Dizilerde gösterilen cinsel suçlar, halk arasında espiri unsuru haline gelecek kadar hafife alınınca ortaya dizileri aratmayan olaylarlar çıkıyor. Bu da gösteriyor ki dizilerin halk üzerindeki etkisi sinema yapımlarından daha fazla. Bu dizeler her hafta zirveye oturdukça yerine yenileri ekleniyor. Ve 'İffet' filmini diziye uyarlama düşüncesinde bakınca yaşananlar pek de dikkate alınmıyor.
Vedat Türkali'nin ünlü eserinden uyarlanan meşhur dizi yayınlandığı ilk günden beri olay yaratmaya devam ediyor. Dizinin etkisiyle benzer olayların arttığını vurgulayanların söyledikleri ise dizinin korkunç etkisine dair ipuçları veriyor. Ve tüm bunlara karşı çıkan hep kadın örgütleri oluyor. Adana Kadın Platformu Üyeleri malum dizinin "Kadına yönelik şiddet ve tecavüz özendiriliyor" gerekçesiyle yayından kaldırma talebinde bulunmuştu. Sokakta şaka unsuru haline dönüşen 'Filancanın suçu ne?' cümlesi, futbol maçlarında, internet sitelerinde tezahurat haline bile geldi. Dizinin aynı isimdeki filmin etkinliğini çoktan geçtiğinin de herkes farkında. Dizide ünlü oyuncuların kullanılması ve söz konusu sahnelerin dizi başlamadan önce reklamının yapılmasının etkilerinin hiç de azınsanmayacak kadar kötü olduğu aşikar. Bütün bunlar bir tarafta olup biterken yakın zamanda da Müjde Ar'ın oynadığı "İffet" filminin diziye uyarlanacağı konuşuluyor. Hatta yapımcılar harekete geçip Aysun Kayacı'ya teklif götürmüşler bile. Görünen o ki işin içinde para olunca yapımcılar yaptıklarının etik olup olmamasını pek önemsemiyorlar. Peki suç oranı giderek artarken ve 'kadına yönelik cinsel suç' normalmiş gibi algılanırken, bu toplum bir "İffet" dizisini daha kaldırır mı? İşte cevaplar...
KARAR VERİCİLER ERKEK OLMAMALI
Filmmor Kadın Kooperatifi Üyesi Melek Özman son yedi yılda kadın cinayetlerinde ve kadınlara yönelik şiddet ve cinsel suçlarda sürekli bir artış olduğunu söylüyor. Medyanın bu konuda duyarlı davranmadığını anlatan Özman, medyanın cinsellik ve şiddet kullanarak tiraj-reyting ummaya devam ettiğine dikkat çekiyor. Özman, bu sorunların çözülmesinde sadece kadın örgütlerinin sorumlu tutulmasına da karşı. Yasama, yürütme, yargı, tüm toplumun ve medyanın bundan sorumlu olması gerektiğini belirten Özman; "Biz kadın örgütleri yıllardır kendimiz ve tabi ki diğer kadınlar için var olan uygulamaları, zihniyeti eleştiriyor bunları dönüştürecek eylemler, çalışmalar içinde oluyoruz. MEDİZ- Kadınların Medya İzleme Grubu ile yıllardır medyayı izliyor, gördüğümüz ihlal ve sorunları ve ne yapılması-yapılmaması gerektiğini yaptığımız kampanya, çağrılarla yineliyoruz. Ama belli ki neredeyse tümü erkek olan medyanın karar vericileri kar-reyting-tiraj dışında pek bir kaygı, sorumluluk duymuyor" diyor.
Yayınlanan dizilerin gerçeği yansıtmadığını söyleyen Özman, "Diziler çok yaygın izleniyor ve yaşam tarzı olarak algılanabiliyor ki zaten öyle sunuluyorlar. Sadece dizilerden Türkiye'ye baksanız neredeyse tamamı konaklarda yaşayan, zengin ve güçlü erkeklerinin bu gücünü şiddetle sürdüren, tabi ki bu şiddeti kadınlardan eksik etmeyen, sevgilileri ya da evli oldukları kadınlara tecavüz eden ama her şekilde affedilen, sevilen erkeklerin egemenliğinde bir ülke görülüyor. Zenginlik, ihtişam kısmı değil tabi ama geri kalan kısmı maalesef gerçek, gittikçe daha gerçek hale geliyor" diyor.
DİZİLER YAYINLANMADAN ÖNCE ÖNLEM ALINMALI
AKODER Başkanı Ayşe Bostancı ise son yıllarda ülkemizde yayınlanan dizilerin içerikleri ve konularıyla ailesini, değerlerini önemseyen büyük bir çoğunluğu rahatsız ettiğine dikkat çekiyor. Marjinal olayların dizilerin diliyle normalleştirildiğini söyleyen Bostancı, şiddet içeren ve müstehcen sahneleri olan, değerlerimize hiçe sayan yapımların, medya okuryazarlığı alanında yeterli donanıma sahip olmayan halkımız tarafından ilgiyle izlediğini belirtiyor ve özellikle anne - babaların tehlikenin farkında olmadıkları için çocukları korumak gerektiğini düşünmediklerini belirtiyor. Bostancı "Oysa son zamanlarda yapılan araştırmalar şiddet ve cinsel taciz gibi medya içeriği ile yaşanan vakalardaki artış üzerinden yola çıkarak bir sebep sonuç ilişkisinin varlığını ispatlıyor.
GÖZ YUMMAK BİZİ DUYARSIZLAŞTIRIYOR
İnternet ortamının da dizinin etki gücünü arttırdığını söyleyen Bostancı, henüz gerçeklik duygusu oluşmamış çocukların, kimlik arayışındaki ergenlerin, zayıf karakterli kişilerin bu yapımlardan etkilenerek anlık zevkleri uğruna, içgüdüsel taleplerinin etkisiyle benzeri olayların mağduru olmasının kaçınılmaz olduğunu vurguluyor.
Kadın Dayanışma Vakfı'nın bu konuya bakış açısı ise televizyon dizilerindeki tecavüz sahnelerinin ele alış biçimlerinin tecavüzü normalleştirdiği yönünde. Medyanın reyting kaygısının hiçbir ilke tanımadığını söyleyen vakıf üyeleri, asıl problemin dizilerde yer alan sahnelerden öte bu sahnenin internet ve diğer medya alanlarındaki dolaşmasına dikkat çekiyor. "Söz konusu sahnenin internette tıklanma rekoru kırması, ardından diğer TV programlarında "şaka" konusu yapılabilmesi ve bunların normalmiş gibi algılanması gerçekten de dehşet verici. Etrafta bu kadar tecavüz meraklısı varken, ne bizler ne de çocuklarımız güvende değiliz. Tecavüzü konu alan yeni bir dizi, verilen bilgilere bakılırsa, bu reytingden biz de yararlanalım diye yapılıyor" diyorlar.
RTÜK, İNSANIN VİCDANIDIR
Televizyon eleştirmeni Yüksel Aytuğ ise diziyle birlikte kadına yönelik şiddet ve taciz sorununun yeniden gündeme geldiğine dikkat çekiyor. Sinema yapımıyla televizyon dizileri arasında fark olduğunu söyleyen Aytuğ, "Sinemada öncelikli bir tercih söz konusudur. Bileti alırken 18 yaş altı veya üstü olduğunu bilerek o filme gidersiniz. Televizyonda maalesef öyle bir kontrol mekanizması söz konusu değil. Odamızın baş köşesinde zap yaparken bile çocuklarımız bir anda karşımıza çıkabilir. Televizyonun böyle bir tehlikesi ve televizyon yöneticilerin böyle bir sorumluluğu var" diyor. "RTÜK insanın vicdanındadır, zaten her vicdan da RTÜK olsa böyle bir mekanizmaya gerek kalmaz" diyerek insanları daha duyarlı olmaya çağırıyor.
Kaynak: Yeni Şafak