaylarda ölenlerin sayısı 1000'in üzerine yükseldi. Binlerce kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olaylardan sonra ölü sayısının artmasından endişe ediliyor.
Çin kaynakları, Sincan Üniversitesi ile şehrin banliyölerinin yakınlarındaki bazı yolların halen ulaşıma kapalı olduğunu bildirdi. Haberde bazı yollarda enkaz kaldırma çalışmalarının sürdüğü ve çok sayıda dükkanın kapalı olduğu kaydedildi. Hayatını kaybedenlerin kimlikleri ve nasıl öldükleri şeklinde henüz ayrıntılı açıklama yapılmadı.
Japonya'daki Uygur derneği temsilcileri olaylara 3000 Uygur ile 1000 polisin karıştığını ve 300 kişinin gözaltına alındığını, Almanya'daki Uygur derneği temsilcileri ise 100 kişinin gözaltına alındığını açıkladı. Söz konusu temsilcilerin olaylarda iki kişinin öldüğü şeklindeki iddiası ise henüz doğrulanamadı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 29 Haziran 2009 tarihinde Çin'in Sincan Özer Bölgesinin başkenti Urumçi'ye gitmişti.
Burada Sincan Uygur Komünist Parti Sekreteri Wang Leguan ve Sincan Uygur Özerk Bölge Valisi Nur Bekri ile görüşen Gül Uygur Türklerinin yöresel kıyafetini giymişti.
“Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi”nin Başkanı Abdulcelil Karakaş ise şu açıklamayı yaptı:
Çin İnternet sitelerinin verdikleri haberlere göre, 26.06.2009 günü Çin’deki Guang Dong eyaletinin Şao Güan şehrindeki bir oyuncak fabrikasında, Çinli işçilerle Doğu Türkistan’dan bu fabrikaya zorbalıkla getirilen Uygur işçiler arasında geniş çapı kanlı çatışmalar meydana geldi.
Her ne kadar söz konusu çatışmada şimdiye kadar ölen ya da yaralananların gerçek sayısı hakkında kesin bir rakam bulunmuyorsa da, Şao Güan yerel hükümetinin durum hakkındaki raporunda belirtildiğine göre, toplam olarak 4 saat boyunca devam eden bu olaylarda 120 kişi yaralanmıştır. Bu yaralılardan 81 kişisi Uygur, geriye kalan 39 kişi ise Çinlidir. Bu olayda 2 Uygur’da hayatını kaybetmiştir.
Fakat dış ülkelerdeki bazı haber vasıtalarında belirtildiğine göre, olayda ölenlerin sayısı 18 kişi olup, bunların 12 kişisi Uygur, 6 kişi de Çinlidir. Bazı haberlerden anlaşıldığına göre çatışmayı önce Çinli işçiler başlatmış ve fabrikadaki Çinli işçilerden 200- 300 kişi kadarı ellerinde sopalarla Uygur işçilerin yatak binasına saldırmışlardır. Uygur işçiler de kendilerini korumak için sopalarla karşılık vermişlerdir.
Çin internet sitelerindeki haberlerden anlaşıldığına göre, çatışmanın başladığı ilk saatlerde fabrikanın güvenlik görevlileri ve polisler olaya müdahale etmeyip seyirci kalmışlardır. Birkaç kardeşinin Çinli işçiler tarafından dövülerek öldürüldüğünü gören Uygur işçiler, kendilerini müdafaa etmek için karşı saldırıya geçer geçmez polisler çatışmaya müdahale etmişlerir.
Olaydan sonra polis birimleri fabrikadaki 600 Uygur işçiyi başka yerlere nakletmişlerdir. Temizlik işçileri olay mahallindeki kan izlerini 2 saatlik bir sürede temizlemişlerdir.
Olay sonrasında merkezi hükümetin emniyet ve toplum güvenliği işleri sorumluları Cu Yungkang, Ming Jiyen ju gibi kişiler yerel hükümeti yönlendirerek, olayın yayılmasının önlenmesi için tedbir alınmasını istemişlerdir.
Bize göre bu olay kesinlikle tesadüfen ortaya çıkmamıştır. Onun belgeli siyasi arka görünüşü bulunmaktadır. Bu, Çin hâkimiyetinin Doğu Türkistan’da 2003 yılından bu yana yürütmekte olduğu “İşgücü fazlasını başka memleketlere yönlendirme” maskesi altında zoraki olarak yurtlarından kopartılarak Çin’in içeri eyaletlerine çalışmaya gönderilen Uygurların isyan ve feryatlarıdır!
