AYM'den "Yaşam Hakkının Maddi ve Usul Boyutunun İhlal Edilmediği" ne İlişkin Karar
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 5/7/2022 tarihinde, Gazal Kolanç ve diğerleri (B. No: 2017/37897) başvurusuna ilişin karar Kurum Web sitesinde yayınlandı.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 5/7/2022 tarihinde, Gazal Kolanç ve diğerleri (B. No: 2017/37897) başvurusunda Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı bağlamında yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddialarının kabul edilemez olduğuna; öldürmeme yükümlülüğü ve etkili soruşturma yükümlülüğünün ise ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Kurum Web Sitesinde yer alan haber metni:
Olaylar
PKK terör örgütü özellikle 2015 yılından itibaren yaşanan konjonktür ile ilgili gelişmelere bağlı olarak şehir savaşı stratejisini hayata geçirmiştir. Bu strateji çerçevesinde örgüt tarafından şehir merkezlerine eleman, silah ve mühimmat sevk edilmiş, yollarda patlayıcı ile tuzaklanmış hendek ve barikatlar oluşturulmuş, binalar tüneller ile birbirine bağlanarak sığınak ve karargâh olarak kullanılmaya başlanmıştır. PKK terör örgütünün bu stratejisiyle eylemlerini kırsal alandan yerleşim merkezlerine taşıyarak şehir merkezlerini silahlı çatışma alanına dönüştürme gayretinde olduğu anlaşılmaktadır. Cizre’nin de içinde bulunduğu 18 yerleşim merkezinde öz yönetim ilan eden ve uzun süreli bir silahlı çatışma için hazırlık yapan PKK terör örgütü, eylemlerine karşı düzenlenecek operasyonlarda yerleşim merkezlerindeki sivil halk ile güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyi ve güvenlik operasyonlarının sivil halka karşı yürütüldüğü algısını oluşturmayı amaçlamıştır.
Öz yönetim ilanı üzerine kamu makamları bölge halkının tahliye edilmesini öncelikli tedbir olarak uygulamıştır. Terör örgütünün tahliyeleri önlemeye çalışması üzerine bu merkezlerden bazılarında kamu düzeninin sağlanması, halkın can ve mal güvenliğinin korunması amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edilerek güvenlik operasyonları başlatılmıştır. Başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihte Cizre'de 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen ve tam gün esasına göre uygulanan sokağa çıkma yasağı devam etmektedir.
Kamuoyunda “Hendek Olayları” olarak adlandırılan bu olaylar sırasında yaşananların boyutu ve vahameti İçişleri Bakanlığının 23/1/2017 tarihli açıklamasında yer alan terör eylemlerinin bilançosunda gözönüne serilmiştir. Bu açıklamaya göre 22 Temmuz 2015 tarihinden itibaren;
i. 247 kamu binasına, 6 baraja, 231 özel ticari işletmeye, 19 ambulansa ve 1.643 araca terör saldırısı düzenlenmiştir.
ii. Güvenlik güçleri; PKK terör örgütü tarafından bu saldırılarda kullanılan 45 Bixi, 44 Kanas, 997 Kalaşnikof, 22 M16, 2 Lançer, 2 G3, 3 Zağros, 1 Doçka, 1 M1 olmak üzere toplam 2.166 ateşli silah, 3 havan, 115 roketatar, 1.445 roketatar mermisi, el yapımı 3.046 patlayıcı, 1.341 el bombası, 342.016 mühimmat, patlayıcı yapımında kullanılan 33.546 kg malzeme ele geçirmiştir.
iii. Sokağa çıkma yasağı uygulanan yerleşim merkezlerinde 3.630 çukur-barikat kaldırılmış ve tuzaklanan 6.187 bomba düzeneği imha edilmiştir.
iv. PKK terör örgütünün saldırılarında 335 sivil vatandaş hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu saldırılarda Derik kaymakamı da terör örgütü mensuplarınca şehit edilmiştir.
