Bahçeli'den 9 Işık Gibi 9 Ağır Soru
MHP Lideri Bahçeli MİT&PKK görüşmesiyle ilgili Başbakan Erdoğan'a 9 soru sordu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 17-18 Eylül tarihlerini kapsayan ve Merkez Yönetim Kurulu Üyeleriyle birlikte Milletvekillerinin katılımıyla Kızılcıhamam’da yaptıkları toplantının kapanışında MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile PKK’lılar arasında yapılan görüşmeyle ilgili çok sert açıklamalar yaptı:
“AKP hükümetinin dokuz yıllık iktidar yıllarında karanlık ve kirli niyetler hızla mesafe almış ve Türk devleti tesir alanı gittikçe genişleyen bölücü saldırıların kucağına düşmüştür. Vatanımızı bölmeyi, milletimizi parçalamayı hedefine koyan PKK terör örgütüne AKP hükümetinin hoşgörü ve iyi niyetle yaklaşması Türk tarihinin gördüğü en büyük rezalet olarak karşımızdadır.
En son olarak Norveç’in başkenti Oslo’da kurulan ihanet masalarının ve konuşulanların deşifre olmasıyla AKP’nin PKK’yla yanak yanağa, diz dize olması somut olarak belirginlik kazanmıştır. Başbakan özel temsilcisinin yanı sıra, dönemin MİT müsteşar yardımcısının da hazır bulunduğu ortamda, PKK militanlarının ve koordinatör sıfatıyla bulunan yabancı bir şahsın yer aldığı anlaşılmıştır.
Görüşmelerin reddedilmesine yönelik herhangi bir irade beyanı ortaya çıkmadığından dolayı PKK-AKP ilişkisi kesinleşmiştir. Gizli ses ya da video kayıtlarıyla suç isnat eden, ortam dinleyen, çamur atan ve tuzaklar kuran iktidar partisinin, bu defa da kendisi aynı duruma düşmüştür. Beşinci Oslo görüşmesi olarak tanımı ve tarifi yapılan hıyanet buluşmasının servis edilmesiyle, AKP’nin maskesi düşmüş ve inkârcı Başbakan’ın fotoğrafı netleşmiştir.
PKK’yla yapılan müzakerelerin iki boyutu olduğunu görmek lazımdır. Bunlardan birincisi, müzakerenin bizatihi varlığı ve terör örgütüyle kurulan yoğun temas ve görüşme trafiğidir.
İkinci olarak da, konuşmaların muhteviyatı ve beraberindeki utanç verici diyaloglardır.
Yandaş ve işgüzar basının, PKK’yla yapılan kirli görüşmelerin daha çok şekli kısmına odaklanması, devletin terörü bitirmek için her yolu deneyeceğini mazeret olarak ileri sürmesi kepazelikten başka bir anlam taşımamaktadır.
Üstelik bizimle benzerliği çok tartışmalı olan bazı ülkelerin terörle mücadele tecrübeleri ve yaptıkları pazarlıklar kıyaslanmış, bu doğrultuda beyhude gerekçeler üretilmiştir.
Bilinmelidir ki artık ihanet mızrağını kimsenin çuvala sığdırması mümkün değildir.
Devletimizi ve milletimizi hunhar saldırılarıyla yıkmak ve yok etmek isteyen bölücü terör örgütünü aklamaya ve görüşmeleri masum hale getirmeye kim yelteniyorsa PKK’yla aynı safta görünecektir.
Başbakan Erdoğan zaten malumumuz olan bir konuda suçüstü yakalanmış ve kanlı örgütle nasıl sarmaş dolaş olduğunu somut olarak göstermiştir.
Hali hazırda MİT Müsteşarlığı görevini yürüten şahsın, Başbakanlık müsteşar yardımcısı olduğu dönemde, Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi unvanıyla PKK’lılarla görüştüğü ortaya çıkmıştır.
Böylelikle Başbakan Erdoğan ve hükümetinin kandan beslenen teröristlerle gizli pazarlıklar yürüttüğü ve teröre teslim oldukları bir kez daha tescil edilmiştir.
Kandil-İmralı-AKP fotoğrafında eksik yan kalmamış, melanet tüm acı ve katlanılmaz haliyle netleşmiştir.
Hatırlanacağı gibi, PKK’yla yapılan müzakereler geçtiğimiz yılın Haziran ayından itibaren gündeme gelmiştir.
Bunu da ilk defa açığa çıkaran şahsım olmuştur. Başbakan Erdoğan bu durum karşısında öfke nöbetlerine kapılmış, meydanlarda kendini kaybederek bizi şerefsizlikle ve alçaklıkla itham etmiştir. Hakaretlerle şahsıma ve partime saldıran Başbakan ısrarla ve yüzü kızarmadan terör örgütüyle masaya oturmadıklarını ve oturmayacaklarını ilan etmiştir. Ancak daha sonra sözlerinin altında kalacağını anlayan bu yalan abidesi, İmralı’yla görüşmeleri devletin üzerine yıkmış ve işin içinden sıyrılma hesapları yapmıştır. Arkasından devlette devamlılık olduğunu ileri sürerek kendilerinden önce de İmralı’yla irtibat kurulduğunu ifade etmiş ve bunu sık sık tekrar etmekten kaçınmamıştır.
Terör örgütü elebaşısıyla görüşme iddialarının kapatılamayacak bir noktaya geldiğini anlayan Başbakan Erdoğan, bu defa da ‘iddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir’ diyerek hedef şaşırtmaya çalışmıştır. 12 Eylül Anayasa Referandumu öncesi yapılan pazarlıklar neticesinde de, PKK’nın sözde ateşkes kararının referandum sonrasına kadar uzatıldığı ve yeni anayasada PKK dayatmalarının karşılanması konusunda umutlar verildiği hatırlardadır.
AKP’nin PKK’yla birlikte adımladığı yolun sonunda;
√ Türk milletinin etnik kimlikler arasında ayrıştırılması,
√ Son vatanımızın barış sözleriyle bölünmesi,
√ İmralı canisinin önce ev hapsi, sonrada serbest kalması,
√ Planlanan yeni anayasayla Türkiye’nin birlikte yaşama ülküsünün dinamitlenmesi,
√ Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılması,
√Demokratik özerklik fitnesi kapsamında federasyonun kurulması yer almaktadır.
Takdir edeceğiniz üzere bunlar Türk milletine açıkça meydan okumadır ve ihanetten başka bir anlama gelmemektedir. Başbakan Erdoğan tıpkı mirasyedi bir talancı gibi, milli yeminlerimizi ittifak halinde olduğu küresel güçlerle birlikte çiğnemektedir. Kendisinin bu eylemleri Anayasa suçunu oluşturmaktadır ve vatana düşmanlık anlamına gelmektedir. Bu Mondrosçu zihniyetin, PKK’yla aynı kareye düşerken milletin şeref ve itibarını hiç dikkate almadığı görülmektedir.
Aldığı millet desteğini yanlış yorumlayan Başbakan’ın, verdiği tavizlerle PKK patentli kanlı saldırıların asıl müsebbibi olduğu şüphesizdir. PKK’yla aynı masaya yüz süren Başbakan Erdoğan’ın bize yönelik ‘şerefsiz’ küfrü bir kez daha havada kalmış ve şerefsizliğin kimin sıfatı olduğu, kimin yakasına yapıştığı ve kimin kartvizitine kazındığı açıkça gözler önüne serilmiştir. Müfterinin, yalancının, inkârcının, ikiyüzlünün kim olduğunu aziz milletimiz ibretlik bir biçimde bu son hadiselerden sonra görmüş ve idrak etmiştir.
PKK’yla kurulan pazarlık masasında, Başbakan özel temsilcisinin ve zamanın MİT müsteşar yardımcısının sözleri, mülahazaları ve tespitleri AKP’nin gerçek yüzünü göstermesi bakımından önemlidir. Başbakan Erdoğan’ın özel temsilci olarak görevlendirdiği şahıs, İmralı canisine “sayın” ifadesini pervasızca kullanmıştır.
Geçmişte Recep Tayyip Erdoğan’ın bebek katiline sayın sıfatını layık görmesiyle başlayan eğilim, yüksek bürokratlara da sirayet etmiş ve vahim bir alışkanlık haline gelmiştir. Özellikle görüşmelerin süre, seyir ve sınırını İmralı canisinin belirlediği, mekân hâkiminin de yine aynı çürümüş kişinin olduğu anlaşılmaktadır. Tarihi şan ve zaferle içiçe geçen Türk milletinin böylesi bir zelil duruma düşürülmesi ve devlet itibarının bu denli ayaklar altına alınması arsızlık ve nimet bilmezliktir.
Basına yansıyan ses kaydındaki karşılıklı konuşmalardan, İmralı’yla Avrupa ve Kandil arasında mesaj alışverişinin yapıldığı görülmektedir. AKP, terör kuryesi ve posta kutusu olarak aracılık hizmetleri de vermiş ve bunu sözde problemi çözme adına üstlenmiştir. PKK’nın talepleri konusunda itirazı olmayan AKP hükümetinin, yalnızca Türkiye’deki reel şartların izin verdiği ölçüde hareket edebildiği temsilcilerce itiraf edilmiştir. Başbakan Erdoğan’a göre Mehmetçiğimizi, polisimizi şehit eden, masum vatandaşların canına kast eden, insanlarımızı kaçıran, haraç alan, yol kesen caniler aslında hoş görülürken milletin göstereceği refleksler de hesaba katılmalıdır.
