Bir Kanaat Önderinin Sağlığa Bakışı

Bir Kanaat Önderinin Sağlığa Bakışı

Bir kanaat önderi olarak sadece dini konularda değil, sosyal hayattan kültüre, ekonomiden siyasete kadar pek çok konuda topluma önderlik yapan Prof. Dr. M. Es’ad Coşan sağlık hususunda da önemli mesajlar vermiştir

Hazırlayan; Dr. Mahmut TOKAÇ 

Bir kanaat önderi olarak sadece dini konularda değil, sosyal hayattan kültüre, ekonomiden siyasete kadar pek çok konuda topluma önderlik yapan Prof. Dr. M. Es’ad Coşan sağlık hususunda da önemli mesajlar vermiştir. Coşan sağlık konusuna Kur’an ve hadislerin penceresinden bakmakta ve İslâm dininin insan sağlığına verdiği öneme vurgu yapmaktadır. Beden ve ruhun iki ilâhî emanet olduğunu ve bunlara titizlikle sahip çıkmanın, sahibi olan Yüce Yaradan'a iyi ve korunmuş olarak teslim etmenin inancımızın gereği olduğunu ifade etmektedir.[1]  Hz. Muhammed’in “vücudumuzun bizim hayatımızı sürdüren bir araç ve ruhumuzu taşıyan bir binek olduğunu” buyurduklarını belirterek, onu korumak, hakkını vermek, bakımını güzel yapmak gibi vazifelerimiz olduğuna; yemek, istirahat, bakım ve tedavinin şart olduğuna işaret etmektedir.[2]

 

"Senin vücudunun da senin üzerinde hakkı var; onu yıpratamazsın!"[3]şeklindeki hadis-i şerifi hatırlatarak vücudumuzu istediğimiz gibi kullanamayacağımızı, hiçbir kimsenin, "Bu kendi bedenimdir, ne istersem yaparım!" diyemeyeceğini bildirmekte ve özellikle içki, uyuşturucu, sigara gibi sağlığımızı tehlikeye düşürecek kötü alışkanlıklardan uzak durmamızı tavsiye etmektedir.[4]Uyku ve gıdaya özellikle dikkat etmemizi söyleyerek Peygamber efendimizin diliyle "Her hak sahibine hakkını ver!" demektedir.[5]

"... Her ikisinde de hayr olmakla beraber, kavî (güçlü, kuvvetli)Müslüman, Allah katında, zayıf müslümandan daha hayırlı ve daha sevgilidir" hadisini aktararak, bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı olmanın önemine işaret etmektedir.[6]

Sıhhatin bir nimet, hastalığın ise bir imtihan olduğunu, nimete şükür, imtihana sabretmek lazım geldiğini; hatta İslam'a göre sabırlı mü'min kul için hastalığın da bir nimet, büyük ecir ve mükâfat sebebi olduğunu belirtmektedir.[7]

İnsana verilen değer :

Kuran-ı Kerim’de “Velekad kerremnâ benî âdeme” (Biz Adem oğullarını mükerrem varlıklar eylemişizdir.) ayeti ile eşref-i mahlukat (yaratılmışların en şereflisi) olduğu bildirilen[8]insan varlığının ve şahsiyetinin de önemine işaret etmektedir. İnsanın vücudu, organları, haysiyeti, hukuku, malı, canı, sıhhati, ölüsü, dirisi, mezarı ve hattâ hatırasına saygı duyulması ve değer verilmesi gerektiğini; kâmil olduğu takdirde, Kâbe gibi aziz ve muhterem bilinmesi gerektiğini bildirmektedir. Bunlara tecavüzün cezası olarak da çok ağır ceza konulmuş olması ile insanın maddî ve manevî varlığının büyük bir titizlikle korumaya alındığını belirtmektedir.[9]

