AK Parti için en büyük risk !
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AK Parti için en büyük riski açıkladı..
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, demokratik açılım sürecinin Türkiye için faydalı sonuçlar doğuracağına yürekten inandığını belirterek, ''Siyaset risk almaktır. Sonunda ne olursa olsun insan, toplumun sorunlarını çözmek için siyaset yapıyorsa, bunun sonuçlarına katlanacaktır. AK Parti için en büyük riskin, önümüzdeki seçimler açısından bu olduğunu söylüyorum. Ama bunun bizi, geriye dönmek, zaafa uğramak konusunda değil, sürecin Türkiye'nin bütünlüğüne hizmet etmesi noktasında daha çok çalışmamızı gerektiren bir unsurdur'' dedi.
Plan ve Bütçe Komisyonunda, milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Arınç, bir soru üzerine ''Öcalan'ı alırız, dinleriz, muhatap olur, şu olur, bu olur...'' şeklinde bir ifadesi olmadığını kaydetti. Arınç, Ağustos ayında gazetecilerin ''Öcalan bir açıklama yapacak, yol haritasını açıklayacak'' şeklindeki sorusuna karşılık, ''Hükümetimizin bir üyesi olarak benim Öcalan'ı muhatap almam, ne söyleyecek, ne söylemeyecek onun ağzına bakmam doğru değil, ben de öyle bir şeyin peşinde değilim. Öcalan'ı dinleyecek olanlar, söylediklerini değerlendirecek olanlar, bizim istihbarat ve güvenlik birimlerimizdir. Onlar dinler, bakarlar, ederler, Hükümete sunulacak bir şey varsa MGK toplantılarında gündeme getirirler'' dediğini aktardı.
MHP Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın demokratik açılımı ''PKK açılımı'' olarak nitelemesi üzerine Arınç, ''Biz, demokratik açılım veya milli birlik bütünlük projesi veya bir başka şey diyoruz. eleştirilerinde haklı da olabilir, ben söylediklerine saygı da duyuyorum. Bunların elbette iyi bir üslup içerisinde ve memleket yararına yapılması lazım. Ama açılımla ilgili söylediklerine, Sayın Başbakan'ın söylediklerine, Sayın Bahçeli'nin ağzından cevap vermektir. Bu konuya gerek görmüyorum ve eleştirilerine saygı duyuyorum'' diye konuştu.
Açılım konusunun Meclis gündemine geldiğine işaret eden Arınç, şunları söyledi:
''Bu konuda iktidarın da muhalefetin de sivil toplum kuruluşlarının da sokaktaki vatandaşın da söyleyecek sözü vardır. Hepsine sabırlı ve müteamil olacağız ve bu konudaki eleştirilerden yararlanmaya çalışacağız. Ama bir konu ki bir milletvekili sıfatını taşıyan insanın, ciddi bulup üzerinde durmasını doğrusu yadırgadım. O da 10 Kasım ile ilgili olanlar... Bu yıl 10 Kasım, önümüzdeki Salı günüdür. Yüreğimizdeki acısı ise 10 Kasım 1938'dir. 1938, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ün vefat yıldönümüdür. Bunu her yıl belli şekillerde anıyoruz ve onu anlamaya çalışıyoruz. Bu hepimizin yaptığı bir şeydir. Atatürk'ü sevme konusunda da kimse birbiriyle yarışmasın. Bu herkese ait, bu ülkeye en büyük hizmetleri yapmış bir insana duyulacak kadirbilirlik ve vefakarlıktır. Ama 10 Kasım, günlerden birisidir ve tatil günü değildir. 10 Kasım, bir matem günü de değildir. Eskiden matem günüydü. Eskiden 10 Kasım'da içkili yerler kapatılırdı, şarkı türkü çalınmazdı. Sonradan 1980'li yılların ortalarında 'Canım böyle bir şey olur mu, Atatürk de buna rıza göstermezdi, yani böyle üzülerek, ağlayarak, sızlayarak, orayı, burayı kapatarak böyle bir gün hatırlanmaz. Biz onun yaptıklarını, eserlerini ve şahsiyetini en güzel şekilde analım' denildi ve bugüne kadar böyle gelindi.''
