Cumhuriyet okurunun tahammülsüzlüklerini yazdı
Kısa bir dönem Cumhuriyet'te yazan ve yakın zamanda da Hürriyet'e geçen Tuna Kiremitçi, Cumhuriyet okurundan kendisine gelen mektupları köşene taşıdı.
Tuna Kiremitçi'nin köşe yazısı
Cumhuriyet’te yazarken gelen okur mektuplarını saklamıştım, açıp baktım hafta sonu.
Bir de ne göreyim? Karşımda Cumhuriyet okurunun genel bir profili.
En şiddetli tepkiyi Recep Bey’in karizmasından bahsettiğim yazıdan sonra almışım.
İkinciyi de Çetin Altan’ın üstat olduğunu söylediğimde...
Mektupların kimi nazik kimi de kaba. Ama hepsinin ortak özelliği saf ve temiz olmaları.
Üslupları farklı da olsa, Cumhuriyet okurunun naifliğini yansıtıyorlar.
¡ ¡ ¡
Mesela çoğu, Emin Çölaşan ya da Bekir Coşkun’un Cumhuriyet’te ücret bile almadan yazmak için yanıp tutuştuğuna emin.
Gazete yönetimine sitem ediyorlar: Onlar varken bula bula beni buldular diye.
Recep Bey’e “karizmatik” falan denmesine asla tahammülleri yok.
“Karizmatik” demenin illa övgü olmadığını söyleseniz bile fark etmiyor.
Necati Doğru’nun Çetin Altan’dan daha iyi yazdığını söylerken de espri yapmıyorlar.
“İyi” yazmanın tarifi daha çok onların doğrularını dile getirmek.
¡ ¡ ¡
Bir de mektupların çoğu “ben kırk yıllık Cumhuriyet okuruyum” diye başlıyor. Galiba hiç dört ya da iki yıllık Cumhuriyet okuru yok.
Oysa asıl onlara ihtiyacımız var gibi: Altı aylık, üç haftalık, dört günlük Cumhuriyet okurlarına...
Sonuçta hepimiz hayallerimizle yaşamıyor muyuz? Ben kendi hayallerimden kurtulabiliyor muyum ki Cumhuriyet okurlarını eleştireyim.
Ama hep “bir dönemin perde arkası” tadında yazmak istemişimdir. Elimde Hasan Cemal’inki kadar malzeme olmadığına göre, şimdilik bu yazıyla idare edeceksiniz.
Hürriyet