İnsana hizmeti de çok büyük bir şeref olarak telakki emekte ve bu vesileyle tıp ilminin, tedavi usül ve çarelerinin de sevaplı bir hizmet sahası olduğunu ve hekimlerin insana hizmetleriyle çok önemli bir görevi ifa ettiklerini belirtmektedir.[10]

Tıp ilmine bakışı :

İslâmî literatürde ilimlerin ilmü’l-ebdân ve ilmü’l-edyân; yani vücut ve bedenle ilgili ilimler, din ve imanla ilgili ilimler diye ikiye ayrıldığını ve bu temel görüş dolayısıyla tıp ilminin İslâm tarihinin ilk dönemlerinden îtibaren büyük ilgi ve saygı gördüğünü belirtmektedir. Peygamber Efendimizin tıp ve tedavî ile ilgili emir ve tavsiyelerinin "Tıbb-ı Nebevî" kitaplarında toplandığı ve Hz. Aişe’nin de, şaşılacak derecede tıp bilgisine sahip olduğunu; çağdaşlarının kendisine hayret ederek hayranlık duyduklarını ifade etmektedir.

İslâm âleminin, asırlar boyu tıp ilmine önderlik ve rehberlik ettiğini, son derece şanlı tabibler, cerrahlar yetiştirdiğini, ciddî araştırmalar yapıp derin eserler yazdıklarını, büyük hastahaneler kurduklarını bildirmekte ve Avrupa’nın ortaçağ boyu İslâm tabiblerinin eserlerinden istifade ederek geliştiklerini; pek çok bilgiyi müslümanlardan öğrenerek almış olduklarını belirtmektedir.[11]

Hıfzıssıhha

Sağlığın korunması yani hıfzıssıhhaya çok önem vermekte ve pek çok sefer bu konuda uyarılar yapmaktadır.[12]

Panzehir Dergisi’nin yayın hayatına girmesinin sebebini de halkımızı sağlık konularında aydınlatmak, hastalık öncesi hıfzısıhha çalışmalarını yaygın ve verimli kılmak dileğinden kaynaklandığını açıklamıştır.[13]

Sağlık Vakfı’nın da halkın ve cemaatin sağlığını korumak için var olduğunu “Mühim olan insanın sıhhatli kalması; hasta olduktan sonra hastalığının tedavi edilmesi için uğraşmak değil!" diye, hıfzıssıhhaya önem verdiklerini belirtmektedir.[14]Hatta bir sohbetinde “Cemaatin her birine fiş çıkartalım, hasta olmadan muayene edelim, hasta olmadan tamir edelim adamlarımızı!.. Çöktükten sonra, duvar yıkıldıktan sonra değil de, kolaydan tamir edelim diyorum, yapmağa çalışıyoruz bunları...” diyerek cemaatinin sağlığını koruma hususundaki titizliğini ortaya koymaktadır.[15]

İnsanlara tavsiyeler :

İnsanlara temiz havalı yerlerde, bol güneşli, bahçeli evlerde oturmak, faydalı gıdalarla dengeli beslenmek, pişirirken gıdaların değerlerini kaybettirmemek; aşırı şekerli, yağlı, tuzlu, unlu yemekler yememek; meyva ve sebzeyi çok ve bol yemek; temizliğe riayet ederek hastalıklardan korunmak, uyku ve istirahate önem vermek, zararlı alışkanlıklardan uzak durmak gibi sağlığı korumaya yönelik tedbirleri bildirirken, hastalanmadan sağlığı korumak amacıyla doktorlara yakın olmalarını ve zaman zaman sağlık kontrollerini yaptırmaları tavsiye etmektedir.[16]

Doktorlara toplu sağlık taramaları ile halkın sağlığının korunmasına yardım çağrısı yaparken diğer insanlara da check-up yani belirli zaman aralıklarıyla sağlık kontrollerinin yaptırılmasını tavsiye etmektedir.[17]