Mehmet Tunç, Asya Yüksel, Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, B.K., ve M.B. Şırnak'ın Cizre ilçesinde sokağa çıkma yasağı uygulandığı dönemde güvenlik güçlerinin terör örgütü mensuplarına yönelik düzenlediği operasyonun ardından 9 Şubat 2016 tarihinde yapılan aramada ölü olarak bulunmuştur. Cizre ve Şırnak Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından bu kişilerin ölü bulunması olayıyla ilgili yürütülen soruşturmalar, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesiyle neticelenmiştir.
İddialar
Başvurucular; Cizre'de uygulanan sokağa çıkma yasağı sırasında Mehmet Tunç, Asya Yüksel, Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, B.K., ve M.B.nin yaralı vaziyette belirli binaların bodrum katında beklemelerine karşılık bu kişilere tıbbi yardım ve tedavi sağlanmaması ve güvenlik kuvvetlerinin güç kullanımı neticesi ölmeleri nedeniyle yaşam hakkının ve bu hak bağlamında etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
1. Gerekli Tıbbi Yardımın Sağlanmaması Nedeniyle Yaşam Hakkın İhlal Edildiğine İlişkin İddia
Başvuru dosyasında, bahsi geçen kişilerin ölü bulundukları tarihten önce herhangi bir şekilde yaralandıklarına ya da iddia edilen adreslerde bulunduklarına dair hiçbir bulgu yoktur. Bunun tam aksine Anayasa Mahkemesinin önündeki tüm deliller, bu kişilerin çatışma bölgesinde sürekli yer değiştirdiklerini, bu sırada yaralı hâlde bekledikleri iddia edilen hemen tüm adreslere giden yolların patlayıcı ile tuzaklanmış hendek ve barikatlarla kapatıldığını ve buralara ulaşmaya çalışan güvenlik güçlerine ağır silahlarla yapılan saldırılarda birçok güvenlik görevlisinin yaralandığını ve şehit olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Mehmet Tunç, Asya Yüksel, Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, B.K., ve M.B.nin ölümlerinin ardından yürütülen soruşturmalarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektirir hiçbir yön bulunmadığı, bu kişilerin hendek olaylarının başlamasından ölü bulundukları tarihe kadar teslim olmayı hiçbir şekilde düşünmeden Cizre'de silahlı terör eylemlerine katıldıkları hatta Mehmet Tunç ve Asya Yüksel'in bu eylemleri organize ettikleri kanaatine varılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle gerekli tıbbi yardımın sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır.
2. Yaşam Hakkının Öldürmeme Yükümlülüğü Bakımından İhlal Edildiğine İlişkin İddia
Anayasa Mahkemesi kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen ulusal mevzuatla birlikte, bu kuvvetlerin birlikte katıldıkları bir operasyonda koordinasyonu sağlamaya yönelik düzenlemeler içeren 3201 sayılı Kanun'un 1. maddesi ve 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesini ve ayrıca operasyonlar öncesi hazırlanan harekât planını incelemiş ve anılan kuralların kanunilik ölçütünü karşıladığını değerlendirmiştir.
Mehmet Tunç, Asya Yüksel, Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, B.K., ve M.B.nin cesetlerinin yoğun terör saldırılarının ve silahlı çatışmaların yaşandığı, girişleri terör örgütü mensuplarınca hendek ve barikatlarla kapatılan, patlayıcılarla tuzaklanan bir alanda otomatik silahlar ve bunlara ait mühimmatla birlikte bulunmuş olması, bu kişilerin güvenlik güçleri ile girdikleri silahlı çatışmada ve meşru müdafaa şartları altında öldürüldüklerine dair güçlü bir kanaat oluşturmaktadır. Ayrıca somut başvuruda bahsi geçen kişilerin ölümleriyle sonuçlanan güç kullanımının güç kullanan güvenlik görevlilerinin kendilerinin ve başkalarının hayatını koruma amacı yanı sıra Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine varılmıştır.
Anayasa'nın 5. maddesi kamu makamlarına PKK terör örgütünün devletin topraklarından bir kısmını silah zoruyla işgal ederek burada ayrı bir yönetim kurma teşebbüsünü bertaraf etme görevini yüklemektedir. Esasen toprak bütünlüğünü ve vatandaşlarının yaşamlarını korumanın devletin temel varlık nedenlerinden biri olduğu izahtan varestedir. Dolayısıyla somut başvuruya konu vahim terör olaylarının önlenmesi ve ayaklanmanın bastırılması için ölümcül güç kullanılmasının elverişli bir yol olmadığı söylenemez.