-''GENEL GÖRÜŞME İÇİN EN UYGUN GÜN...''-
Arınç, salı günlerinin TBMM İçtüzüğü'ne göre denetim günü olduğunu hatırlatarak, demokratik açılımın 10 Kasım'da Meclis gündemine gelmesiyle ilgili eleştirilere şu yanıtı verdi:
''Böyle bir denetim günü de genel görüşme için en uygun gündür. Bir salı günü, demokratik açılım konusunu veya arkadaşların başka isim verdiği konuyu konuşmasak, ne konuşacağız? 3 arkadaşımız belki kendi seçim bölgesiyle ilgili konuları gündeme getirecek, belki esnaf ve sanatkarların ya da başka sektörün durumunu konuşacağız. Onlar çok önemli olacak da üzerinde durmak istediğimiz konu, onlardan daha az mı önemsiz? Niyet okumak suretiyle 10 Kasım'da böyle bir konuşmanın yapılacak olmasını gündeme getirmek bence doğru değil. Çünkü, genel görüşme için iki gün var. Birinci görüşme salı, ikinci görüşme ise 48 saat sonra perşembe günüdür. Biz Meclis olarak, şöyle bir karar mı aldık; '10 Kasım'da çalışmayalım, o gün şöyle başka bir etkinlik yapalım.' Hayır. 10 Kasım'da yine Meclis saat 15.00'te açılacak ve yine denetim konularına girecek. Belki de ben 20 soruyu yanıtlayacağım, belki sayın Mehmet Aydın yanıtlayacak. Yani bugüne özel bir önem vermenin, bugüne özel anlamlar çıkaracak noktaya getirmenin ben doğru olmadığı kanaatindeyim. Bütün düşüncelerimiz ve eleştirilerimiz hem bilim hem de mantık açısından doğru olmalı.
Hatırlayacaksınız Türkiye'de Damal diye bir kasaba var ve en doğu hududumuz. Orada senenin bir günü güneş ışınları dağa vurduğunda Atatürk'ün silueti meydana çıkıyor. Böyle bir şey bilim ve mantıkla açıklanabilir mi bilmiyorum. Ama ne zamandan beri Türkiye'de ayrıca anlam günleri tertipleniyor ve Sayın Baykal da bildiğim kadarıyla silueti görmek için oraya gitti. 10 Kasım, yasamanın, denetlemenin günüdür. 10 Kasım'da, Meclis açıktır. Meclis çalışmasını yapacaktır ve o çalışma içinde de bu konu, daha başka bir konu görüşülecektir. Lütfen buna özel bir anlam yüklemeyelim, Atatürk'ün hatırasına da saygısızlık etmiş olmayalım.''
-''SÜRECE DESTEK VERDİĞİMİ İFADE ETTİM''
Arınç, DTP'li Hasip Kaplan'ın ''Açılım süreci risktir. Oy kaybetmek gibi bir kaygıyı taşıyor musunuz? Bu kaygı, Hükümeti zorluyor mu?'' sorusunu yanıtlarken de şöyle konuştu:
''Ben şahsen ve Hükümetim de 'demokratik açılım' ismini verdiğimiz bu sürecin Türkiye, toplumumuz ve milletimiz için faydalı sonuçlar doğuracağına yürekten inanıyor. Siyaset risk almaktır. Sonunda ne olursa olsun insan, toplumun sorunların çözmek için siyaset yapıyorsa, bunun sonuçlarına katlanacaktır. Ben konuşmalarımda, AK Parti için en büyük riskin önümüzdeki seçimler açısından bu olduğunu söylüyorum. Bu benim kişisel düşüncemdir. Ama bunun bizi, geriye dönmek, zaafa uğramak konusunda değil, bu sürecin Türkiye'nin bütünlüğüne hizmet etmesi noktasında daha çok çalışmamızı gerektiren bir unsur olduğunu düşünüyorum. Sözlerim ve hareketlerimle bu sürece destek verdiğimi ifade etmiştim.'
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, cemaat vakıfları tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) 31 dava açıldığını, bunun 9'unun Türkiye lehine sonuçlandığını belirterek, toplam 1 milyon 750 bin avro tazminata hükmedildiğini bildirdi.
Plan ve Bütçe Komisyonunda milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Arınç, MHP'li Münir Kutluata'nın ''(Türkiye, bölündü mü, bölünmedi mi?) ifadesini siz de bunu kullanıyorsunuz'' demesi üzerine, bu ifadeyi nerede kullandığını tam olarak hatırlamadığını ama kullanmış da olabileceğini kaydetti.
