Baykal gündemi değerlendiriyor
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal TBMM'de partisinin grup toplantısında milletvekillerine hitap ediyor...
Sayın başkan sayın milletvekilleri hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bu grup toplantısında önemli ve önemli olmayan gelişmeleri sizlerle paylaşacağım. 29 Mart'ta iptal edilen seçimler yeniden yapıldı. Bu seçimler dolayısıyla ortaya çıkan sonuca değinmek istiyorum. Bu seçim yerleri Türkiye'nin tamamını yansıtmaz ama yerel seçimden hemen sonra olması dikkatleri çekti. Bu seçim sonuçlarını memnuniyetle karşıladık. 12'si iktidar 17'si muhalefetçe kazanılan bir seçim sonucu aldık. Buralar iktidarın baskısına açık seçim çevreleri. Ortaya çıkan seçim memnuniyet vericidir. 10 belde de seçim kazanmamız mutluluk vericidir. 10'a yükselişin 2 tanesi AKP'den bir tanesi demokratik partiden aldık. Mini yerel seçimden sonra çıkan sonuç önemlidir. Bu başarıya destek verenleri kutluyorum...
Avrupa Parlementosu Seçimleri
Seçimleri değerlendirirken bir de Avrupa'da seçim olduç. Sonuçlar kaygı verici. Sonuçlar gerçekten üzücü oldu. Türkiye düşmanlığı siyasi yöntem olarak kullanıldı. Bu üzüntü verici. Türkiye düşmanlığının partilere güç kazandıracak yöntem olması, saygıdepğer liderlerin bu yönteme başvurması kaygı verici ve üzüntü vericidir.
Türkiye'nin AB ile ilişkileri daha da güçlü ve karmaşık ve engellerle doludur. Bunu değerlendirmek lazımdır. AB'nin her an bizimle üye olacağını göz önüne alıp gerekli hazırlığı eksiksiz sürdürmeliyiz. AB ile görüşmelerin sonuçlandırılmayacağını da öngörerek müzakereleri de yürütmeliyiz. Türkiye'nin bir süre sonra pişman olacağı talepler konusunda daha dikkatli olmalıyız. En önemli konu bu çerçevede Kıbrıs'ta yürütülen müzakerelerdir.
Türkiye'nin demokratikleşmesi ve hukuk devleti olması AB tam üyesi olma konusunda her türlü düzenlemeyi yapmalıyız. V geri önülmesi mümkün olmayan konulara dikkat edilmesidir...
EKONOMİ
Geçen hafta ekonomi ağırlıklıydı. Sanayideki daralmanın ciddi biçimde sürdüğünü gördük. Küçülmenin daha küçük olması teselli oldu. Uzmanlar mevsimsel etkileri arındırdıktan sonra bu kadar sevinilmemesi gerektiğini söylüyorlar... Ama daralmanın yavaşlaması umut vericidir. ÖTV ve KDV indirimi iyimserlikte büyük katkısı olan hususlardır. Memnuniyetle görüyorum yeni ekonomi yönetimi uzatılması konusunda çabalarını memnuniyetle görüyorum. Biz bunu 6 ay kadar teklif etmiştik. ÖTV ve KDV 'deki tablo değişmesse aynı etki devam eder.
Başbakan bir teşvik paketi açıkladı. Bu esnada bazı değerlendirmeler yaptı. Türkiye'deki ekonomiyi nasıl algıladığını söylemek istiyorum. Önce bir defa şöyle söylemeliyim beklenen orta vadeli bir programdır. Türkiye'nin orta vadeli makro ekonomi polistikasını ortaya koymaya ihtiyaç vardır. Ortada bir bütçe dahi yoktur. Geçerli kabul edilebilir bir bütçe yoktur. Daralma sürüyor. Daralmanın yüzde 3,6'nın ötesine geçeceği ifade edilmiştir.
bazı olumsuzluklar işsizlik gibi alarm vermeye devam ediyor. Şimdi bu çerçevede nerden gelip nereye gidildiği anlaşılmalıdır. Bizden teğet geçecek iddiası yumuşatılmaya çalışıldı Başbakan tarafından ama yine aynı yanlışların üzerinde durmaya devam ediyor.
Teğet geçecek anlayışı sanayiyi 5 yıl öncesine götürmüştür milyonlarca insan işsiz kalmıştır. 2008'in son çeyreğinde yüzde 6,2 Türk ekonomisi daralmıştır. Sanayi üretimi yüzde 25 düşmüştür. 2009'un ilk 3 ayında milli gelirde daralma ortaya çıktı. G 20'de en sert daralmanın görüldüğü ülke olmuştur. Bunun şunun için söylüyorum. En az zarar gören ülke Türkiye değildir. En çok zarar gören ülkelerden olmuştur. ABD'de bu kadar geçekleşmemiştir. İşsiz sayısı 1 milyon 125 bin kişi artmış ücretli çalışan 1 milyon kişi azaldı. OECD ülkerleri arasında en çok işsizi olan ülke olmuştur. Maliye yönetimi tam ters yüz olmuştur.