Diğer taraftan basına yansıyan Oslo’daki ihanet görüşmelerinde bizim için açıklanması gereken ve milletimizin cevabını merak ettiği önemli bazı sorular da bulunmaktadır.
Başbakan Erdoğan’ın bunlara cevap vermesi kalan şerefinin ve siyasi namusunun da düzeyini gösterecektir.
1- Habur girişinde mutabakat sağlanan ancak PKK’nın uymadığı ve AKP planlarının bozulduğu konular nelerdir? Beşinci Oslo görüşmesinden önceki diğer dört görüşmede neler konuşulmuş ve hangi sözler verilmiştir?
2- İmralı canisi ve terör örgütüyle yüzde doksan-doksanbeş oranında mutabakat sağlanan konular nelerdir? Sağlanan mutabakat çerçevesinde kamuoyunun hazırlanması için yurtiçine yönelik yürütülen kampanyaların sınırları nerede ve hangi seviyede tutulmuştur?
3- Kanlı örgütün devlete verdiği ve devletin de yurtdışındaki teröristlerle paylaştığı anlaşılan sözde “önderlik yol haritası” neleri içermektedir? Teröristlerin bildiği konuları milletimizden saklamak ahlakla, erdemle, ileri demokrasiyle nasıl bağdaşmaktadır?
4- PKK militanı Sabri Ok hakkında açılmayacağı sözü verilen ancak daha sonra bazıları açılan davalar neleri ihtiva etmektedir? Bir hukuk devletinde hükümet bir teröriste yasa dışı taahhütte nasıl bulunabilmektedir?
5- Üzerinde devlet çapında konsensüs oluşturulan konular ve bu konularda bugüne kadar yapılanlar nelerdir?
6- Dönemin MİT müsteşar yardımcısı “Beğenseniz de beğenmeseniz de yeterli bulsanız da bulmasanız da bir yıl içerisinde yürüttüğümüz çalışmalar bugün bu meseleyi Türk kamuoyunda ve Türk parlamentosunda tartışılabilir bir hale getirmiştir.
Bugün itibariyle geldiğimiz noktada önümüzde işte hazırlığını yapmakta olan bir hükümet ortaya neyi koyacağını neyi yapıp neyi yapamayacağını hukukçulara vermiş, Adalet Bakanlığı ayrı bir çalışma yürütüyor daha sonuç raporu çıkmamış bilmem ne Bakanına bir görev vermiş çalış bakalım raporunu çıkart demiş daha sonucu çıkmamış.” demektedir. Bu kapsamda bakanlıkların çalışmaları nelerdir? Ne gibi yasal düzenlemeler yapılmıştır? Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi bunun için mi alınmıştır ve MİT Müsteşarlığı ya da Başbakanlığa bağlı başka bir birimce iç kamuoyuna yönelik herhangi bir psikolojik harekât uygulanmış mıdır?
7- PKK terör örgütü hangi konularda sözde iyi niyet göstermiştir? Milletimizi manipüle etmek maksadıyla, kanlı terör örgütünden silah bırakması sembolik manada mı istenmiştir?
8- Bölücü terör yandaşlarının lehine kanunsuz işlemler yapılmış mıdır? Terör örgütü propagandasına imkân veren, mesela mevzuat ihlalini göze alarak frekans tahsisi gibi uygulamalar ne hakla ve ne cüretle yerine getirilmiştir?
9- MİT eski müsteşar yardımcısının dile getirdiği, metropollere PKK tarafından yerleştirilen ve vatandaşlarımızı vahşice öldürmeye ayarlı bombalar hangi şehirlerimizdedir? Bu konuda bir tedbir alınmış, failler yakalanmış mıdır?
Gerçeklerin daha iyi anlaşılabilmesi için bu sorularımızın acilen karşılık bulması hayati derecede önemlidir.
Sayın Basın Mensupları,
AKP’yle birlikte dağdaki eşkıya hak arayan özgürlük savaşçısı, terör örgütü barış gönüllüsü, Mehmetçik insan haklarına kast eden garabet olarak tasvir edilmiştir.
Bu gerilemenin büyük bir hezimet ve hüsran olduğu tartışmasızdır.
Ne büyük bir çelişkidir ki, bir tarafta evlatlarımız şehit edilmekte, öbür tarafta kanlı terör örgütüyle pazarlıklar sürmektedir.
İmralı canisini yücelten, sözde entelektüel birikimini ve zihni kabiliyetini öven bürokratlar AKP’yi temsilen devletin haysiyetini iki paralık etmektedir. 12 Haziran’dan bu tarafa 64 vatan evladını katleden canilere şirin görünmek ve taleplerini karşılamak amacıyla bütün isteklerine rıza gösterilmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla, sözde anlaşma metinleri bile oluşturulmuş, ancak Milletvekilliği Genel Seçimi nedeniyle Başbakan Erdoğan tarafından siyasi maliyeti olabileceği düşüncesiyle imzalanmamıştır."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.