AK Parti ne zaman erimeye başlar?

AK Parti ne zaman erimeye başlar?

Medyanın ağır toplarından Fehmi Koru Erdoğan'ın Başkanlık sistemiyle ilgili pek de olumlu konuşmuyor. Hatta uyarıda bile bulunuyor.

Fehmi Koru’yu Yeni Şafak Gazetesi’ndeki odasında ziyaret ettik… Kolonyacı bir aileden gelen Koru’nun Akşam Gazetesi’ne poz verdiği Joop marka parfümü yine çekmecesindeydi. Evde parfüm sıkmadığı zamanlarda işe yarıyormuş. Medyanın ağır toplarından Koru; medyayı patronların elinde kalan bir ateş topuna benzetti. Tayyip Erdoğan’ın medyayı nasıl değiştirdiğini; medyadan ne beklediğini de AK Parti’yi yakından gözleyen bir gazeteci olarak bakın nasıl anlattı…

Başkanlık seçimi senaryoları tartışıldı. Siz ise 2014’ü işaret ettiniz ve Cumhurbaşkanı Gül’ün tekrar Meclis’e döneceğini; Başbakanlık koltuğuna oturacağını yazdınız. Eğer öyleyse Başbakan şimdiden neden ortaya atmış olabilir bu tartışmayı?

Ben kendi senaryomu yazdım. Hukuki açıdan Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığının 7 yıl olduğunu düşünüyorum. O da 2014’te bitiyor. 2014 de sanki sihirli bir rakam gibi. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte yapabiliyorsunuz genel seçimi. Eğer Erdoğan cumhurbaşkanı olmak istiyorsa partisini emin ellere bırakmak isteyecektir. Kıbrıs’ta Talat’ın başına geleni yaşamak istemeyecektir.

Peki erken değil mi?      

Bütün bu soruların ardında yatan gerçek Tayyip Erdoğan’ın diğer siyasetçilerden farklı oluşudur. Başka bir siyasetçi olsa gönlünden geçse dahi onu zamanlamayla irtibatlar; bugünden söyleyip tartıştırmak yerine takvime uygun zamanda ortaya atar. Ama Erdoğan öyle değil gönlünde yatanı toplumla paylaşan bir isim. Sonuç da alıyor. Tayyip Bey’in hesapsız gibi görünen çıkışlarının sonuç getirdiğini de gördük. Alışırlar diyor ya vakti geldiğinde alışılmış oluyor. Başkaları çok hesabi davranıyor sonuç alıyor da Tayyip Erdoğan sonuç almıyor değil. Dile getirdi tartışacağız; belki de bırakacağız. Günü geldiğinde Tayyip Erdoğan tarafından alıştırılmış olacağız.

OBAMA ERDOĞAN’IN YAPTIĞINI YAPTI

Siz de zaman zaman kaleme alıyor, eleştiriyorsunuz Erdoğan’ın bu tavrının kendisine ve Türkiye’ye zararları neler?

Şimdi normalde bir lider neyi söyleyip neyi söylemeyeceğini önceden belirler. Benim de şahsen eleştirdiğim radikal çıkışları oluyor. Ama genelde bakarsanız çok da zararı olmuyor. Hatta zaman içinde onun gibi davrananları da görüyoruz. Mesela İsrail çıkışı çok eleştirildi. İsrail Başbakanı Netanyahu geçenlerde Amerika’daydı; Yahudi yerleşimleri konusunda ısrarcı olunca Obama onu ‘düşün’ diyerek terk etti, kendi makam odasında bıraktı ve Beyaz Saray ikisinin fotoğraflarını medyaya vermedi. Tayyip Bey zamansız hatta aşırı mı söyledi derken Amerika örneğini gördük. Biz bu 8 yıl içinde bir şey öğrendik; biraz biz beklemeliyiz. Yani bu hesapsız kitapsız çıkışların ne sonuç getireceğini izlemeliyiz.

Başbakanın sizden hazzetmediği yorumlarına ne diyorsunuz?

