Bir din mühendisliği projesi olarak “EURO-İSLÂM”
Özellikle son birkaç yıldır, ABD’den veya Avrupa’dan gelen İslâm’la ilgili bazı haberler gündemde önemli bir yer tutmaya başladı.
Ahmet Cemil Ertunç
Özellikle son birkaç yıldır, ABD’den veya Avrupa’dan gelen İslâm’la ilgili bazı haberler gündemde önemli bir yer tutmaya başladı. Bunun en son örneklerinden birisini, Müslüman geleneğine aykırı şekilde, bir kadının imamlığında kadın-erkek yan yana saf tutmuş ve üstelik aralarında ‘tesettür’ şartına uymayan kadınların da bulunduğu bir grubun ‘cuma namazı’ kılmaları oluşturdu.
ABD’deki ‘Muslim Wake Up’ (MWU) isimli sivil toplum örgütünün girişimleriyle uygulamaya konan bu namaz kılma ‘eylemi’, üstelik bir mescitte değil, bir katedralde; St. John The Divine Katedrali’nde gerçekleştirildi. Bunun yapılmasındaki amaç nedir? Bu yapılanla, namazla ilgili ‘yanlış’ olduğu düşünülen geleneksel bir uygulamanın ‘doğru’sunu göstermek mi amaçlandı, yoksa daha başka amaçlar mı taşınılıyor? Bu, İslâm’la ve İslâm’ın gerekleriyle ilgili son zamanlarda daha sıklıkla şahit olunan bazı düşünceleri ve uygulamaları doğru anlayabilmek için muhakkak sorulması ve dikkate alınması gereken önemli bir sorudur.
Zaten bu yazı da ilgili soruya cevap bulma çabasının bir ürünüdür. Fakat, ilgili sorunun asıl cevabını makalenin ileri sayfalarına bırakarak, söz konusu ‘namaz’la ilgili kısa bir değerlendirme yapmakta fayda var. Çünkü bu ‘eylem’, bizleri asıl cevaba ulaştıracak hareket noktası niteliğine sahiptir. Söz konusu ‘eylem’ bağlamında öncelikle dikkat çeken şeylerden birisi, namazın cemaatle kılınışının geleneksel biçimini yanlış bulan ve Müslümanların bundan böyle kadın imamların arkasında, modeli sunulan tarzda namaz kılabileceklerini savunan derneğin isminin mesaj taşıyan bir anlama sahip olmasıdır.
Derneğin ismi ‘Müslüman kalk/uyan!’ dır. Bu ‘kalk/uyan’ çağrısının, ABD’deki Müslümanlara, kendilerini kuşatan ekonomik, toplumsal, siyasî, askerî... sistemle ve uygulamalarla ilgili bazı yanlışlara tepkide bulunmaya çağrı olmadığı, söz konusu ‘namaz’a imamlık yapan Prof. Amina Wadud’un bir açıklamasından açıkça anlaşılıyor. Wadud, sözcülüğünü yaptığı ve eylemlerinden birisini uygulamaya aktardığı ‘Amerikan İslâmı’nın mevcut İslâm anlayışlarının en doğrusu olduğunu ifade etmiştir. Onun bu iddiası, kalk/uyan’ çağrısının tamamıyla, Müslümanların geleneksel inançlarına ve bu inançlarının gerektirdiği uygulamalara uymamaya yönelik bir çağrı olduğunu göstermektedir. Söz konusu çağrı ile Amerikan İslâmı’ ismine sahip, İslâm görünümlü bir din inşa etmenin amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Elbette ki, Müslüman geleneğinde yanlışlıklar olabilir; ‘doğru’ bilinen bazı şeylerin ‘yanlış’ veya ‘yanlış’ bilinen bazı şeylerin ‘doğru’ olması her zaman söz konusudur. Hiçbir gelenek için bunun aksi iddia edilemez. Üstelik bu, Müslümanların gündeminde her zaman yer bulmuş önemli konulardan birisidir. Oldukça köklü bir geçmişe sahip olan ‘ihya’ hareketleri bunun sonucudur. Çünkü, bir gelenek, her şeyin doğrusunu bilen seçkinlerin ürünü değil, tüm toplumun; cahil halkın da dahil olduğu tüm kesimlerin ortak ürünüdür. Dolayısıyla, Müslüman geleneğinde de değiştirilmesi, tamamlanması veya İslâm adına reddedilmesi gereken bazı şeyler vardır ve istenmese de olmaya devam edecektir.
Ancak, Wadud’un imamlığı ve cemaatinin durumu örneğinde olduğu gibi, son zamanlarda İslâm adına şahit olunan bazı fikirler ve uygulamalar, İslâmî geleneğin sahip olduğu ‘kusurlar’ bağlamında değerlendirilecek şeyler değildir. Üstelik, İslâm’a ilişkin dile getirilen bu bazı açıklamalar ve uygulamalar, hem biçim ve muhtevasıyla, hem de dile getirildikleri yer itibarıyla ilgi çekici ve kuşku uyandırıcı niteliktedir. Durumun ilginç ve kuşku doğuran tarafı, sürecin liderliğini Hıristiyan/seküler Batı dünyasındaki birilerinin yapıyor olmasıdır. İlginç bir şekilde, Hıristiyan/seküler Batı dünyasındaki birileri ‘İslâm’ı yenileme’ düğmesine bastılar ve yoğun bir şekilde bu amacı gerçekleştirebilmenin çabasını yürütmeye başladılar. Artık, konuşmasına veya yazısına ‘Esasen İslâm...’ diye başlayan ve İslâm’ın ‘aslının’ halihazırda bilinenlerden ve uygulananlardan çok farklı olduğunu söyleyen Batı orijinli birilerine daha sıklıkla rastlanır oldu.
‘Demokratik İslâm’, ‘Amerikan İslâmı’, ‘Avrupa İslâmı’, ‘laik İslâm’, ‘Modern, çağdaş, gelişmiş... İslâm’ söylemleri son zamanda hemen her gün duyulan isimler ve tanımlamalar haline geldiler. Bu aşamada yukarıdaki sorumuzu, önemi gereği tekrar edecek olursak: Tüm bunlar neden oluyor? Neden, Batı dünyası gözünü İslâm’ın ‘eksiklerine’, ‘yanlışlarına’ çevirdi ve ‘hayrına’ bir görünümle bunları gidermenin, düzeltmenin çabasını yürütmeye başladı? Bu soruların cevabını verebilmek için, Batı dünyasının tasarlayıp uygulamaya koyduğu ve esasen bir din projesinin ürünü olarak gündeme gelen bu şeylerin oluşumunda belirleyici iki ayrı durumu dikkate almak gerekiyor. Bunlardan birincisi Hıristiyan/seküler Avrupa’nın geleneksel İslâm düşmanlığıyla; ikincisi ise yine Hıristiyan/seküler Avrupa’nın inanç ve düşünce olarak İslâm tarafından, fiziksel anlamda da Müslümanlar tarafından kuşatıldığını hissetmesiyle ilgilidir.