Amerikan sopası ile Tayyip'i dövme
BUGÜN GAZETESİ yazarı Ahmet Taşgetiren Amerikan siyasetinin inceliklerini kaleme aldı. İşte okullarda ders niteliğinde okutulacak o yazı...
Amerikan kılıcı çift taraflı keser. Yeni Amerikan Büyükelçisi'nin ya da Amerika'nın genel tavırlarını değerlendirirken bunu dikkate almak gerekir.
Nalına da vurur Amerika, mıhına da...
Bunu hakşinaslık olarak değil, bir süper güç olarak kendi çıkarları gereği yapar.
Zaman zaman ilkeler konuşur Amerika'da, zaman zaman ülkenin çıkarları konuşur, zaman zaman lobilerin çıkarları Amerikan politikası olur.
Mısır'da 30 yıldır Mübarek'in arkasında saf tutar, İsrail'e bütün cinayetlerinde destek verir...
Irak'ta, Afganistan'da siviller üzerine ateş kusar, zaman zaman darbeleri destekler, hatta "Görevimiz Tehlike" senaryolarındaki gibi darbeler yaptırır, iç savaşlarda rol alır, terör örgütüne ikmal yapar ama bir de bakmışsınız, özgürlükçü oluvermiş, darbelere karşı çıkıvermiş...
Kimi zaman kralcıdır, kimi zaman cumhuriyetçi ya da demokrat...
"Radikal İslam'"a karşıdır ama en radikal şeriat yönetimlerine de ses çıkarmayabilir Amerika.
Amerika'da WikiLeaks belgeleri de yayınlanır, WikiLeaks belgeleri dolayısıyla belgeleri yayınlayanlara azap da çektirilir.
AK Parti hükümetleri ile Amerika ilişkileri nasıldır?
Şu yukarıda anlatmaya çalıştığımız ölçüler içindedir.
Amerika, Tayyip Erdoğan'ı, Ahmet Davutoğlu'nu, şimdi Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül'ü önemser. Bu siyasetçilerin halkta önemli karşılığı vardır. Amerika, bunların iktidarını önleyemeyeceğini görmüşse, bükemediğin bileği öp kabilinden uzlaşır onlarla.
Ama aynı Amerika'da, "eksen kayması" tartışmaları da açılır, AK Parti'nin Türkiye'yi başka iklimlere götürdüğü temaları da gündemde tutulur ve hatta, askerlerle müşterek ortamlarda, "AK Parti iktidarından nasıl kurtulunur" sorularını tartışan lobilere de fırsat verilir.
Türkiye'den Amerika'ya bakmaya gelince...
Türkiye'de birçok çevrenin gözü hep Amerika'da olmuştur.
Darbeciler, ilk iş olarak "NATO'ya CENTO'ya bağlıyız" açıklaması yaparlar.
İktidarlar da dikkate alır Washington'un nabzını, muhalefetler de, Amerika'nın iktidarları dövüp dövmeyeceğini hesaba katarlar.
Baktım, uzunca bir süredir ulusalcılık yapan, bu çerçevede de Amerikan karşıtı gibi görünen çevreler, son büyükelçi çıkışından sonra "Galiba Amerika Tayyip'i dövecek" heyecanlarına kapılıverdiler.
Büyükelçi, kırık Türkçe'siyle, "Türkiye'de olan biteni anlamıyoruz" gibi bir cümle kurunca, buradan hükümete karşı müthiş bir muhalefet damarı ürettiler.
Bir süper güç temsilcisinin, kırık Türkçe'sine yansıyan sözüm ona minnacık bir eleştiri bile, bizim ulusalcılığımızın nevrini döndürebiliyor.
Ne yazılar, ne demeçler...
Bu heyecanı tanıyorum ben.
Mesela Amerikan medyasında,"Bu Tayyip de çok oluyor" gibi bir yazı çıksa, Türkiye'nin İran politikası yerden yere vurulsa, Ortadoğu'ya ve Afrika'ya açılım "tehlikeli" ilan edilse, Filistin için gösterilen insani hassasiyet çarmıha gerilse, bizdeki muhalefette ulusalcılıktan eser kalmaz. İktidar heyecanı tepeye vurur. Abdullah Gül'ün, Tayyip Erdoğan'ın ya da Ahmet Davutoğlu'nun Türkiye için gösterdiği tüm çabalar çöpe atılır ve Neo koncu malzemelerle bombardıman edilir.
Davos'taki "one minute"den sonra, içerideki kaç odakta, "Yahudi lobisi bunların yanına bırakmaz, üç vakitte Tayyip'in yüzünde tokadı görebiliriz" rüyası görüldüğünü tahmin etmek zor değil.
Peki ama yar olur mu Amerika, şu veya bu siyaset ekibine?
Bu, boş bir ümittir.
Tabii ki, artık ülkelerin iç işi-dış işi ayrımı kalmamıştır. Bütün ülkeler bütün ülkeleri etkileyebilir. Artı, insan hakları denince, her ülkenin uygulaması, küresel sorgulamaya açık olmak zorundadır.
Ama Amerika Amerika'dır, Türkiye Türkiye'dir.
Amerika'da hiçbir odak, Türkiye'nin çıkarını, sadece "Türkiye çıkarı" olduğu için düşünmeyecektir. İnsan hakları duyarlılığı da, sırf insan hakları duyarlılığı olmayacaktır. Şayet böyle bir duyarlılık olsa Amerika, Gazze konusunda da duyarlı olurdu diye düşünmemek, aklımızı devre dışına çıkarmak olurdu.
Türkiye'de asla ve hiç kimseye karşı insan hakları ihlali olmamalıdır.
Ama Türkiye'de hiç kimse de, insan hakları duyarlılığını, Türkiye'ye yönelik "Amerikan terbiyesi" niteliğine büründürmemelidir. Bu açıdan baktığımızda "ulusalcı" cenahın, "Amerikan sopası ile Tayyip'i dövme" heyecanına sürüklenmesi tam bir kara mizah örneği gibi görünmektedir.
Ahmet TAŞGETİREN yazdı...