Ya neden hazzetmesin ki. Başbakan gazel okunmasından hoşlanan bir insan değil. Ben de bundan kaçınan bir insanım. Parti var; elbirliği etmiş insanlar yürüyorlar. Ben o yürüyüş içinde yer alsaydım siyasete girerdim. Ama ben gazeteciyim. Benim yazdığımı okusun ertesi gün istediğimi yerine getirsin diye bir şey yok. Bana özel bir ilgi göstermiyor ama herkese öyle. Sevmediği tipler elbette vardır.

Fasıla davet edecek misiniz onu da?

Eğer ilgi duyarsa neden etmeyeyim. Cumhurbaşkanımız ilgi duydu gelmek istedi. Başbakan da bize ilgi duyduğu mesajını verirse çağırırım tabii ki keyifle.

CHP VE MHP’NİN OYU ARTAR AK PARTİ’DE GERİLEME OLUR

Gül’ün durumu ne olacak peki?

Ben bilmiyorum Gül’ün gönlünde ne yattığını. Bu benim partiye bakarak yaptığım yorum. Türkiye’nin 2014 yılında ihtiyacı olacağı Başbakan’ın ben Abdullah Gül olacağını düşünüyorum. Ben siyasetin muhalefet bölümünün ciddi bir şekilde kendini sorgulayacağını düşünüyorum. İki partinin ya birleşerek bir füzyon olacağını; ya da ayrışarak birinin daha büyüyeceği bir durum olacağını düşünüyorum. Sol daha ciddileşebilir; ilkeselleşebilir. Oyunu Türkiye’deki solun gerçek oyu olan 25’lere çıkarabilir. MHP de kendini yenileyebilir ve 20’nin üzerine çıkabilir. Bu durumda AK Parti oylarında ciddi bir gerileme olacaktır. Bunu taşıyabilecek ve partisini diğerlerinin karşısında Tayyip Bey’in yokluğundaki bir ortamdan bahsediyoruz daha geniş kitlelere sevimli hale getirebilecek bir kişi olarak görüyorum ben Abdullah Gül’ü. Bu cumhurbaşkanının şu andaki tarafsız kişiliğini etkileyen bir şey değil. Ben 2014 Türkiyesi’nin daha uzlaşmacı olacağını düşünüyorum.

Medyaya dönüp sorarsak Gül’ün Erdoğan’ın yerini alışıyla hükümet medya ilişkilerinde ne değişir?

Medya bugünkü haliyle devam edemez. Ya durduğumuz yerin uçurumun kıyısı olduğunu hep birlikte göreceğiz ve kendimizi yeniden konuşlandıracağız ya da uçurumun kenarından hep birlikte atlayacağız. Böyle gitmez. Bugünkü haliyle devam etmeyeceğini görüyorum.

MEDYA PATRONLAR AÇISINDAN ATEŞ TOPUNA DÖNDÜ

Çözüm ne olacak?

Bilsem söyleyeceğim. Mesela yumruklar atılıyor sağda solda bazı insanlar bunu Türkiye’nin bir irisinin dışarı akımı olarak görüyor ve yansıtıyorlar; sahip çıkıyorlar eyleme. Böylece bu mesleğin içindeki insanlar yumruğun ya da şiddetin bir çözüm olarak siyasette yer alabileceğine inanıyorlar. Böyle bir şey olamaz. İsterseniz Japonya’daki ilkelere bakın nereye bakarsanız bakın ya da o medya grubunun kendi ilkelerine bakın böyle bir şeyin savunulması mümkün değildir. Ben 3. Sayfa güzeli diyorum; 3. Sayfa güzelleri böylesine özel seçiliyorlar sanki. Bir önceki patronlarını dünyanın değişik yerlerinde tatile göndermiş insanlar bunlar. Şimdiki patronlarına verecekleri zararı da göreceğiz. Ben ateş topuna benzetiyorum medyayı. Sonunda atacaklar ama kim kapacak; ya da kim soğutacak da birilerinin almasını sağlayacak? Gerçekten patronlar açısından ateş topu bu.

 

TAYYİP BEY MEDYAYI DEĞİŞTİRDİ

Peki ne oldu da medya bu hale geldi?

Gül gibi yaşıyorduk değil mi? Erdoğan’ın sergilediği medya yaklaşımı daha önce benim hiç karşılaşmadığım bir değişik yaklaşım. Nedir o; diyor ki ‘’Ben politikacıyım, bana akıl vermene ihtiyacım yok; benimle böyle konuşamazsın. Bunları yaparak patronlarınız yanıma gelip bir şeyler beklemesin.’’ Bugüne kadar telefon kayıtlarından da biliyoruz; patronları adına iş takip edenler; Dinç Bey de uzun uzun anlatıyor; bakanları nasıl seçip hükümetlere hediye ettiklerini. Türkiye’nin realitesi şimdi değişti. Bunu patronlar uzun bir süre fark etmediler. ‘’Bunlar oyun oynuyorlar; nasılsa ayakları bir gün tökezleyecektir’’ diye düşündü hep. Halbuki Tayyip Bey’in üslubu yerleşecektir. Al gülüm ver gülüm hesapları bence artık geride kaldı.

ÖZKÖK’ÜN GÖZLERİNDE BOZULMA VAR

Size göre Ertuğrul Özkök’ün gidişi de bu değişimden payını alan bir medya harekatıydı, değil mi?

Tabii ki Özkök’ün gidişi özel bir iş. Değişen dinamikleri herkesten önce görmesi gerekirdi. Hala görmüyor. Bir de diyorlar ki ‘’sizin gazeteniz neden bu kadar satmıyor?’’ Hürriyet mirasın üzerine oturuyor. Matbaadan çıktığı andaki satışı hemen 300 binin üzerinde. Halk gazetesi olma iddiasındaki bir gazete ama 500 bile satmıyor. Şimdi burada bir yanlışlık yok mu? Üstüste çok hatalar yaptı. Demek ki 50 yıl falan daha yapmayı düşünüyordu. Çünkü çok üzüldü ayrıldığına ve o üzüntüsü her yazısından da belli. Bir nehir kenarında olduğunu zannediyor. Biliyorsunuz Özkök’ün de oturduğu Hürriyet binası Ayamama deresine bakıyor. Orayı bir nehir zannediyor. Gözlerinde de bir bozulma var son zamanlarda. İsmini kendisinin koyduğu bir gazetecilik anlayışı içinde. Sitcom demek insanlara hoş vakit geçirsinler diye yapılıyor. Everybody loves Raymond! Raymond’u sevmesi gerekmiyor; tutarlılık da gerekmiyor. Düşünün dizinin kahramanı Fransızca’yı fevkalede güzel konuşuyor. 20 bölüm sonra ise Fransızca bilmiyor aynı kahraman ve bütün espriler de onun dil bilmemesi üzerinden yapılıyor.

 

ÖZKÖK ODASINI BOŞALTMADI; MAKAMINI İŞGAL EDİYOR

Peki Berberoğlu’na gelirsek; aynı hatalar devam ediyor mu sizce?

Enis benim çok sevdiğim bir arkadaşım. Tüy yoldurdu Özkök; 411 el kaosa kalktı dedi. 411 el dediği milletvekili sayısı. Ama Özkök genel yayın yönetmeniyken işgal ettiği yeri hala işgal ediyor. Anladığım kadarıyla makamını da muhafaza ediyor. Kendisi Çetin Emeç’in yerine geldiğinde Emeç ayrılıp gazetenin köşesine geçmişti. Ama Özkök hala genel yayın yönetmeniyken işgal ettiği yeri işgal etmeye devam ediyor. Bu yanlış bir defa. Bu bakımdan ben Berberoğlu’nun ne kadar başarılı olmasını dilesem de başarısız olmasını getirecek şartlara tahammül etmek zorunda olduğunu biliyorum. Bunlar tabii alışıldık şeyler değil. Genel yayın yönetmenisinizdir; en geniş oda sizindir. Ama bir gün başka bir göreve getirirler ilk yaptığınız şey odanızı boşaltmak olur. Bu sizi küçültmez. Ama değiştirmezseniz yanlış anlaşılabilir. Çalışanlar kime hesap vereceğini şaşırabilir.

