Çölaşan Özal'ı arkadan vurmuş!
Emin Çölaşan, bir dönem can ciğer arkadaş olduğu Turgut Özal'ın yazılmamak kaydıyla anlattıklarıyla kitap yazmış...
Nuh Gönültaş'ın yazısı...
Gazeteciler cennete giremez!
Kabul ediyorum, gazetecilik pek 'makbul' bir meslek değil.
Gazeteci de pek 'makbul adam' sayılmıyor toplumumuzda.
İşi biraz daha ileri götürüp gazetecilerle ilgili esprilerde "Gazeteciler asla cennete gidemez" diyenler de var.
"Gazeteci dar ayakkabı gibidir, arkadan vurur" sözü de medyayı şöyle bir taradığınızda zaman zaman kendi doğruluğunu gösteriyor.
"Off the record" denileni yazan gazeteciler bu gruba giriyor olmalı.
Hemen araya gireyim de bir yanlış anlaşılmaya yol açılmasın: Gazeteci denilen kişi ve gazetecilik denilen meslek pek makbul kabul edilmeyebilir ama bu demek değildir ki, bu meslek gereksiz.
Bilakis, ikisi arasında ters orantı var. Gazeteci ve gazetecilik mesleği ne kadar makbul değilse, bir toplum için de o kadar gerekli bir işleve sahiptir. Umarım bu cümle maksadımı açıklıyor.
Şimdi... Serdar Turgut'un da Janet Malcolm'un 'Journalist And The Murderer' kitabına dayandırarak yazdığı gibi gazetecilik düzgün yapıldığında, meslek kurallarına uyulduğunda bile ahlaken pek de savunulabilecek bir iş olmayabiliyor.
Malcolm'a göre "gazeteci kimdir" in cevabı maalesef kendine gazeteci diyenleri utandıracak kelimeler ihtiva ediyor: Gazeteci, konuştuğu insanların tüm insani zayıflıklarını kendi amacı için kullanan, insanların yalnızlığından ve korkularından kendi çıkarı için yararlanmayı bilen kişidir...
Kendimi çok kötü hissetmeye başladım. Fakat müsterihim. Ama bunun kötü örneklerini gördüm. Buna en güzel örnek rahmetli Turgut Özal'ın Emin Çölaşan ilişkisidir.
Emin Çölaşan ile Turgut Özal can ciğer arkadaştılar bir dönem. Emin Çölaşan bu dostluktan çok satan "Turgut Nereden Koşuyor" adında bir kitap ve çalıştığı gazetesine bir çok manşet çıkardı.
'Turgut Nereden Koşuyor'da Özal'ın off the record anlattığı birçok şeyin Emin Çölaşan tarafından yazıldığı anlaşılıyor!
Haberinizi kotarırken bazı insanları kullanmayı düşünebilirsiniz ama haber kaynağı-gazeteci ilişkisinde çoğunlukla kaynağın gazeteciyi kullandığı da vakidir.
Ki yine Janet Malcolm'a göre gazetecinin yazmış olduğu yazıda her satır doğru bile olsa o bilginin alınış biçimi gazeteciyi, temelde ahlak ve etik dışı hale düşürebiliyor.
Bir tür izinsiz telefon dinleme ile elde edilmiş bilginin haberleştirilip yayınlanması gibi...
Malcolm'u bırakıp içimize döndüğümüzde bizim medyada da temel sorunun "ahlaksızlık" olduğunu görürüz.
Medyada bazı temel noktaları kapatmış olarak gerek yönetmen, gerekse köşe yazarı nam kişiler arasında bir yarışma yapılsa verilecek "En iyi ödülleri" şöyle sıralanabilir:
"En iyi çürütücü", "En iyi örtücü", "En iyi manipülatör", hele son zamanlarda Ergenekon davası dolayısıyla müthiş örneklerini gördüğümüz "En iyi sulandırıcı" haber yazı, yorum vs...
Ki bu "en iyi" kategorilerinin yanına yazabileceğimiz isimler de medyamızın en şöhretli isimlerinden ki bu da yaman bir çelişki oluyor.
Bütün bu olumsuz anlamdaki "En iyi"ler, haberin 24 saatte tamamlanmadığı, konuların bitmediği durumlarda çok daha komik bir hâl alabiliyor.
Spor basını bu örneklerle dolu.
Transfer mevsimi açıldığında hemen hemen her gazete toplamda 70-80 futbolcunun çeşitli takımlara transfer olacağını yazıyor. Her gün yeni isimler, yeni fiyatlar açıklanıyor. Fakat transfer mevsimi tamamlandığında 3 ya da 4 bilemedin 5 transfer haberi doğru çıkıyor.