İlk kez Türkiye faiz dışında açık verecek ülke olacağı açıklanmıştır. Yılın ilk dört ayında açık 2'ye katlanmıştır. Bütçe darmadağın olmuştur. 2009 bütçesi anlamını kaybetti. Hazine borçlanmış ve özel sektörün kaynağını kullanmıştır. Bunlar ekonominin gidişiyle alakalı başbakanın kafasındaki tablonun doğru olmadığını ortaya koyan bilimsel verilerdir.
Türkiye doğrudan doğruya küçülmeye dönüşen ülke oldu. Zaman israf edildi. Konjonktür israf edildi. Maalesef Türkiye bu süreç içerisinde değerlendiremedi. Bu konjontürde maalesef kaybetmişizdir.
Başbakan paketi açıklarken IMF ilişkileri ile ilgili açıklama yapma ihtiyacı hissetti ki bizden siyasi talepte bulunuyor bunu kabul edemeyiz dedi. Bu yeterli bir kamuoyunu aydınlşatma çabası olamaz IMF ne istemiştir. Talepler nelerdir anlamamız lazım... Böyle siyasi istekler varsa bu bilinmelidir. Ve birlikte karşı çıkılmalıdır. Dünya Bankası talep edildiğinde kabul edilecek talep nedir? Bunu da öğrenmek istemeliyiz. Bunları bilmek Türkiye'nin hakkıdır.
Başbakan değerlendirmelerde 'kusura bakmayın vatandaşta para var' sözü teğet geçecek sözünün izdüşümüdür. Hala sağlıklı bir tavır takınamamanın dağınıklığını yaşıyor. Para olduğunu iddia eden Başbakan'ın dikkatini işsizlerin 1 milyon armasına çekiyorum. Çiftçiler icra ile burun burunadır. Merkez Bankası'nın raporu vatandaşın borçla yaşadığını ortaya koymaktadır. Tüketici kredisi kullanan kesimlerde borçları için kullanmaktadır. Bu veriler vatandaşın geçinemediğini krediyle geçindiğini ortaya koymaktadır.
2007'de 652 bin kişiyken bu rakam 1 milyon 200 binin üzerine çıkmıştır. Bunların ötesinde bir teşvik paketi hazırlanmıştır. Arkadaşlarımız üzerinde çalışıyor. Türkiye'nin ihtiyacı orta vadeli programdır... Krize karşı etkin mücadele öngören bir pprogramın ilan edilmesidir... Bütün çalışmalarda eksik olan taraf var. Üreticiye yönelik tedbiri iktidar tartışmaya değer bulurken, tüketimi artırmaya yönelik bir programdan uzak durmaktadır.
İlan edilen program Türk ekonomisini sorunlarını tamamen kapsayacak bir program değil. Yeni teşvik öngürülüyor. 15 Temmuz'dan 2010 sonuna kadar geçerli olacak bir programdır. Bu programın temel varsayımları vardır. Buna dikkat çekmek isterim. Bu yatırımların bölgelere göre önemli vergi kolaylığına aracı olacağını göstermektedir. Ama asıl güç konu finansmanı bulmaktır. Yani vergiden önce kaynak bulunmalı. Yeterince talep yok. Var olan fabrika tam kapasite ile çalışmıyor...
Ekonomide birbirine ters özellikte kurumları yarıştırarak ekonomik yarar beklenemez. Eğer kurumlar vergisi indirecekseniz herkes için indirin. Ayrıca fabrika taşınmaya yönelik tavsiyeler var. Fabrikayı taşıyınca bir yerde işsizlik bir yerde istihdam yaratacak. Bu paketin 1,8 katrilyon maliyeti olacağı ortaya konmuştur. Bu ekonomide köklü bir değişikliği sağlamayan rakamlardır. Bunlar ciddi ölçüler değildir. Bununla ekonomiyi güvene alamazsınız... Bunun için herkese çözümler getirmek.
İstihdam üzerindeki vergi yükünü azaltmak gerekir. Türkiye ekonomisi Türkiye'nin her yerinde krizde. Türkiye'nin her yerinde herkes için indirin. Kapasite yükseltmeye yönelik tedbirler ortaya konmalıdır. Bugünkü anlayışla Türkiye'yi bu sıkıntıdan kurtarmak mümkün değildir. Türkiye'nin en büyük sıkıntılarından biri enerjide dışa bağımlılığı ortadan kaldırmaktır. Yapılanlar tamamen bağımlı hale getirmektedir.
Deniz Feneri ve RTÜK
Geçtiğimiz günlerde mevcut bir tartışma yeni boyutlar kazanarak devam etti. RTÜK, Deniz Feneri ve AK Parti ilişkisi... Bu konuların iktidarı etkilemekte olduğunu gördük. Başbakanın uslup kontrol girişiminin nedeni bu konudaki iddialardır. Başbakan diyor ki; Deniz Feneri konusunda AKP olarak çok rahatız. AKP çok rahat ama biz rahatsızız. Bu konuda gerekenlerin yapılmadığını görüyoruz. Gerçekten Başbakan çok rahat ama biz rahatsız değiliz. Yapılanlar ortada kişiler ortada Alman yargısının talebi ortada ama Başbakan çok rahat. Başbakan bu işte rahatım diyor. Bizim meselemiz değil anlayışının toplumda yerleşmesini istiyor. Olur mu? İlgilendiriyor ta başından beri ilgilendiriyor. Almanya'da bir sürü tutuklu vatandaş var hangisini Alman yargısında aradınız. Neden müdahele ediyorsunuz. Alman büyükelçisi temas yaptığında neden müdahele ediyorsunuz . Her şey ortada haal bu konuda gerekeni yapamıyoruz. Hala hiçbir şey yok .Bu konuda Türkiye'de çok büyük ittifak var. Çok bölünmüş bir medyamız var ama her iki kesimde de Başbakana bunu yap diyor. Ilacak'tan tutun Taraf gazetesine kadar Hürriyet Milliyet vatan'a kadar herkes diyor. Tüm siyasi çevreler görüş birliği içerisinde ama RTÜK'te istifa olmuyor. Bu olay tesadüf değil. Bu yüzden olmuyor. 1,5 ay var yapamıyorlar. Yapmıyorlar. Neden bu kadar önemli. Bir tek şey gerekiyor gereken kişinin buna evet demesi. Bıraksalar oradakiler de yapacak ama neden yapılamıyor.
CHP SORUŞTURMASI
Başbakan rahatızdiyor Allah rahatlık versin Başbakan... Ama bu konun altında Türkiye kalmayacaktır. Bu konuyu sonuna kadar takip edeceğiz.
Başbakan bunların altında ezildikçe bize suçlamalarda bulunuyor. Biz açık ve net söylüyoruz. Derhal ne iddiası varsa suç duyurusunda vbulunsun. O yapmıyorsa ben savcıları bizim adımıza suç duyurusuna çağırıyorum. Başbakan meydanlarda konuşmasın mahkemeye dilekçe versin. Eğer savcılar derse ki milletvekili dokunulmazlığı var onu da kaldıralım... Herkesi riske atmayalım iki kişinin dokunulmazlığını kaldıralım. Senin ve benim dokunulmazlığımı kaldıralım. Ben iddiamın arkasında duruyorum. Sen de dur. Hesabını sormazsan namertsin. Başbakan samimi değil arkadaşlar. Siyaseten söylüyor. Sıkıntıdan kurtulmak için söylüyor.
KABA ÜSLUP
TC 'nin en kaba üslubu olan Başbakan şimdiki başbakandır. Herkese karşı kabadır. Kadına da köylüye de çocuğa da emekliye de kabadır. Herkese kaba kim olduğu önemlşi değil. Geçen hafta birden bire Sayın Başbakan siz sen tartışması başlattı. Kamuoyunun yakından tanıdığı insana birinci tekil şahış olarak hitabette bir sıkıntı yoktur. Terbiyesizlik yoktur. Bundan hakaret çıkarmasın lütfen . Her fırsatta kabalığımdan sen demiyorum. Bu benim protokolü kaldırarak samimi hitabımdan kaynaklanıyor. Kendisi de bana hitap ediyor. Ben buna alınmıyorum. Sen diyorum ama sözlerimde hakaret yoktur. Başbakan bana sayın demiyor. Demek ki insanların özel takıntı dönemi oluyor. Bunlar garip olaylar. Herkesin diyeceğine sen karışamazsın. Bunlar yanlış işler. Parti giderek kirlendikçe aklanma ihtiyacı ortaya çıkıyor. O çerçevede partime Ak Parti diyeceksin. Diyen der ama demeyene de karışma. Bunda hakaret kastı yok. Değerli arkadaşlar bu çerçevede ben Başbakana Sayın diyorum ama ben vazgeçtim ya bana demese de olur. Başbakan Öcalan'a da sayın diyordu. Sayını söylerken değerlendirerek söylediğini bilsem tamam ama önüne gelene kullandığı için bir önemi yok. Ama her noktada siyasi tartışmalarda sayın demek mümkün olmuyor.