MERKEZ MEDYADA FARKLILAŞMAKTAN KORKARIM

Sizin hep Hürriyet’e yazar hatta yayın yönetmeni olacağınız söylentilerine ne diyorsunuz? Teklif geldi mi gerçekten?

Hürriyet’te yazar olunabilir niye olmasın? Ama yayın yönetmeni olmaz. Yayın yönetmenliği 40’lı yaşlarda olmalı. Çünkü 50’li 60’lı yaşa gelmişse bir insan kendini ispat etmişse etmiştir; etmediyse zaten o yaştan sonra etmesi mümkün değildir. Halbuki yayın yönetmenliği kendini ispat makamıdır. Düşünün bir yayın yönetmeni geldiğinde hepimiz gözümüzü üzerine dikeriz. Bana teklif geçmişte geldiyse de hep merkezin kıyısında olan gazetelerde yazmayı tercih ettim. Çok basit bir sebebi var. Ben okuyucu kitlemi biliyorum. Beni Yeni Şafak’ta da okuyan okuyor. Bakıyorum merkez medyada yazanlara ben de farklılaşırım da kendimin bile okumayacağı yazılara imza atarım diye bir endişem var gerçekten.

Genel yayın yönetmenleri arasında en başarılı bulduğunuz isim kim?

Ben kimseyi başarılı bulmadığımı söylemiştim. Genel yayın yönetmenlerinin hepsini tanıyorum. Bir büyük gazetede köşe sahibi olmak büyük bir başarıdır. Ben hepsini başarılı görüyorum çünkü önemli koltuklarda oturuyorlar. Ama benim arzu ettiğim tarzda bir gazetecilik için kolları sıvamadığından dolayı da başarılı göremiyorum.

Siz medya patronu olsanız nasıl bir gazete çıkarırsınız?

1986 yılında bana görev verildiğinde ben medya patronu olsam ne yapardım diye sordum kendime. O dönemde bizim yapmaya çalıştığımız bir fikir gazetesiydi Zaman. Çok çatık kaşlı değil albenisi olan; habercilikten asla taviz vermeyen bir tarafı olabilir ama taraf tutma yandaşlık biçiminde değil. Bugün de aynı tür gazeteyi çıkaracak insanları bir araya getirirdim.

BU GEMİNİN MÜRETTABATI BELLİ SAĞDAN SOLDAN 50

Kimler yazar olurdu?

Valla epey yazar olurdu. Neticede aynı gemide olan insanlarız. Birbirimize şapka takıp saygı duyarız. Belli zaten bu geminin mürettebatı. Neticede o kadar kalabalık insanlar değiliz yazar olan. Sağdan bak 50; soldan bak 50’DİR. Onların içinde 10 kişiyi tercih etmek zor olmazdı benim için.

Yeni medyayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok enteresan tabii. Şimdi i-phone diye bir cihaz çıktı.

Siz kitap da okuyormuşsunuz i-phone’da.

Evet. Bizim meslekle ilgili o kadar büyük imkanlar var ki yeni medyada. Mojo diyorlar zaten buna. Mobil journalism. Bu mojolar önümüzdeki dönemde daha çok kendini gösterecek. Bu yerel gazeteciliği de teşvik edecektir. İnsanlar ille büyük siyasetleri öğrenmek istemez; o küçük kasabada iyi şeyler oluyor mu sular akıyor mu? 400 civarında elektronik kitabım var. O kitapların içinde başka kitaplar da var. Bunun en az 4 misli kapasiteye sahip. Sadece parayla aldıklarını yüklemiyorsun. İnternette pek çok e-kitap da var. İnternet dediğiniz şey evet yanlışlıklara da alet oluyor ama aklınız varsa bilgiye en kestirmeden ulaştırıyor sizi.

MEDYA DEDİKODULARLA BOMBARDIMANA MI UĞRUYOR?

İnternet medyasında haber takibiniz nasıl?