Kahvelerde saatlerce sigara dumanları arasında oturarak sıhhatini harcamak yerine vücudun sağlıklı kalması için spor yapmayı tavsiye edip gelişmiş ülkelerin insanlarının bu konudaki hassasiyetlerinden örnekler vermektedir.[18]Halkın adetleri arasına korular tesis etmek, dinlenme parkları yapmak, çevre temizliği yapmak, sebze yetiştirmek, evleri ve civarını çiçeklerle donatmak gibi faydalı eğlence türleri yerleştirebilmeyi arzu ettiğini belirtmektedir.[19]

Tatillerde çevre ve iklim değişikliklerine karşı uyarılarda bulunmakta, madden ve manen bozulmalara karşı tedbirler alınmasını tavsiye etmektedir.[20]

Ruh sağlığı :

Modern tıbbın vücut sağlığı ile ruh sağlığının birbiriyle çok yakından ilgili olduğunu kabul ettiği gerçeğinden hareketle iyi bir tabibin, hem tıbbı, hem de tasavvufu, imanı, maneviyatı iyi bilmesini; hastasını her yönüyle iyi tanıyıp anlayarak ona maddeten ve ma'nen faydalı olabileceğini tavsiye etmektedir.[21]Hastalıkların ilaç ve sair tıbbî müdahalelerle giderilmesi çalışmaları yanı sıra imanın, ibadetin, duanın, Kur'an okumanın; hastaya gösterilen ilgi, sevgi ve şefkatin de tedavide önemine vurgu yaparak müesseselerde bu hususlara da özen gösterilmesine işaret etmektedir. Doktorların da aynı zamanda bir psikolog, bir ilâhiyatçı, bir din adamı gibi olması gerektiğini vurgulamaktadır.[22]İnsanların dindar yetiştirilmesi, beden terbiyesi ile ruh terbiyesinin birlikte yürütülmesi gerektiğini ve bu itibarla en şifalı ilacın İslâm olduğunu özellikle belirtmektedir.[23]

Sosyal sağlık :

Sağlığın tam olabilmesi için gerekli olan sosyal sağlığa da önem verip sağlıklı bir sosyal yapı kurulması için tavsiyelerde bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerde sosyal bünyenin organizasyondaki başarısına karşın geri kalmış ülkelerde sosyal teşkilatların azlığından bahisle müslümanları içe kapalılığı terk edip toplum faaliyetlerine katılmaya, sosyal aktivitelerde görev almaya davet etmektedir.[24]

İnsan vücudunun işleyişindeki mükemmelliğe hayranlığını dile getirerek, sosyal bünyenin de aynı mükemmel ahenk içinde çalışmasının gereğine işaret etmektedir.[25]

Doktorlar :

Eşref-i mahlukat olan insana hizmet eden, ömrünü dertlilerin dertlerine deva bulmak, ızdırap çekenlerin acılarını dindirmek idealine vakfeden vefalı, şefkatli, imanlı, fedakar doktorları[26]ve özellikle kurdukları müesseselerle ve gerçekleştirdikleri sağlık taramalarıyla takdir kazanan Sağlık Vakfı mensuplarını güzel hizmetlerinden dolayı minnet ve övgü ile yâd etmekten geri durmamaktadır.

İmanlı, aydın, zeki, şuurlu, yetenekli ve değerli tıp personeli ve doktorların yetişip kadrolaşması; zihniyetine uygun yeni ve modern tıp ve tedavi müesseselerinin hızla çoğalıyor olmasından duyduğu sevinç ve ümidi de dile getirmektedir.[27]

Sağlık Müesseseleri :

Coşan’ın teşvik ve tavsiyeleri ile 1987 yılında Sağlık Vakfı kuruldu. Bilime ve uzmanlığa verdiği değer gereğince, diğer vakıf ve kuruluşların aksine başkan olmayı kabul etmeyerek, başkanlığını bir tıp mensubunun yapması gerektiğini beyan etti. İslam dininin sağlığa verdiği önem sebebiyle ecdadımızın açtığı ananevi yolda modern tıbbi tesisler kurma, tıbbi eserler neşretme, halkımıza sağlık hizmetleri sunma gibi tıp dalı çalışmalarından bahsetmekte ve Sağlık Vakfının da bu amaçlarla kurulduğunu belirtmektedir.[28]Sağlık Vakfının tüzüğündeki amacı; Sağlık mensupları arasında dayanışma, sağlıkla  ilgili okullarda okuyan öğrencilere maddi ve bilimsel destek ile halka sağlık bilgisi ve hizmeti sunmak şeklinde özetlenebilir.

Sağlık Vakfı kurulunca ilk iş olarak İstanbul’un fakir semtlerinde ücretsiz muayene istasyonları açarak hizmete başladı. Ancak bu hizmetlerin devamlılığının olmaması ve daha kaliteli hizmetlerin gerçekleştirilmesi ihtiyacı karşısında, o zamanlar yeni bir yerleşim yeri olan Yeni Bosna’da, pek çok yaşlı ve tecrübeli meslektaşın karşı çıkmalarına rağmen, ilk müessese olan Aksa Kliniği 1988 yılında Coşan’ın teşvikleriyle Aksa Camii’nin altında açıldı. Bu klinik, o zamana kadar yapılabilenlerin en güzeli olmanın yanı sıra, verilen hizmetin kalitesiyle de halkın teveccühüne mazhar olarak başkalarına da örnek teşkil etmiştir.

Yine aynı dönemde amatör bir zihniyetle yayın hayatına atılan Panzehir Dergisi, daha sonra Vefa Yayıncılık bünyesine geçerek profesyonelleşip sağlık alanında oldukça önemli bir yere sahip oldu.

Sonra sırasıyla Şadiye Hatun Tıp Merkezi, Hayrunnisa (Nisa) Hastahanesi ve Esma Hatun (Medipol) Hastahanesi kuruldu. Coşan, bu müesseseler kurulurken özellikle hanımlara yönelik tıbbi hizmetlere önem vermekteydi. Mütedeyyin hanımlara yönelik sağlık hizmeti sunan ve özellikle doğum konusunda hanım kadrolardan oluşan sağlık müesseseleri kurmanın öneminden bahsetmekte ve bu amaçla tavsiyeleriyle kurulan Hayrunnisa ve Şadiye Hatun gibi hastahane ve kliniklerden başyazılarında ve sohbetlerinde övgü ile söz etmektedir.[29]Hatta bir başmakalede Şadiye Hatun Teşhis Kliniği’ni o kadar güzel tasvir etmektedir ki bu hizmetlere ne kadar önem verdiğinin ve yapılan hizmetlerden ne derece memnun olduğunun bir göstergesidir. Aynen şöyle demektedir.

 “Şaheser bir mimari görünüm ve mükemmel bir dizayne sahip "Şadiye Hatun" (Allah ona rahmet eylesin, makamını cennet eylesin) Teşhis Kliniğimizin açılışı çok tatlı, izdihamlı, rağbetli ve görkemli oldu. Binanın eski perişan halini bilenler şaşırdılar; yeni çiçekli, yemyeşil çimenli, şırıl şırıl havuzlu, pırıl pırıl şık görünümüne hayran oldular. Temizlik, ferahlık, modernlik, ileri teknoloji ürünü yeni araç ve gereçler, çağdaş ve orjinal bölümler, "uyku laboratuvarı" gibi yeniliklerinin yanı sıra, tarihi ve mistik havasından, geniş avlu ve kenar bahçelerinden, girişteki mimari düzenlemeden, bir havuzdan diğerine şırıl şırıl akan sulardan, kubbeli geniş mescidden, kemerli sütunlu revaklardan, avlu ortasındaki ağaç, çiçek ve şadırvanlık ve yeşillikten fevkalade etkilendiler ve bazı misafirler: -“İnsan burada ilaç kullanmadan, tıbbî müdahele görmeden, sırf bu şahane dekor ve manzaradan dolayı bile şifa bulacak gibi görünüyor.” demekten kendilerini alamadılar.”[30]