Bu çatışmaların ortaya çıkmasının baş sorulusu ise, Uygur gençlerini(erkek ve kız) içeri eyaletlerdeki Çinli patronlara köle olarak teslim eden ve onları ağır derecede aşağılanmalara ve sömürülere mahkûm eden Çin hâkimiyetinin ta kendisidir..!
Çin hâkimiyeti Uygur halkının gelecekteki istikbali sayılan gençleri çok büyük bir Çin girdabı içerisinde asimile ederek yok etmek maksadıyla 2003 yılından itibaren sözde “İşgücü fazlasını başka memleketlere çalışmaya yönlendirmek” maskesi altında Uygur kız ve erkeklerini Çin’in içeri bölgelerine büyük çaplı olarak göndere gelmekteydiler.
Uluslar arası insan hakları teşkilatları Çin hâkimiyetinin Uygur kız ve erkeklerini içeri eyaletlere mecburi olarak çalışmaya gönderme politikasını ise, Uygurlara yöneltilen ırki temizlik hareketinin mühim bir parçası olarak görüp, Çin hâkimiyetini bu tür gayri insani eylemlerden vazgeçmeye çağıra gelmektedir.
Fakat Çin hâkimiyeti uluslar arası toplumun bu kadar kınamasına ve Uygurların çok büyük tepkilerini bile dikkate almaksızın, içeri eyaletlere sürgün edilmekte olan Uygur kızlarının sayılarını her geçen gün daha da arttırmaktadır.
Merkezimizin edindiği malumatlara göre günümüzde Çin’in içeri eyaletlerinde mecburi olarak çalıştırılmakta olan Uygur kız ve erkeklerinin sayıları tahmini olarak 500 binin üzerindedir. Çin basınında bu konuda yayımlanan bazı malumatlar da onların bu tahminlerinin temelde doğru olduğunu, hatta gerçek sayının bunun da üzerinde olduğunu ispatlamaktadır.
Uygurları Çin’in içeri eyaletlerine sürgün etme hareketi Çin merkezi hükümeti tarafından doğrudan başlatılmıştı. 2003 yılının Mart ayında Pekin’de yapılan Çin komünist partisinin 16. dönem temsilciler kurultayından sonra Çin hâkimiyeti Doğu Türkistan’da, “Güney bölgelerdeki işgücü fazlasını başka memleketlere giderek çalışmaya yönlendirme hizmetini 10. beş yıllık plânın önemli muhtevası haline getirmek gerekir” şeklinde ortaya koymuştu.
Merkezin bu çağrısına istinaden 2003 yılının ortalarından itibaren Doğu Türkistan’daki her dereceden emek ve halk işleri daireleri genel seferberlik başlatarak, Uygurların yoğun olarak yerleşik bulundukları Kaşgar, Artuş ve Hoten bölgelerindeki Uygur çiftçilerini, özellikle de Uygur kız ve erkeklerini Çin’in içeri eyaletlerine zorbalıkla nakletmektedir.
Çin’in önderlerinden Hu Jintao, Ju Rong Ji, Wen Jibao gibiler de bu dönemlerde Doğu Türkistan’ı ziyaret ettiklerinde şu anda çok sıkı bir şekilde yürütülmekte olan sözde “İşgücü fazlasını başka memleketlere yönlendirme” politikasını överek göklere çıkartmışlardı. Yine ayrıca “otonom bölge” deki her kademeden parti ve hükümet dairelerinden bu hizmeti devamlı şekilde ve derinlemesine yaygınlaştırılmasını istemişlerdi.
Bu politikanın sürdürülmeye başlanıldığı 2003 yılından beri Uygur çiftçilerinin geçiminde iyileşme bir yana, tam tersine bu politika sebebiyle milyonlarca Uygur çiftçileri yurtlarından, arazi ve topraklarından ayrılarak darmadağın oldular.
Çin hâkimiyeti bir taraftan güney bölgelerdeki Uygur çiftçilerini Çin’in içeri bölgelerine zoraki olarak nakletmeyi sürdürürken, diğer yandan da onlardan boşalan bölgelere içeri eyaletlerden gelen- getirilen Çinli göçmenleri ve Bing’li Çinlileri yerleştirmeye başladılar. Hal böyleyken bu Uygur kız ve erkekleri içeri eyaletlerde nasıl bir siyasi ve içtimai ortamda yaşamaktadırlar?
Tıpkı dış ülke medyasında ve hatta dış ülkelerdeki demokratik Çin medyasında çok defa haber yapıldığı gibi, Bugün Çin’in içeri eyaletlerinde Uygurları ırki cihetten aşağılama ve horlamalar en üst seviyelere çıkartılmış bulunuyor. Çin’in bütün eyaletleri ve şehirleri Doğu Türkistan’dan gelen Uygurlara otellerde yatak, kiralık ev ya da dükkân vermemeyi, onları istedikleri gibi dövmeyi, yitip-kakmayı, hiçbir yasal dayanağı olmadan onların mal-mülklerini müsadere etmeyi ve hatta diledikleri gibi tutuklayıp hapsederek işkence yapmayı alışkanlık haline getirmişlerdi.
