Can Dündar yazdı....
50 YIL OLDU: Şerefsiz celladın derdine bak!.. KIYAMAM YAPAMAM diyeceğini sanan cezaevi müdürü şok oldu
Bundan tam yarım asır önce Adnan Menderes asılarak idam edildi. Gazeteci Can Dündar, Adnan Menderes'in idam edilmesiyle ilgili hazırlanan belgeselin TRT ekranlarında yayınlanma sürecini anlatırken cellatların tavrına da işaret etti.
İşte Dündar'ın bugün kaleme aldığı 'Menderes'in celladı neye itiraz etti?' başlıklı o yazı:
Tam 50 yıl önce bugün, İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Acarol, Menderes ve iki bakanını asacak iki celladı çağırdı odasına...
Daha kararlar kesinleşmemişti, ama darağaçları kurulmuştu bile...
Müdür, cellatlara durumu anlattı. Ambardan urgan ve zeytinyağı tenekesi getirtti. Cellatlar görev emriyle çıktı.
BENİ BAŞCELLAT YAZ!..
Derken içlerinden biri (Kemal Aysan) geri döndü.
Müdür, belki de "Kıyamam, yapamam" diyecek diye düşündü. Fakat odaya giren adam,
"İkimizi de 'Cellat' diye yazmışsınız" dedi:
"Hâlbuki ben 9 ay önce Börekçi Ali'yi asmıştım. Kıdemli sayılırım. Beni 'Başcellat' diye yazın."
Bir sansür hikâyesi...
20 yıl önce "Demirkırat" belgeselini yaparken dinlemiştik bu "yurdum insanı" öyküsünü...
Büyük utancın 50. yıldönümünde, idamların ilk kez TV ekranına gelişine dair bir tanıklığımı aktarmak istiyorum:
1991 yazıydı. Belgeselin son bölümü yayınlanacaktı. En uzun ve zorlu bölüm buydu; çünkü idamlar bu bölümdeydi.
TRT yönetimi, haftalardır seyirciyi ekrana kilitleyen belgeselin gördüğü ilgiden memnun, tepkilerden rahatsızdı.
TRT DENETİMİNE GİREN GÖRÜNTÜLER
Yayına 8 saat kala son bölümün bandıyla TRT denetimine girdim. Denetçi 1 saati aşkın süren bölümü notlar alarak seyretti. Bitince de "Bu haliyle yayınlanamaz" dedi.
"Neden" diye sordum.
"Başbakan'ı idam sehpasında göstermişsiniz" dedi.
"E asıldı da ondan" dedim.
"Seveni de çoktur, sevmeyeni de... Seyirci rahatsız olur. Hem TRT yayın ilkeleri, dehşet uyandırıcı görüntüleri yasaklıyor" dedi.
Kovboy filmlerini hatırlattım; "Kızılderililer asılıyor ya" dedim. Yoksa "Asmak serbest, göstermek mi suç"tu?
"Sadece bu da değil" dedi denetçi; "...bazı söyleşilerde de abartılar var."
"Mesela?"
"Fatin Rüştü Zorlu'nun kızı, babasından söz ederken 'Yaşadığı gibi bir senyör olarak öldü' diyor. Kendi yorumu..."
"Başka?"
CAM GİBİ HAVA BİRDEN YAĞMAYA BAŞLADI
"Görevli onbaşının 'Menderes getirildiğinde cam gibi açık olan hava birden yağmaya başladı' demesi abartılı..."
"Başka?"
"27 Mayıs'çı Faruk Güventürk'ün eşinin 'Son andaki kurtarma çabalarına ordu destek olmadı' demesi de sübjektif yorum..."
Dinledikçe kan beynime yürüyordu. 2 yılda, bir kuyumcu titizliğiyle hazırladığımız belgesel, lime lime ediliyordu.
"Bunların kesilmesine razı olamayız" deyip çıktım.
Başbakan devrede
Hemen durumu belgeselin yapımcısı Mehmet Ali Birand'a anlattım. Yayına saatler kalmıştı. Birand, Başbakan Mesut Yılmaz'ı aradı. Durumu anlattı.
"Seyirci merakla bekliyor, ama bu durumda yayınlayamayız" dedi.
Yılmaz, ilgilenmeye söz verdi.
TRT SANSÜRDE ISRAR EDİYORDU
Az sonra TRT Genel Müdürü Kerim Aydın Erdem Başbakanlık'tan arandı. Uzun müzakereler yapıldı. Ama TRT yönetimi sansürde ısrar ediyordu.
Sonunda yayına 1,5 saat kala, "idam sehpasındaki fotoğraflar kalsın, ama asıldıktan sonraki fotoğraf çıkarılsın. Sakıncalı röportajlar da kısalsın" kararı çıktı.
Aramızda tartıştık. Kamuoyuna belgeselin sansüre uğradığını ilan ederek yayını kabullendik.
Son bölüm, bu kesintiyle yayınlandı.
Yayın bittikten sonra gece yarısı birçok seyircinin Menderes'in anıt mezarına akın ettiğini öğrendik.
Ardından, 27 Mayısçılarla, demokratlar, ilk kez TRT stüdyosunda buluşup belgeseli ve dönemi tartıştı.
İbret almak isteyenler için, bu akşam 21.00'de TRT Haber'de...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.