Coşan bu dönemde yazdığı başmakalelerde doktorları bu hizmetlere teşvik etmekte, İstanbul ve Anadolu’dan güzel örnekleri göstererek her il ve ilçede bu hizmetlerin yaygınlaştırılmasını temenni etmektedir. Ayrıca sağlığın korunması hakkında eserler neşretmeye teşvik etmektedir.[31]

Bu arada bireysel danışmanlık yanında aile danışmanlığı hizmetleri de verilmesi amacıyla Ruhsağ Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Merkezi kuruldu. Bu müessesenin açılışında aile içi ilişkilere ve bireysel ruh sağlığına verdiği önemi vurgulayan bir konuşma yaparak duyduğu memnuniyeti belirtmiştir.

Coşan’ın teşvikleriyle kurulan Sağlık Vakfı, 17 Ağustos 1999 yılında yaşanan Marmara depreminde, özellikle depremin en fazla hasara ve can kaybına sebep olduğu Gölcük olmak üzere tüm bölgede sabit ve seyyar sağlık istasyonları ile herkesin takdirini kazanan güzel hizmetler ortaya koymuştur.

Coşan’ınBazı Konulardaki Görüşleri

Doğum kontrolü :

Sosyal açıdan sağlam bir bünye kurulurken, planlı bir şekilde çoğalmayı ve çocuk sahibi olmayı da teşvik etmektedir. Hasımların fırsat bulduğu yerlerde müslüman toplulukları katliama uğratırken, nüfusumuzun artmamasını teşvik edici çalışmalarına da dikkat çekmektedir. Doğum kontrolünün müslümanların lehine olmadığını, çocuk yapmaktan kaçınmanın bugünkü şartlarda görevden kaçmak olduğunu belirtmektedir.[32]

Nüfus planlamasına karşı olurken, annenin sağlığı bakımından ve bazı tıbbî sebeplerden dolayı yapmamak gerekiyorsa, o zaman bebek olmaması için tedbir alınabileceği fakat teşekkül etmiş olan bir yavruyu aldırma (kürtaj) ve düşürmenin haram olduğunu söylemektedir.[33]

Kürtaj :

Sağlığa zararlı olacağı konusunda bir tabîb-i müslim-i hâzık (müslüman ve mesleğinde mâhir doktor) tarafından hayatî tehlike var denilirse yani tıbbi gereklilik gerçekten varsa ancak o zaman anne karnındaki bebeğin aldırabileceğini belirtmiştir. “Çok sık çocuklar var, anne rahatsız, bakılması zor oluyor..." vs. gibi makul bir sebep varsa; o zaman hap alarak doğum kontrolü yapılabileceğini, spiralin kullanmasının ise rahim kanserine yol açtığı gerekçesiyle doktorlar çok tavsiye etmediklerini bildirmektedir.[34]

Oruç :

Orucun bedenin sıhhat kaynağı olduğuna ve oruç tutulmayan diğer günlerde de yemek zamanlarına, yiyeceklerin cinslerine ve miktarlarına da çok dikkat etmek gerektiğine işaret etmekte ve doktorların ve beslenme uzmanlarının bu konularda halkı aydınlatmasının şart olduğunu söylemektedir.[35]Sağlık sebebiyle oruç tutmasında sakınca olan kişiye müslüman ve mesleğinde mâhir bir doktorun oruç tutmasın demesi durumunda her günü için bir sadaka-i fıtır miktarı fidye vererek orucunu tutmayacağını ve sıhhat bulduğu zaman da ödemesi gerektiğini belirtir. Gayrimüslim hekimin kasden oruç tutturmamak isteyebileceği uyarısında bulunur.[36]

Yiyecekler :