Çin’in içeri eyaletlerinde normal Çin vatandaşları da bir Uygur gördüklerinde ona kin ve nefretle bakmaktadırlar. Polisler bir Uygur’a rastladıklarında durduk yere üst araması yaparak sorular sormaktadırlar. Bir dükkâna veya Pazara bir Uygur girecek olsa bütün Çinliler ona tıpkı bir hırsıza bakar gibi şüphe ile bakmaktadırlar. Hatta dükkân görevlileri mikrofondan “dükkânımıza Sinkianglı girdi ceplerinize dikkat edin” diyerek açıktan açığa bağırmaktadırlar. Taksiciler ve Otobüs şoförleri Uygur yolcuları almayı reddeder hale geldiler…
Bunlar ırki ayrımcılığın tipik ifadeleri olup, böyle bir durumun şekillenmesine tamamen Çin hâkimiyetinin Uygurlara yönelttikleri, “ terörist, katil, hırsız, haydut, bölücü, radikal İslamcı” gibi menfi propagandaları sebep olmaktadır. Çin hâkimiyeti, “devletimize en büyük tehlike Doğu Türkistan teröristlerinden gelir” diyerek vaveyla koparmak suretiyle, “Uygurlar ise ihtiyatlı olunması gereken, gözetlenmesi gereken düşman millettir” şeklinde faşist bakış açısını Çin vatandaşlarının beyinlerine yerleştirmişti.
Demek oluyor ki, yüz binlerce Uygur kızı ve yiğitlerini bekleyen ise, Çin medyasının propaganda yaptıkları gibi “gelişmeyi yakalamış, çağdaşlaşan, azınlık milletleri bağrına basan sıcak bir ortam” değil, olsa olsa, Uygurlara olan düşmanlık ve nefret duyguları zirveye çıkmış işte böyle faşist bir ortam idi.
Üstelikte şu anda içeri eyaletlerde Uygur kızları çalışmakta olan şirket, atölye ve fabrikaların hepsi de üretim durumu oldukça kötü, iş güvenliği ve sağlık sigortası bulunmayan, ücreti düşük ve aslen fiziki güç gerektiren, bu sebeple de bulunduğu yerde işgücü bulamayan küçük çaplı şahıs atölyeleri olup, normalde çalışma kamplarından farksızdı.
Yine, bu atölyelere getirilen Uygur kızlarının özgür hareket etmesinin ve fabrika bünyesinden ayrılmalarının sıkı biçimde yasaklandığı, günde 10 küsur saat boyunca ağır işlerde fiziki olarak çalıştırıldığı, hastalanan kızların memleketine dönmesine ya da anne-babasının gelip görmesine izin verilmediği biliniyor. Çalışan kızların ücretlerinin de kendi ellerine verilmeyip, onların ait oldukları nahiye veya köy yerel idarecilerine gönderilmekte olduğu, Çoğunlukla da fabrikaların temel anlaşmalarına aykırı davranarak kızların ücretlerini tam olarak ya da zamanında vermediklerine dair şimdiye kadar merkezimizde veya dış ülke basınında çok sayıda delil haber ve makaleler yayımlana gelmektedir.
Bu kızları gözetlemek için nahiye ve köy yönetimlerinden, karakollardan, kadınlar birliği ve barış komitelerinden özel yöneticilerde ilave edilerek gönderildiği, bu görevlilerin çoğunluğunun Çinli patronlarla işbirliği yaptıkları biliniyor. Uygur kızlarını iktisadi yönden yitip-kakmak, itiraz edenlere siyasi yönden tehditlerde bulunmak gibi uygulamalarda bulunuyorlar. Onları adeta suçluları yönetir gibi sıkı biçimde gözlem altına alarak bu fabrikaları adeta ceza kampına ya da hapishaneye dönüştürdükleri de bilinmektedir.
Demek oluyor ki, Guang Dong eyaletinde meydana gelen Uygur- Çinli çatışması kesinlikle tesadüfen ortaya çıkmış olan normal bir hadise değil, olsa, olsa ağır derecede horlanmalarla karşılaşmakta olan Uygurların haklı isyanı ve protestolarından ibarettir!
Bu olayın bütün sonuçlarından komünist Çin hâkimiyeti sorumlu olup, dünya kamuoyuna hesap vermesi gerekir!
“Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi”nin Başkanı Abdulcelil Karakaş