Bir YAŞZEDE'nin onur ve dramı
Yüzbaşı rütbesiyle ordudan atıldı, marangozhanede işçi olarak çalışıyor.
İsmail Can, 45 yaşında yüzbaşı rütbesindeyken Türk Silah Kuvvetleri (TSK)'nden, eşinin başörtülü olması sebebiyle Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) kararıyla atıldı. 28 Şubat sürecinde ara YAŞ toplantısında 168 kişiyle birlikte orduyla ilişiği kesilenlerin arasında yer alan Can, şimdi geçimini sağlayabilmek için İzmir'in Karabağlar ilçesinde bir marangozhanede işçi olarak çalışıyor. İki yıl önce eşinden ayrılan Can, 12 Eylül'deki referandumdan çıkacak sonucu dört gözle bekliyor.
Aslen Konyalı olan İsmail Can, 1979-1983 yılları arasında Işıklar Askerî Lisesi'ni, 1983-1987'de Ankara Kara Harp Okulu'nu bitirdi. Sırasıyla 4 yıl İstanbul Hasdal, 2 yıl Kıbrıs, 2 yıl Muş Malazgirt, 2 yıl da Tekirdağ Saray'da görev yaptı. Yüzbaşı rütbesiyle buradaki 3. Zırhlı Tugayı Topçu Taburu 3. Batarya'nın komutanıyken 12 yıllık görevine son verilerek ordudan atıldı. 16 Haziran'da toplanan YAŞ'ın kararıyla atılan Can'a gerekçe olarak, disiplinsizlik gösterildi. Kendisine tebliğ edilen "disiplinsiz" kararına inanmayan Can, eşinin başörtülü oluşu ve namaz kılmasını, ordudan atılmasının en büyük sebebi olarak görüyor. 1 yaşındaki oğluyla sokakta kalan Can, eşinin memleketi Uşak'ta 6,5 yıl bir holdingin alışveriş merkezinde satın alma uzmanı olarak çalışmış. 2005 yılından sonra işleri ters gitmeye başlayan Can, geçim derdine düşmüş. Kimseye, ordudan eşinin başörtülü oluşu ve kendisinin namaz kılmasından dolayı atıldığını anlatamamış. En yakınları bile, "Peygamber ocağından kimse namaz kıldığı, eşi başörtülü olduğu için atılmaz." demiş. Can'ın en çok ağrına giden de bu olmuş: "Halbuki öyle değildi. Bana birinci hayal kırıklığını halk yaşattı. İkincisini de iş başvurusu yaptığım yerler. CV soruyorlar, 'Değerlendirip sonra döneceğiz diyorlar.' ama dönen olmadı. 50'nin üzerinde yere başvurdum, kimse aramadı."
'MESLEĞİMİ ÇOK ÖZLEDİM AMA GERİ DÖNMEM'
Mesleğimi çok özlediğini belirten eski yüzbaşı, orduya geri dönmeyi ise düşünmüyor sadece haklarını istiyor. 12 yıldır ekmek mücadelesi vermekten çok yorulmuş. "Bu yaştan sonra bizden bir şey gelmez. Genç olsaydım geri dönmek isterdim. Emekliliğimiz geldi." diyen Can, iki yıldır sağlık güvencesi olmadığından ne doktora gidebildiğini ne de ilaç alabildiğini ifade ediyor.
'1994'TEN SONRA İNSANLARI FİŞLEMEYE BAŞLADILAR'
İsmail Can, 1993 yılından sonra ordu içinde bazı subay ve astsubayların fişleme girişimi olduğunu anlatıyor. Bunların, meslektaşlarına yaklaşıp dinî konulardaki görüşlerini almaya çalıştığını kaydeden Can, bir gün tabur komutanıyla arasında geçen diyalogu şöyle anlatıyor: "Tabur komutanı çağırdı, 'İslamiyet'e nasıl inandın?' diye sordu. Ben de kendisine 25 yaşına kadar evde duran Kur'ân'ı, Arapça bilmediğimden okumadığını söyledim. Merak edip Türkçe mealini okumaya başladığımı ifade ettim. Çok ilgimi çektiğini ve bir haftada bitirdiğimi anlattım. Bana, 'Bin 400 yıl önce yazılmış kitaba nasıl inanabiliyorsun?' diye sordu."
'GARNİZON KOMUTANI TEDHİT ETTİ'
Oğlu doğduğu zaman Kur'ân ve sünneti çağrıştırması için ismini Muhammed Furkan koyduğunu belirten İsmail Can, bu ismin Arapça olmasından dolayı tepkiyle karşılaştığını söylüyor. Son görev yaptığı Saray ilçesinde garnizon komutanı tarafından tehdit edildiğini de aktaran Can, "Garnizon komutanı, 'Şu anda bir ihtilâl olsa ilk asacağımız sizlersiniz, farkında değil misiniz? Sizi kurşuna dizeriz.' dedi. Onlara göre biz şeriat istiyormuşuz. 'İsterseniz alın kurşuna dizin. Beni öldürmekle elinize ne geçecek?' dedim. Sonra da bana, 'Eşini al, ben de eşimi alayım, eşine açık kıyafetler alalım.' teklifinde bulundu." şeklinde konuşuyor.
EŞİ KAPALI OLDUĞU İÇİN ALAY KONUSU OLMUŞ
İsmail Can, eşi dokuz aylık hamileyken bir gün düşüp kasığından sakatlanınca, eve geldiğinde makinede yıkanmış çamaşırları balkona asmış. Bunu görenler, "Eşi görülmesin diye çamaşırları bile kendisi asıyor." diye yorumlamış. Eşiyle servise binince bazı üst komutanların, kendilerinin duyacağı bir şekilde, "Burayı da İran'a çevirdiler," diye laf attığını anlatan Can, şunları kaydediyor: "Ne evlenince ne de oğlum doğunca bir kişi ziyarete geldi. Artık eskisi gibi vatan, devlet ve millet kavramlarının kutsallığına inanmıyorum. Üsteğmenliğin son senesinden itibaren harp akademilerine, Maslak'ta kurmaylık sınavına hazırlık için belirli periyotlarla üç haftalık kursa çağırıyorlar. İslami inancımdan dolayı beni kursa bile çağırmadılar. Saray'da başörtüsünden ötürü eşime sağlık karnesi çıkartamadım, askerî hastanede muayene ettiremedim. Doğumu bile ücretle devlet hastanesinde yaptırdım. Tecrit edilmiş, veba veya Akdeniz mikrobu taşıyor gibi insanlar bizden uzak durdu, kaçtı."