Sağlıklı yaşamak için en önemli noktalardan birinin de, oburluktan ve aburcubur yemekten uzak kalmak; yeterli, dengeli, fakat az yemek ve perhize riayet etmek olduğunu belirtir. Yediğimiz yiyeceklerin temiz ve helal olması yanında sağlığa zararlı olmamasının da çok önemli olduğunu vurgular. Sebze ya da meyvanın nasıl yetiştiğini, canlı ve cazip renkli şeker, çikolata ve pastaların nereden geldiğini, nasıl yapıldığını ve içinde ne gibi zararlı maddeler olduğunu iyice incelemek gerektiğini belirtmektedir. Gıdalarımızı ya kendimiz üreterek ya da temiz ürettiğini bildiğimiz yer ve kuruluşlardan alarak korunabileceğimizi bildirir.[37]

Çevre bilinci :

Bir müslüman olarak, yaşadığımız çevreye karşı da sorumluluklarımızın bulunduğunu; aldığımız kadar vermemiz, yararlandığımız kadar onlara yarar sağlamamamız gerektiğini belirtmektedir. Onları ecdadımızdan aldığımız kadar güzel koruyarak torunlarımıza daha da gelişmiş ve güzelleşmiş bir şekilde devretmemiz gerektiğini bildirir.[38]

Sigara :

Sigaraya karşı oldukça sert tepki göstermektedir. Sigara tiryakiliğinin mâsum bir alışkanlık olmadığını, sigaranın insanı yavaş yavaş öldürdüğünü belirtmektedir. Bu konuda müslümanların duyarsızlığından ise şöyle yakınmaktadır:

“Bedeni yıpratıp çıkartan maddeler arasında içki ve afyon, esrar emsali uyuşturucular yasak ve haramdır. Bunları herkes biliyor ve dini bütün müslümanlar bunlardan kendisini çekebiliyor. Fakat sigara ve diğer tütün mamülleri aynı durumda değil. Maalesef müslümanlar arasında bu konuda büyük bir umursamazlık ve ihmal görmekteyim.[39]

"Dinde fakîh" olmanın böyle hassas konularda isabetli karar vermekle belli olacağını, halkın sıhhatini korumak, haram ve mekruh mükeyyefata karşı savaşmak, her türlü kötü ve zararlı itiyadlardan kurtulmak için son derece şuurlu, gayretli ve titiz olup elele vermeyi, ehl-i keyfin sözüne değil dinimizin özüne uymayı savunmaktadır.[40]

Misvak :

Misvak yerine diş fırçası kullanılıp kullanılamayacağı sorusuna verdiği cevapta misvak yerine dişleri temizleyecek bir başka vasıta kullanmanın câiz olduğunu yalnız, inceleyen doktorlar ve araştırıcıların misvakın çok şifasının olduğunu söylediklerini belirttikten sonra kıl fırçalardaki kılların içinde bulunan kanalın içinde bakterilerin üreyeceğini diş hekimlerinin bildirdiğini ve bu yüzden kıl fırça yerine kaliteli sentetik malzemeden yapılmış fırça kullanılmasını önermektedir. Bazı naylon fırçaların kıllarının koparak yutulduğu zaman, kanserojen olabileceğini doktorların söylediğini aktararak telleri yutulsa bile mideye de faydası olduğu söylenen misvakın kullanılmasını tavsiye etmektedir. Esas gayenin dişlerin temizlenmesi olduğunu ve bu gayeyi tahakkuk ettirmede en güzel malzemenin, hal-i hazırda misvak olduğunu belirtmektedir. Misvak kullanmakla dişlerin sıhhat kazandığını örneklerle anlatmaktadır.[41]

Bilimsel yaklaşım :

Ağız ve diş sağlığı ile ilgili olarak sorulan sorulara verdiği cevaplarda altın diş taktırmanın haram olmadığını söylemektedir. Altın okside olmayan bir metal olduğu için o işte kullanıldığını, başka madde kullanıldığı zaman koku yaptığından dolayı ağızda altın diş kullanılmasının caiz olduğunu ve Peygamber Efendimiz SAS'in zamanında da kullanıldığını belirtmektedir.[42]

“Çay dervişin mazotudur sözü doğru mu?” şeklindeki bir soruya verdiği cevapta meseleye bilimsel bir bakış açısıyla yaklaşmakta ve daha ziyade içi ısıtmak için içildiğini, uyarıcı madde tein maddesinin sinirleri uyararak uykuyu kaçırdığını ancak içine konan şekerin kalorisi dışında çayda enerji verici bir özelliğinin bulunmadığını belirtmektedir.[43]

Estetik :

Burundaki kemiği nefes almaya zararı olduğu ve tıbbî zaruret olduğu zaman ameliyatla aldırmanın mümkün olabildiği gibi tıbbî bir zaruret yokken, sırf düzelsin diye estetik bir ameliyat yapılacaksa, onun da olabileceğini belirtmektedir. Ayrıca çarpık olan, ısırmakta zorluk çıkaran ve dudaklara rahatsızlık veren ön dişlerin düzelttirilmesine cevaz olduğunu da belirtmektedir.[44]

Haramla tedavi :

Formülünde alkol olan, hap şeklindeki bir ilâcı kullanmanın câiz olup olamayacağı şeklindeki bir soruya verdiği cevapta Peygamber Efendimizin "Haram maddelerle tedâvi olmayın!" şeklindeki hadisini hatırlatarak, Allah’ın her şeyin devasını yaratmış olduğu için haramla tedâvi olmayıp helâl maddelerle çâre bulmağa çalışmayı önermektedir.[45]

Cin ve büyü :

Cinler ve büyüden korunmak ile ilgili olarak sorulan soruya duayı tavsiye etmektedir. Dua ederek tedavi vardır. Fatiha, İhlâs ve Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini okuyarak tedavi olduğunu ve Peygamber Efendimizin hastalanan bir kimsenin hasta olan uzvuna elini koyup: (Es'elullahel azîm, rabbel arşil azîm, en yeşfiyek) tarzında, yedi defa dua etmeyi hadis-i şeriflerde tavsiye ettiğini bildirmektedir.[46]

 

 

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN,1938 yılında Çanakkale’de doğdu. 1960 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi bölümünü bitirdi. Arap Dili ve Edebiyatı, Fars Dili ve Edebiyatı, Ortaçağ Tarihi ve Türk-İslâm Sanatı sertifikaları aldı. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Klasik-Dînî Türkçe Metinler Kürsüsü asistanlığını kazandı. 1965 yılında XV. Yüzyıl Şairlerinden Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri adlı çalışmasıyla “İlâhiyat Doktoru” ünvanını aldı. İlâhiyat Fakültesi öğretim üyeliği yanısıra 1967-68 yıllarında Ankara Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Özel Yüksek Okulu’nda “Türkçe ve Hümaniter Bilgiler” dersi verdi. 1972 yılında Hacı Bektaş Velî ve Makâlât adlı tezi ile doçent ünvanını aldı. 1973 yılında aynı fakültesin Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü öğretim üyeliğine, bir yıl sonra da aynı kürsünün başkanlığına atandı. Emekli olduğu 1987 yılına kadar adı geçen kürsünün Anabilim dalı başkanlığını yürüttü. 1977-1980 yılları arasında Sakarya Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademis’nde Türk Dili ve Hümaniter Bilgiler dersleri verdi. Matbaacı İbrâhim-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiyye adlı takdim teziyle 1982 yılında Profesör unvanını aldı. Milli Eğitim Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde kurulan çeşitli komisyonlarda üye olarak çalıştı. Aynı zamanda Almanya, Avusturya, Irak, İran, Libya, Ürdün, Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerde uluslararası toplantı ve konferanslara katıldı, araştırma ve incelemelerde bulundu. Mensubu bulunduğu fakültede Türk-İslâm Edebiyatı, Osmanlıca, Türkçe-Kompozisyon, Farsça ve Arapça derslerini okuttu. Yedi adet doktorave çok sayıda lisans tezi yönetti. 1987 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Emekliliğinden sonra hocası ve kayınpederi Mehmed Zahid Kotku’nun irşad görevini üstlendi. Türkiye’nin önde gelen kanaat önderlerinden biri olan Coşan, yaygın ve örgün eğitim, kültür, yardımlaşma, sağlık, sanat ve yayın alanlarında birçok çalışmanın başlamasına önayak oldu. Çok sayıda kitap ve makale kaleme aldı. Dünyanın birçok ülkesine irşad seyahatlerinde bulundu. 2001 yılında Avustralya’da bir trafik kazasıneticesinde vefat etti.

 

Dipnotlar


[1]Panzehir, Mayıs 1991; Panzehir, Aralık 1995.

[2]Panzehir, Nisan 1996; Kadın ve Aile, Nisan 1996.

[3]İslam,  Tasavvuf ve Hayat

[4]Panzehir, Mayıs 1991; Panzehir, Aralık 1995.

[5]İslam,  Tasavvuf ve Hayat

[6]Panzehir, Mayıs 1991

[7]İslam'a Göre Sıhhat ve Hastalık; Doğru inanç-güzel kulluk kitabı (Cuma Sohbetleri).

[8]Panzehir, Şubat 1995

[9]Panzehir, Temmuz 1991; Panzehir, Mayıs 1991

[10]Panzehir, Şubat 1995

[11]Panzehir, Temmuz 1991

[12]İslamın ve İmanın Korunması; Panzehir, Nisan 1996; Kadın ve Aile, Nisan 1996.

[13]Panzehir, Mayıs 1991

[14]Felaketler Kapıyı Çalmadan.

[15]İskenderpaşa, 12. 1. 1997

[16]Panzehir, Nisan 1996; Kadın ve Aile, Nisan 1996.

[17]Panzehir, Nisan 1996;Kadın ve Aile, Nisan 1996.

[18]Panzehir, Mart 1992

[19]Panzehir, Ağustos 1995.

[20]Panzehir, Haziran 1995.

[21]Panzehir, Eylül 1991

[22]Panzehir Kasım 1992

[23]Panzehir, Ağustos 1996

[24]Panzehir, Mayıs 1992

[25]Panzehir, Mayıs 1992

[26]İslam'a Göre Sıhhat ve Hastalık.

[27]Panzehir, Kasım 1992

[28]Panzehir, Temmuz 1991

[29]Panzehir, Mayıs 1991; Panzehir, Şubat 1995; Panzehir, Kasım 1992; İskenderpaşa, 12.1.1997.

[30]Panzehir, Kasım 1992

[31]Kadın ve Aile, Nisan 1996; Panzehir, Nisan 1996; Panzehir, Mayıs 1991;Panzehir, Şubat 1995.

[32]Panzehir, Ocak 1993

[33]Güncel Meseleler 1, s:225.

[34]Güncel Meseleler 1, s:226-229.

[35]Panzehir, Ocak 1997.

[36]Güncel Meseleler 2, s:45.

[37]Panzehir, Ocak 1997; Gıda Maddelerine Özlemlerimiz.

[38]Panzehir, Haziran 1997.

[39]Kadın ve Aile, Aralık 1987.

[40]İmanın ve İslâmın Korunması, Kadın ve Aile, Aralık 1987.

[41]Güncel Meseleler 1, s:325.

[42]Güncel Meseleler 1, s:331.

[43]Güncel Meseleler 1, s:327.

[44]Güncel Meseleler 1, s:330; Güncel Meseleler 2, s:314.

[45]Güncel Meseleler 1, s:328.

[46]Güncel Meseleler 1, s:328-329. 

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.