Arınç, şunları söyledi:
''Yani bir takım insanlar evhamla, korkuyla, korku salmakla, toplumu bir korku haline düşürmekle belki bir şeyler söylediklerini, yaptıklarını düşünebilirler. Endişe etmeliyiz şüphesiz. Türkiye yüzyıllarca pek çok ihanetlerle karşı karşıya kalmış. Türkiye, çevresinden, uzağından veya yakınından pek çok iftiralarla, işgallerle karşı karşıya gelmiş. Bölünme, parçalanmak amacını taşıyan bir takım kişi, kurumların ihanetiyle karşı karşıya gelmiştir. Böyle bir tehlike elbette olabilir. Türkiye'nin bölünmesini hiçbirimiz arzu etmeyiz. Ama, bu konuda her şeyi Türkiye'nin bölünme paranoyasına götürmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Hangi konuda, ne söylediğim çok farkında değilim. Bunu bilerek söylüyorum. Ama TRT-6 konusu ise... Bu konuda 'Türkiye bölünecektir, böyle etnik kökenin kendi diliyle yayın yapması doğru değildir, yanlıştır, ülkeyi bölünmeye götürür' diyenlere verdiğim cevapsa, bu cevabı doğru buluyorum. Çünkü, ben böyle bir televizyon yayıncılığının, özellikle kamu yayıncılığı yapan TRT'nin ekranında olmasını Türkiye'nin bölünmesine değil, Türkiye'nin kucaklaşmasına yol açacağına inanıyorum. İki de bir 'şunu yaptık bölündük mü, bunu yaptık bölündü mü' sözlerinin ciddiyeti de kalmaz, etkinliğini de kaybeder.''
-W HARFİ-
Arınç, CHP'li Akif Hamzaçebi'nin, konuşma metninde ''web sayfası'' ifadesine yer vermesini eleştirerek ''Türkçe'de W var mı?'' sorusunu yanıtlarken, ''Bu harf, alfabemizde yok. Ama bildiğiniz gibi özel bir kelime olduğu için kullanıldı. Ülkemizde yaygın olarak kullanılmaktadır. internet erişiminde uluslararası bir standart olarak kullanılıyor. Biz de mecburen bunu kullandık. www, standart bir internet protokolüdür. Biz de buna uymak adına web sayfasından bahsettik'' dedi.
CHP'li Esfender Korkmaz'ın sorusu üzerine, Basın Kanununun 2004 yılında çıktığını, bugüne kadar ciddi bir eleştiri almadığını belirten Arınç, ''Basın özgürlüğü ve gazetecilerin hakları konusunda sürekli eğitim seminerleri düzenliyoruz'' diye konuştu.
Korkmaz'ın ''Doğan Holdinge ceza verilerek basın özgürlüğüne müdahale edilmiş olmuyor mu?'' sorusuna karşılık Arınç, ''Doğan Holding bir ticari kuruluştur. Ceza veren kurum ise Maliye Bakanlığı ve ona bağlı kurumlardır. Bu mali ve adli bir konu olup, basın özgürlüğüyle doğrudan ilgili değildir. Konu da yargıya intikal etmiştir'' karşılığını verdi.
-AİHM'E AÇILAN DAVALAR-
Arınç, restorasyon çalışmalarındaki eksikliklerin giderilmesi gerektiğini belirterek, Vakıflar Genel Müdürlüğünün restorasyonlarının mutlaka mimar ve tarih sanatçısı kontrolünde yapıldığını söyledi. Ancak şartnameler hazırlanırken çok iyi teknik elemanlar kullanılması gerektiğini kaydeden Arınç, ''2002 yılına kadar 50 bine yakın vakıf eserin koruyucusu olan Vakıflar Genel Müdürlüğünde sadece 45 mühendis varken bu sayı 143'e çıktı. 21 olan mimar sayısını 77'ye, 7 olan sanat tarihçisini 28'e çıkardık. Ama yeterli değil'' dedi.
Vakıflar Yasası çıktıktan sonra ne kadar malın iade edildiği sorusuna Arınç, ''Bugüne kadar mal iadesi yapılmadı. Yasa 28 Şubat 2008'den itibaren yürürlükte. Cemaat vakıfları tarafından yapılacak başvurular için tanınan 18 aylık süre, 28 Ağustos'ta bitti. Değerlendirmeler henüz yapılmamıştır. Değerlendirme yapıldıktan sonra vakıf meclisine sunulacak. onun verdiği kararla işlemler sürecek'' diye konuştu.
Cemaat vakıfları tarafından AİHM'e 31 dava açıldığını, bunun 9'unun Türkiye lehine sonuçlandığını belirten Arınç, toplam 1 milyon 750 bin avro tazminata hükmedildiğini bildirdi. Arınç, bu davalarda hasmın Vakıflar Genel Müdürlüğü değil, Hazine olduğunu kaydederek, çıkarılan yasadan sonra hiçbir dava açılmadığını ifade etti.
Arınç, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Diyarbakır ve İskenderun'da 2'şer kilisenin onarımının sürdürüldüğünü ve vakıf kültür varlığı olarak korunacağını belirtti.
Plan ve Bütçe Komisyonunda, milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Arınç, bir soru üzerine ''Öcalan'ı alırız, dinleriz, muhatap olur, şu olur, bu olur...'' şeklinde bir ifadesi olmadığını kaydetti. Arınç, Ağustos ayında gazetecilerin ''Öcalan bir açıklama yapacak, yol haritasını açıklayacak'' şeklindeki sorusuna karşılık, ''Hükümetimizin bir üyesi olarak benim Öcalan'ı muhatap almam, ne söyleyecek, ne söylemeyecek onun ağzına bakmam doğru değil, ben de öyle bir şeyin peşinde değilim. Öcalan'ı dinleyecek olanlar, söylediklerini değerlendirecek olanlar, bizim istihbarat ve güvenlik birimlerimizdir. Onlar dinler, bakarlar, ederler, Hükümete sunulacak bir şey varsa MGK toplantılarında gündeme getirirler'' dediğini aktardı.
MHP Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın demokratik açılımı ''PKK açılımı'' olarak nitelemesi üzerine Arınç, ''Biz, demokratik açılım veya milli birlik bütünlük projesi veya bir başka şey diyoruz. eleştirilerinde haklı da olabilir, ben söylediklerine saygı da duyuyorum. Bunların elbette iyi bir üslup içerisinde ve memleket yararına yapılması lazım. Ama açılımla ilgili söylediklerine, Sayın Başbakan'ın söylediklerine, Sayın Bahçeli'nin ağzından cevap vermektir. Bu konuya gerek görmüyorum ve eleştirilerine saygı duyuyorum'' diye konuştu.
Açılım konusunun Meclis gündemine geldiğine işaret eden Arınç, şunları söyledi:
''Bu konuda iktidarın da muhalefetin de sivil toplum kuruluşlarının da sokaktaki vatandaşın da söyleyecek sözü vardır. Hepsine sabırlı ve müteamil olacağız ve bu konudaki eleştirilerden yararlanmaya çalışacağız. Ama bir konu ki bir milletvekili sıfatını taşıyan insanın, ciddi bulup üzerinde durmasını doğrusu yadırgadım. O da 10 Kasım ile ilgili olanlar... Bu yıl 10 Kasım, önümüzdeki Salı günüdür. Yüreğimizdeki acısı ise 10 Kasım 1938'dir. 1938, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ün vefat yıldönümüdür. Bunu her yıl belli şekillerde anıyoruz ve onu anlamaya çalışıyoruz. Bu hepimizin yaptığı bir şeydir. Atatürk'ü sevme konusunda da kimse birbiriyle yarışmasın. Bu herkese ait, bu ülkeye en büyük hizmetleri yapmış bir insana duyulacak kadirbilirlik ve vefakarlıktır. Ama 10 Kasım, günlerden birisidir ve tatil günü değildir. 10 Kasım, bir matem günü de değildir. Eskiden matem günüydü. Eskiden 10 Kasım'da içkili yerler kapatılırdı, şarkı türkü çalınmazdı. Sonradan 1980'li yılların ortalarında 'Canım böyle bir şey olur mu, Atatürk de buna rıza göstermezdi, yani böyle üzülerek, ağlayarak, sızlayarak, orayı, burayı kapatarak böyle bir gün hatırlanmaz. Biz onun yaptıklarını, eserlerini ve şahsiyetini en güzel şekilde analım' denildi ve bugüne kadar böyle gelindi.''
-''GENEL GÖRÜŞME İÇİN EN UYGUN GÜN...''-
Arınç, salı günlerinin TBMM İçtüzüğü'ne göre denetim günü olduğunu hatırlatarak, demokratik açılımın 10 Kasım'da Meclis gündemine gelmesiyle ilgili eleştirilere şu yanıtı verdi:
''Böyle bir denetim günü de genel görüşme için en uygun gündür. Bir salı günü, demokratik açılım konusunu veya arkadaşların başka isim verdiği konuyu konuşmasak, ne konuşacağız? 3 arkadaşımız belki kendi seçim bölgesiyle ilgili konuları gündeme getirecek, belki esnaf ve sanatkarların ya da başka sektörün durumunu konuşacağız. Onlar çok önemli olacak da üzerinde durmak istediğimiz konu, onlardan daha az mı önemsiz? Niyet okumak suretiyle 10 Kasım'da böyle bir konuşmanın yapılacak olmasını gündeme getirmek bence doğru değil. Çünkü, genel görüşme için iki gün var. Birinci görüşme salı, ikinci görüşme ise 48 saat sonra perşembe günüdür. Biz Meclis olarak, şöyle bir karar mı aldık; '10 Kasım'da çalışmayalım, o gün şöyle başka bir etkinlik yapalım.' Hayır. 10 Kasım'da yine Meclis saat 15.00'te açılacak ve yine denetim konularına girecek. Belki de ben 20 soruyu yanıtlayacağım, belki sayın Mehmet Aydın yanıtlayacak. Yani bugüne özel bir önem vermenin, bugüne özel anlamlar çıkaracak noktaya getirmenin ben doğru olmadığı kanaatindeyim. Bütün düşüncelerimiz ve eleştirilerimiz hem bilim hem de mantık açısından doğru olmalı.
Hatırlayacaksınız Türkiye'de Damal diye bir kasaba var ve en doğu hududumuz. Orada senenin bir günü güneş ışınları dağa vurduğunda Atatürk'ün silueti meydana çıkıyor. Böyle bir şey bilim ve mantıkla açıklanabilir mi bilmiyorum. Ama ne zamandan beri Türkiye'de ayrıca anlam günleri tertipleniyor ve Sayın Baykal da bildiğim kadarıyla silueti görmek için oraya gitti. 10 Kasım, yasamanın, denetlemenin günüdür. 10 Kasım'da, Meclis açıktır. Meclis çalışmasını yapacaktır ve o çalışma içinde de bu konu, daha başka bir konu görüşülecektir. Lütfen buna özel bir anlam yüklemeyelim, Atatürk'ün hatırasına da saygısızlık etmiş olmayalım.''
-''SÜRECE DESTEK VERDİĞİMİ İFADE ETTİM''
Arınç, DTP'li Hasip Kaplan'ın ''Açılım süreci risktir. Oy kaybetmek gibi bir kaygıyı taşıyor musunuz? Bu kaygı, Hükümeti zorluyor mu?'' sorusunu yanıtlarken de şöyle konuştu:
''Ben şahsen ve Hükümetim de 'demokratik açılım' ismini verdiğimiz bu sürecin Türkiye, toplumumuz ve milletimiz için faydalı sonuçlar doğuracağına yürekten inanıyor. Siyaset risk almaktır. Sonunda ne olursa olsun insan, toplumun sorunların çözmek için siyaset yapıyorsa, bunun sonuçlarına katlanacaktır. Ben konuşmalarımda, AK Parti için en büyük riskin önümüzdeki seçimler açısından bu olduğunu söylüyorum. Bu benim kişisel düşüncemdir. Ama bunun bizi, geriye dönmek, zaafa uğramak konusunda değil, bu sürecin Türkiye'nin bütünlüğüne hizmet etmesi noktasında daha çok çalışmamızı gerektiren bir unsur olduğunu düşünüyorum. Sözlerim ve hareketlerimle bu sürece destek verdiğimi ifade etmiştim.'
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, cemaat vakıfları tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) 31 dava açıldığını, bunun 9'unun Türkiye lehine sonuçlandığını belirterek, toplam 1 milyon 750 bin avro tazminata hükmedildiğini bildirdi.
Plan ve Bütçe Komisyonunda milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Arınç, MHP'li Münir Kutluata'nın ''(Türkiye, bölündü mü, bölünmedi mi?) ifadesini siz de bunu kullanıyorsunuz'' demesi üzerine, bu ifadeyi nerede kullandığını tam olarak hatırlamadığını ama kullanmış da olabileceğini kaydetti.
Arınç, şunları söyledi:
''Yani bir takım insanlar evhamla, korkuyla, korku salmakla, toplumu bir korku haline düşürmekle belki bir şeyler söylediklerini, yaptıklarını düşünebilirler. Endişe etmeliyiz şüphesiz. Türkiye yüzyıllarca pek çok ihanetlerle karşı karşıya kalmış. Türkiye, çevresinden, uzağından veya yakınından pek çok iftiralarla, işgallerle karşı karşıya gelmiş. Bölünme, parçalanmak amacını taşıyan bir takım kişi, kurumların ihanetiyle karşı karşıya gelmiştir. Böyle bir tehlike elbette olabilir. Türkiye'nin bölünmesini hiçbirimiz arzu etmeyiz. Ama, bu konuda her şeyi Türkiye'nin bölünme paranoyasına götürmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Hangi konuda, ne söylediğim çok farkında değilim. Bunu bilerek söylüyorum. Ama TRT-6 konusu ise... Bu konuda 'Türkiye bölünecektir, böyle etnik kökenin kendi diliyle yayın yapması doğru değildir, yanlıştır, ülkeyi bölünmeye götürür' diyenlere verdiğim cevapsa, bu cevabı doğru buluyorum. Çünkü, ben böyle bir televizyon yayıncılığının, özellikle kamu yayıncılığı yapan TRT'nin ekranında olmasını Türkiye'nin bölünmesine değil, Türkiye'nin kucaklaşmasına yol açacağına inanıyorum. İki de bir 'şunu yaptık bölündük mü, bunu yaptık bölündü mü' sözlerinin ciddiyeti de kalmaz, etkinliğini de kaybeder.''
-W HARFİ-
Arınç, CHP'li Akif Hamzaçebi'nin, konuşma metninde ''web sayfası'' ifadesine yer vermesini eleştirerek ''Türkçe'de W var mı?'' sorusunu yanıtlarken, ''Bu harf, alfabemizde yok. Ama bildiğiniz gibi özel bir kelime olduğu için kullanıldı. Ülkemizde yaygın olarak kullanılmaktadır. internet erişiminde uluslararası bir standart olarak kullanılıyor. Biz de mecburen bunu kullandık. www, standart bir internet protokolüdür. Biz de buna uymak adına web sayfasından bahsettik'' dedi.
CHP'li Esfender Korkmaz'ın sorusu üzerine, Basın Kanununun 2004 yılında çıktığını, bugüne kadar ciddi bir eleştiri almadığını belirten Arınç, ''Basın özgürlüğü ve gazetecilerin hakları konusunda sürekli eğitim seminerleri düzenliyoruz'' diye konuştu.
Korkmaz'ın ''Doğan Holdinge ceza verilerek basın özgürlüğüne müdahale edilmiş olmuyor mu?'' sorusuna karşılık Arınç, ''Doğan Holding bir ticari kuruluştur. Ceza veren kurum ise Maliye Bakanlığı ve ona bağlı kurumlardır. Bu mali ve adli bir konu olup, basın özgürlüğüyle doğrudan ilgili değildir. Konu da yargıya intikal etmiştir'' karşılığını verdi.
-AİHM'E AÇILAN DAVALAR-
Arınç, restorasyon çalışmalarındaki eksikliklerin giderilmesi gerektiğini belirterek, Vakıflar Genel Müdürlüğünün restorasyonlarının mutlaka mimar ve tarih sanatçısı kontrolünde yapıldığını söyledi. Ancak şartnameler hazırlanırken çok iyi teknik elemanlar kullanılması gerektiğini kaydeden Arınç, ''2002 yılına kadar 50 bine yakın vakıf eserin koruyucusu olan Vakıflar Genel Müdürlüğünde sadece 45 mühendis varken bu sayı 143'e çıktı. 21 olan mimar sayısını 77'ye, 7 olan sanat tarihçisini 28'e çıkardık. Ama yeterli değil'' dedi.
Vakıflar Yasası çıktıktan sonra ne kadar malın iade edildiği sorusuna Arınç, ''Bugüne kadar mal iadesi yapılmadı. Yasa 28 Şubat 2008'den itibaren yürürlükte. Cemaat vakıfları tarafından yapılacak başvurular için tanınan 18 aylık süre, 28 Ağustos'ta bitti. Değerlendirmeler henüz yapılmamıştır. Değerlendirme yapıldıktan sonra vakıf meclisine sunulacak. onun verdiği kararla işlemler sürecek'' diye konuştu.
Cemaat vakıfları tarafından AİHM'e 31 dava açıldığını, bunun 9'unun Türkiye lehine sonuçlandığını belirten Arınç, toplam 1 milyon 750 bin avro tazminata hükmedildiğini bildirdi. Arınç, bu davalarda hasmın Vakıflar Genel Müdürlüğü değil, Hazine olduğunu kaydederek, çıkarılan yasadan sonra hiçbir dava açılmadığını ifade etti.
Arınç, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Diyarbakır ve İskenderun'da 2'şer kilisenin onarımının sürdürüldüğünü ve vakıf kültür varlığı olarak korunacağını belirtti.