Bu yalan yanlış bilgileri "Olsun taraftarın hoşuna gidiyor" diye savunmak gazetecilik değil, sadece garabettir.
Gazeteciler cennete giremez!
Kabul ediyorum, gazetecilik pek 'makbul' bir meslek değil.
Gazeteci de pek 'makbul adam' sayılmıyor toplumumuzda.
İşi biraz daha ileri götürüp gazetecilerle ilgili esprilerde "Gazeteciler asla cennete gidemez" diyenler de var.
"Gazeteci dar ayakkabı gibidir, arkadan vurur" sözü de medyayı şöyle bir taradığınızda zaman zaman kendi doğruluğunu gösteriyor.
"Off the record" denileni yazan gazeteciler bu gruba giriyor olmalı.
Hemen araya gireyim de bir yanlış anlaşılmaya yol açılmasın: Gazeteci denilen kişi ve gazetecilik denilen meslek pek makbul kabul edilmeyebilir ama bu demek değildir ki, bu meslek gereksiz.
Bilakis, ikisi arasında ters orantı var. Gazeteci ve gazetecilik mesleği ne kadar makbul değilse, bir toplum için de o kadar gerekli bir işleve sahiptir. Umarım bu cümle maksadımı açıklıyor.
Şimdi... Serdar Turgut'un da Janet Malcolm'un 'Journalist And The Murderer' kitabına dayandırarak yazdığı gibi gazetecilik düzgün yapıldığında, meslek kurallarına uyulduğunda bile ahlaken pek de savunulabilecek bir iş olmayabiliyor.
Malcolm'a göre "gazeteci kimdir" in cevabı maalesef kendine gazeteci diyenleri utandıracak kelimeler ihtiva ediyor: Gazeteci, konuştuğu insanların tüm insani zayıflıklarını kendi amacı için kullanan, insanların yalnızlığından ve korkularından kendi çıkarı için yararlanmayı bilen kişidir...
Kendimi çok kötü hissetmeye başladım. Fakat müsterihim. Ama bunun kötü örneklerini gördüm. Buna en güzel örnek rahmetli Turgut Özal'ın Emin Çölaşan ilişkisidir.
Emin Çölaşan ile Turgut Özal can ciğer arkadaştılar bir dönem. Emin Çölaşan bu dostluktan çok satan "Turgut Nereden Koşuyor" adında bir kitap ve çalıştığı gazetesine bir çok manşet çıkardı.
'Turgut Nereden Koşuyor'da Özal'ın off the record anlattığı birçok şeyin Emin Çölaşan tarafından yazıldığı anlaşılıyor!
Haberinizi kotarırken bazı insanları kullanmayı düşünebilirsiniz ama haber kaynağı-gazeteci ilişkisinde çoğunlukla kaynağın gazeteciyi kullandığı da vakidir.
Ki yine Janet Malcolm'a göre gazetecinin yazmış olduğu yazıda her satır doğru bile olsa o bilginin alınış biçimi gazeteciyi, temelde ahlak ve etik dışı hale düşürebiliyor.
Bir tür izinsiz telefon dinleme ile elde edilmiş bilginin haberleştirilip yayınlanması gibi...
Malcolm'u bırakıp içimize döndüğümüzde bizim medyada da temel sorunun "ahlaksızlık" olduğunu görürüz.
Medyada bazı temel noktaları kapatmış olarak gerek yönetmen, gerekse köşe yazarı nam kişiler arasında bir yarışma yapılsa verilecek "En iyi ödülleri" şöyle sıralanabilir:
"En iyi çürütücü", "En iyi örtücü", "En iyi manipülatör", hele son zamanlarda Ergenekon davası dolayısıyla müthiş örneklerini gördüğümüz "En iyi sulandırıcı" haber yazı, yorum vs...
Ki bu "en iyi" kategorilerinin yanına yazabileceğimiz isimler de medyamızın en şöhretli isimlerinden ki bu da yaman bir çelişki oluyor.
Bütün bu olumsuz anlamdaki "En iyi"ler, haberin 24 saatte tamamlanmadığı, konuların bitmediği durumlarda çok daha komik bir hâl alabiliyor.
Spor basını bu örneklerle dolu.
Transfer mevsimi açıldığında hemen hemen her gazete toplamda 70-80 futbolcunun çeşitli takımlara transfer olacağını yazıyor. Her gün yeni isimler, yeni fiyatlar açıklanıyor. Fakat transfer mevsimi tamamlandığında 3 ya da 4 bilemedin 5 transfer haberi doğru çıkıyor.
Bu yalan yanlış bilgileri "Olsun taraftarın hoşuna gidiyor" diye savunmak gazetecilik değil, sadece garabettir.
Kaynak: