Ben Milliyet’in bu gazeteciliğiyle savaş ederim!
Ergun Babahan, Milliyet’i dün sabah eline aldığında gözlerine inanamadı. Çünkü manşette 'ÇAKMA HASAN CEMAL' vardı!
Milliyet’i dün sabah elime aldığımda gözlerime inanamadım.
Hasan Cemal diye gencecik bir adamın fotoğrafını koymuşlar sürmanşete, hükümete basın özgürlüğü üzerinden çakıyorlar.
Hasan Cemal’in hakikisinin birinci sayfaya çıkması için ya Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ile röportaj yapması veya dağa çıkması gerekiyor.
Ya da hükümete çakması.
Ama bu sefer başka yola başvurmuşlar ve birinci sayfaya “çakma” Hasan Cemal çıkarmışlar. Dağa çıkmış Hasan Cemal’le dün bastıklarının yakından uzaktan
ilgisi yok.
Dağa çıkanı kelli felli bir adam.
Bakışıyla insanı susturacak ağırlıkta.
Dünkü ise tam tıfıl.
Oktay Ekşi’nin üslubunu kullanıp analardan girse basın özgürlüğüne, fotoğrafına bakan kimse ciddiye almaz ama imza ciddi.
Bu genç arkadaş da Avrupa Birliği üzerinden hükümete sallamış.
Hasan abim büyük ihtimalle Avrupa’da bir yerlerde tatilde, olan bitenden haberi yok.
Buradan ihbar ediyorum.
Hasan abi, senin yerine bir çocuğu Hasan Cemal diye yazdırıyorlar haberin olsun.
Sen sessiz kalsan bile, ben kalmam, kalamam.
Milliyet’in bu gazetecilik anlayışıyla kavga ederim.
Şimdi bir şey değil, Başbakan yazıyı yazan gerçekten sensin zannedip ceza kesecek, haydi aylarca daha davet yok.
Şimdi bu “çakma” Hasan Cemal size hukuk dersi veriyor ama turpun irisini sona saklamış.
Bakın nasıl bitiriyor yazısını:
“Bu nokta, sizinle ilgili Sayın Başbakan.
Türkiye’de özgürlükler konusunda iç dünyanıza dönerek kendi kendinizle bir hesaplaşma, bir iç sorgulama yapmaya ihtiyacınız olabileceğini düşünüyorum.”
Bu ne demek.
Bu Başbakana, “Siz baskıcısınız” demek.
Ama yaşı genç olduğundan doğrudan söyleyemiyor, lafı dolandırıyor. İç hesaplaşması falan diyerek, felsefi davranıyor.
Genç kardeşim, bunun içi dışı olur mu?
Başbakan baskıcı olduğunu anlamak için istihareye mi yatacak yani!
Sabah kalkacak, “Bu dönem ölçüyü kaçırdık. Artık beni kedi gibi çizebilirsiniz. Dava etmem” diye nedamet mi getirecek yani.
Bir de böyle baskılara ricayla mücadele olur mu?
Genç ya, rica minnet yumuşatırım sanıyor.
Bizim Tuncer Bicioğlu, rahmetli Hüsnü Çil’e “ricacı mafya” diye takılırdı.
Şimdi de “ricacı demokratlar” çıktı.
Bu kadarı şaka kısmı.
İşin gerçeği şu.
Eğer Hasan Cemal gibi bir usta gazeteci bile Türkiye’de basın özgürlüğünün geldiği noktadan rahatsız ise ve bunu kurumunun içinde bulunduğu durumu dikkate alarak çok dikkatli bir dille ifade etmek zorunluluğunu hissediyorsa, durum ciddi demektir.
Türkiye medyanın siyaseti belirlediği bir döneme tanıklık etmişti, şimdi de siyasetin medyayı belirlediği bir dönemden geçiyoruz.
Medyanın sevabını, günahını tartışmayacağım.
Geçmişin günahlarını bilen biliyor ama geçmişin yanlışları bugünün doğruları için yol gösterici olmalı.
Yeni yanlışlar için değil.
Gazeteci milletinin çoğunluğu huzursuz, soru sormaya, eleştiri getirmeye çekiniyorsa, ortada büyük yanlış var demektir.
Basının toplumun demokratikleşmesindeki işlevi, herkesin tahmininin ötesindedir.
Bu önem, bir veya iki dönemlik iktidar süresinden daha önemlidir.
Onun da yolu, bağımsız medyadan geçer.
Patronunun devletle benzin, kömür işi olan medyanın iktidar baskısı duymasına gerek yoktur aslında.
Kendiliğinden iktidarın dümen suyundan gider.
Sorun, gerçekten bağımsız medyanın yokluğundan kaynaklanıyor.
Medyanın patronaj yapısını sorgulamadan iktidarın baskıcılığını sorgulayamayız gibi geliyor bana.