Bumin'den 'tolojik haberciliğe' eleştiri
Yeni Şafak yazarı Kürşat Bumin, gazetelerin 3.sayfalarında ve internet sitelerinde karşımıza çıkan cinayet ve ölümlü kaza haberlerini nasıl eleştirdi?
Yeni Şafak yazarı Kürşat Bumin, gazetelerin 3.sayfalarında ve internet sitelerinde karşımıza çıkan cinayet ve ölümlü kaza haberlerini köşesinde kendi üslubu ile eleştirdi. "Empati'den sıfır çeken haberler" başlıklı yazısında Bumin, "Empati'den sıfır çeken haberler" derken gazetelerin 3. sayfalarında ve internet sitelerinde karşımıza çıkan haberlerden söz ediyorum." dedi ve şöyle devam etti:
"Bu sayfalar özellikle cinayet ve ölümlü kaza haberleriyle oluşturuluyor. Bu haberlerin nasıl bir şey olduğundan uzun uzadıya söz etmek gereksiz. Ancak benim gözlemime göre, bu haberlerin kaleme alınış tarzına giderek artan biçimde "empati"den gerçekten sıfır çeken, hatta "vicdansız" diyebileceğimiz bir ruh hakim olmaya başlamış görünüyor."
"En iyisi örneklerle devam etmek" diyen Bumin örneklerini şöyle sıraladı:
Büyük gazetelerimizden ("büyük gazete" derken ne anladığımı da belirteyim. "büyük gazete" derken terazide ağır çeken gazeteleri kastediyorum) birinin internet sayfasında yer alan bir video, izleyicileri şöyle bir gösteriyi izlemeye çağırıyordu:
"Bu kadına 1 saniye sonra araba çarpacak!"
Boş bulunup (ben de) tıklayıverdim. Yalan değilmiş, gerçekten de Erzincan merkezde bir caddede karşıdan karşıya geçmeye çalışan iki kadından birisine "1 saniye sonra" bir otomobil çarptı.
İyi de ben "boş bulunsam" bile bu "video"yu niçin izledim? Sitenin binlerce –belki de on binlerce- ziyaretçisi "Bu kadın"a otomobil çarpmasını niçin izlemek istedi? Büyük gazetenin internet sayfası "Bu kadın"ın otomobil altında kalmasını bize niçin izletmek istedi?
Şu da bir 3. sayfa haberi:
"Balık tutarken tren çarptı".
Haber metnini okuyunca üç çocuk babası 50 yaşında bir adamın tren köprüsünde balık tutarken yük vagonunun çarpması sonucunda nehire düşüp öldüğünü öğreniyoruz.
Ama bakın, 3. Sayfa editörü nasıl da muzip bir insan! Amatör balıkçının kim bilir hangi ihmaller zincirinin eseri bir kaza sonrası ölmesini okurlarını gülümsemeye teşvik eden bir haber başlığıyla sunuyor: "Balık tutarken tren çarptı"
Bir başka haber:
"Arkadaşlarının gözü önünde çırpına çırpına can verdi".
Haber metninden yüzme bilmeden gölete giren 16 yaşındaki bir delikanlının boğulduğunu öğreniyoruz. Ama bu kadarı sayfa editörünü yetmiyor; delikanlıya, arkadaşlarının gözü önünde "çırpına çırpına" can verdirmedikçe rahat etmeyecek... Yanlışlığının ötesinde marazi bir "haber başlıkçılığı" tutumu değil mi bu?
Bir başkası:
"Motosikletli genç kız TIR'a çarpıp öldü".
İstanbul'dan tek başına Karadeniz turuna çıkan bir genç kadın Samsun yakınlarında geçirdiği bir trafik kazasında can vermiş. Fakat siz haber başlığını hakimiyeti altına almış olan şu "soğukkanlı" ve bütün olayı üç sözcüğe sığdırma gayretine bakın... Sayfa editörü boş durmamış ve haberini -bu kadar kısa sürede nereden ele geçirdiyse- "motosikletçi genç kız"ın albümünden iki fotoğraf ile süslemeyi de ihmal etmemiş.
Bir başkası:
"Bornozun kuşağıyla canına kıydı".
Yani: "... Elmas kapıyı çıldı. Ancak cevap alamayınca durumu yakınlarına bildirdi. Kapıyı zorlayarak içeri giren Elmas, ablasının bornoz kuşağıyla tavandaki kancaya asılı cesediyle karşılaştı."
Bir gazete okurlarını, Anadolu'nun büyük ihtimalle hiç ziyaret etmedikleri bir şehrinde hiç tanımadıkları bir kadının intiharına ilişkin ancak bu kadar etraflıca bilgilendirilebilir. Haber midir, Adli Tıp'tan gelen rapor mudur belli değil... Haberci olayı bütün ayrıntılarıyla önümüze getiriyor. "Bornoz kuşağı"nın ablasının bornozuna ait olduğunu bile öğrenmiş oluyoruz. Okurlar olarak müteşekkiriz!
Son olarak şu haberi seçtim: "Su faturası yatırmaya giderken öldü".
Bu haberi sona sakladım, çünkü bu koleksiyonluk parça şöyle böyle değil...
"Muğla'nın Bodrum ilçesinde, su faturasını yatırmaya giden Aynur Raziye Kocagöz (70) minibüsün altında kalarak can verdi."(DHA)
Gördüğünüz gibi bu bir "trafik kazası". Ancak bu kadarı haber başlıkçısına yeter mi hiç? Bir yayanın "minibüsün altında kalması"nın memlekette sıradan bir olay olduğunu düşündüğünden olsa gerek, Raziye Kocagöz'ün kaza günü evden çıkış nedenini de haber başlığına yerleştirmeyi uygun bulmuş. Bulmuş ama ortaya gerçekten saçma sapan bir akıl-haber yürütme tarzı çıkmış. Haber başlıkçısının, minibüsün altında kalan kadının evinden "su faturasını yatırmak" için değil de, "manavdan domates almak" için çıkması durumunda olayların çok farklı seyredeceği düşüncesinde olduğu anlaşılıyor.
Tuhaf olduğu kadar "teolojik" yönü de olan bir habercilik tarzı bu! Bize ister istemez Ortaçağ'ın "Tanrı ispatları" içinde yer alan "İlk Neden Kanıtı"nı hatırlatıyor.
Raziye Kocagöz'ün minibüsün altında can vermesinin "su faturası"ndan kaynaklandığını; su faturasının talihsiz kadının "su abonesi" olmasından kaynaklandığını; su abonesi olmanın "şehir suyunun paralı hale getirilmesinden" kaynaklandığını; suyun paralı hale getirilmesinin "Modern Devlet'in oluşumu" ile ilgili olduğu... İşiniz yoksa bu zinciri "ilk neden"e kadar uzatabilirsiniz...