Başvuru dosyasındaki tüm deliller, çatışma bölgelerinde PKK terör örgütünce buralardan ayrılmalarına müsaade edilmeyen sivillerin veya teslim olmak isteyecek terör örgütü mensuplarının bulunabileceği ihtimali nazara alınarak güvenlik güçleri için çok daha riskli olan yakın çarpışma yönteminin seçildiğini ve böylece takdir hakkının operasyonlarda can kayıplarının önüne geçilmesi veya en aza indirilmesi yönünde kullanıldığını göstermektedir. Ayrıca planlama aşamasında ölümcül güç kullanımının son seçenek olarak değerlendirilmesi ve ölçülülük ilkesine riayet edilmesi konularında gerekli tedbirlerin alındığını göstermektedir.
12 Ağustos 2015 tarihinden ölü bulundukları 9 Şubat 2016 tarihine kadar silahlı terör eylemlerine devam eden Mehmet Tunç, Asya Yüksel, Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, B.K., ve M.B.nin bu süreçte birçok kez "Teslim olun" çağrılarına muhatap olmalarına ve teslim olma fırsatı bulmalarına karşılık hiçbir zaman silah bırakmayı ya da güvenlik güçlerine teslim olmayı seçenek olarak düşünmedikleri kanaatine varılmıştır. Somut olayın açıklanan koşulları altında güvenlik güçlerinin kendilerinin ve başkalarının hayatlarını koruma, silahlı ayaklanmayı bastırma meşru amaçlarına daha hafif bir sınırlama ile ulaşmalarının mümkün olmadığı ve ölümcül güç kullanmalarının mutlak zorunlu olduğu kanaatine varılmıştır.
Çatışma bölgesindeki kalabalık terörist gruplar; güvenlik güçlerine keskin nişancı tüfekleri, otomatik tüfekler, el bombaları, patlayıcılar ve roketatarlar kullanarak saldırılar düzenlemiştir. Nitekim bu tarz silahlarla gerçekleştirilen saldırılarda Cizre'de 66 güvenlik görevlisi şehit olmuş ve 428 görevli yaralanmıştır. Bu açıklamalar ışığında somut başvuruya konu olayda, silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı güvenlik güçlerince ölümcül güç kullanılarak mukabele edilmesinin, silahlı ayaklanmayı bastırmak ve güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle öldürmeme yükümlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir.
3. Yaşam Hakkının Usul Yükümlülüğü Bakımından İhlal Edildiğine İlişkin İddia
Kamu makamlarının terörle mücadele operasyonlarında yaşanan çatışmalarda ölen kişiler bulunduğunu tespit etmelerinin ardından kendiliklerinden harekete geçerek derhal ceza soruşturması başlattıkları anlaşılmıştır. Soruşturmaların başlamasından sonuçlanmasına kadar geçen ve en fazlası 2 yıl 3 ay 25 gün süreler somut olay şartlarında makul olarak kabul edilmiştir. Somut başvuruya konu soruşturmalarda arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği ve karar gereğinin uzman Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan Jandarma ve Polis Özel Harekât birimlerinden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine varılmıştır.
Somut olayda Olay Yeri İnceleme birimleri, 8 Şubat 2016 tarihinde terör saldırısına maruz kalmalarına rağmen 9 Şubat 2016 tarihinde bir kez daha olay yerine giderek delil toplama işlemlerine devam etmiştir. Usul kurallarına uygun yapılan ölü muayene ve otopsi işlemlerinde cesetler üzerindeki tüm bulgular kaydedilmiş, kimlik ve delil tespiti için cesetlerden örnekler alınmıştır. Somut olayın koşullarında cesetler üzerinde tuzaklanmış patlayıcı madde bulunması ihtimali nedeniyle elbiselerinin çıkartılması uygun ve olağan bir tedbir olarak kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi, somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır koşullar nazara alındığında cesetlerle ilgili delil toplama işlemlerinin azami dikkat ve özen gösterilerek yerine getirildiği kanaatine varmıştır.
Toplanan deliller olaya dair maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.