Sadece haberi değil her şeyi takip ediyorum. Mesela geçen gün CIA’in açık kaynak merkezi diye bir merkezi olduğu;  o merkezin Türkiye’de Ergenekon konusunda olup bitenleri 22 sayfalık bir rapor haline getirdiği haberi yer aldı gazetelerde. Ve bu raporu çok özel isimlerin okuyabileceği yazıyordu. Ben merak ettim burayı. aHaO siteden bulamadım tabii ama girdim gördüm raporu. O şartlara sahip bir kişi okumuş ve kendi koymuş internete. Düşünebiliyor musunuz her tür belgeye ulaşabiliyorsunuz.

Türkiye’den 20 kadar siteyi her gün takip ediyorum. İnternethaber, gazeteciler.com ve gazeteoku.com da bunlar arasında. Bu kadar yoğun dedikodularla mesleğin her gün bombardımana tutulması da doğru mu diye düşünüyorum her gün.

MEDYA ÇETESİ VAR; ÇOCUKLUK HASTALIĞI DİYECEĞİM AMA

Peki bu medyadaki karalamalar; Ogün Samastlar’a kadar varan hakaretlere ne diyorsunuz?

Çete var. Ben ilk defa bu çete oluşumuyla Uğur Mumcu’nun suikastından sonra vakıf olmuştum. Emin Çölaşan Mumcu suikastından sonra anlatıyor; ‘’Biz belli ilkelere sahip 5 yazar Ankara’da bir restoranda bir araya geldik’’ diyor. Medyada ikinci cumhuriyetçiler; şeriatçılar, Sorosçulara karşı… ‘’Basında çete olur mu’’ diye yazmıştım ben. Çölaşan tüm kötü sıfatları kullanarak ortaya atılınca da . ‘’tuzaktı zaten ilk yazı’’ demiştim. O dönemden beri çeteleşmeler vardır. O dönemde daha ismi duyulan devedişi dediğiniz meslektaşlar bir araya gelip mücadele etmek için çeteleşiyordu. Bu dönemde de ‘’Bunları tasfiye edersek ayakta kalırız’’ diye düşünen genç meslektaşlar var…

Cafe’lerde toplanıyorlar. Eğlence yerlerine gidiyorlar. Daha çok bir gazetede yuvalanmışa benziyorlar. Akıl hocaları var tabii sağdan soldan; imkanlar sağlanıyor belli yerlerden onlar da saldırıyor. Belirli sınırlar ardında kalsa çocukluk hastalığı olarak görmeye hazırım. Hatta kendimle ilgili bile olsa. Ama hakarete yalana başladıkları zaman olmuyor. Mesela benim evimle ilgili. Mezarlık sokakta yalı olabilirse yalıda oturuyorum ben.

Kazancınızla ilgili de eleştiriler geliyor. Özellikle TRT’den aldığınız paralar?

Başkaları bir yerde çalışırken maaş almaksızın mı çalışıyor? TRT bedava mı yaptırır programları. TRT niye bizlere program yaptırıyor. Çünkü ilk 100’e giriyoruz.

Siz ‘’Yandaşları sevmem’’ dediniz ama bir yandan da yandaş olmakla eleştiriliyorsunuz. TRT’de baktınız mı hep aynı eleştiriyle yandaşlıkla suçlanan isimler bir arada görünüyor.

Politik açılım diye bir program yapıyoruz, ben varım Derya Sazak var. Birbirlerimizin doğrularını yazsalar hizaya gelmeye ben dünden hazırım. Ayrıca patronlarını hiç eleştirilmez insanlar gibi görmeleri var.

Ama siz hep aynı patronları eleştiriyorsunuz da mesela Albayrak'ı eleştirmiyorsunuz?

Niye kendi patronumu eleştireyim manyak mıyım ben? O zaman durma burada der. Onlarda eleştirilecek bir şey görmüyorsam neden hep eleştireyim.

Cumhuriyet’te olanlara ne diyorsunuz?
Orada bir iktidar savaşı var. Mustafa Balbay’ın cezaevindeyken görevden alınması şık değil tabii. O boşluk eksiklik de getiriyor olabilir ama bu başka şekilde halledilebilir...

Zeynep KURTBAY/İNTERNETHABER


Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :