Ahmet Hakan yavşakça konuştu

Ahmet Hakan yavşakça konuştu

Madem öyle... Yavşakça bulsam da o lafı söyleyeceğim: "Mahkemede hesaplaşacağız."

28 Şubat silindir gibi geçti benim üzerimden... "General" imzalı dilekçelerle şikáyet edildim...

Meşhur "askeri brifingleri" eleştirdim diye Ağır Ceza'da yargılandım...

Tehdit edildim, ayağımı denk almam gerektiği söylendi.

Askeri hastanelerde süründürüldüm...

Mesela Çevik Bir çok uğraştı benimle...

Dönemin "büyük medyası", bir kaşık suda boğacaktı beni...

Aleyhimde tezvirat yapıldı bir sürü...

Velhasıl...

28 Şubat'ta elden gelen arda konmadı...

Ben ise milim ödün vermedim bu zulme karşı...

Mücadele ettim...

"Zalim"e karşı "mazlum"un yanında yer aldım...

Ta ki...

"Mazlum", iktidar koltuğuna kurulup muktedir olana kadar...

"Hadi bana eyvallah" demem, bundan sonradır.

* * *

Bu zamana kadar "Ben 28 Şubat'ta aslanlar gibi çarpışmış bir adamım" edebiyatı yapıp böbürlenmeye tenezzül etmemiştim...

Yine de etmem...

Bugün "28 Şubat'ta nice zulme maruz kalmama rağmen mücadeleye devam ettim" meselesini anımsatıyorsam, bir nedeni var...

Çünkü bugün bakıyorum da...

Yine de bir insafı varmış 28 Şubat'ın...

Askeriyle, medyasıyla, yargısıyla...

Üzerimize çullanırlarken...

Yine de bir insaf çizgileri, bir insanlık boyutları, bir vicdan ölçüleri varmış...

Vururken bile, zalimlik yaparken bile, yok etmek için uğraşırken bile...

İşi en azından "şerefsizlik" boyutuna taşımıyorlarmış...

İtham ederken bile, zulmederken bile bir "ahlaki eşik" kaygısı güdüyorlarmış...

* * *

Şimdi düşünüyorum da...

Eğer 28 Şubat benzeri hareketi, "dünün zalimleri" yerine, "bugünün zalimleri" yapsa imiş...

Bunlar önce onurumuzu ve şerefimizi iki paralık edip bizi buralarda yaşayamaz hale getirirler, ardından da cesetlerimizin üzerinde tepinerek sevinç çığlıkları atarlarmış.

Velhasıl...

"Bugünün zalimi"nin bu derece yamyamlaşması, bana "dünün zalimi"ni aratıyor.

Ne feci değil mi?

Müptezel beni sormuş

MÜPTEZEL Vakit Gazetesi, Genelkurmay Başkanlığı'na bir "soru önergesi" vermiş...

Özetle şunları soruyorlar Genelkurmay'a:

"Ahmet Hakan neden askere gitmedi? Patates de mi soyamazdı? Askere gitmemek için katakulli çevirdi mi?"

Vallahi de billahi de sorular gayet güzel...

Umarım Genelkurmay Başkanlığı, soruları soranın müptezelliğine aldırmaz da bir yanıt verir...

Zaten benim de bu konuda bir "kendimi ihbar" mektubum mevcut...

Neyse... Mesele bu değil...

Mesele şu:

Bu müptezeller, benim için verdikleri soru önergesinin bir benzerini acaba "oğulları askere gitmemiş çok güçlü siyasiler" için de verebilirler mi?

Eğer verirlerse, kendileri için "O kadar da müptezel değillermiş canım" diyeceğim, söz...

Hadi bakalım...

* * *

NOT: "Mahkemede hesaplaşacağız" lafından hiç hazzetmem... Biraz yavşakça bulurum bu lafı... Ben asıl göğüs göğüse çarpışmayı severim... Ama bunun için her şeyden önce kendisiyle övünebileceğim bir düşmana sahip olmam gerek... Ne yazık ki benim payıma hep müptezeller düşüyor... Ve yine ne yazık ki insan düşmanını seçemiyor... Madem öyle... Yavşakça bulsam da o lafı söyleyeceğim: "Mahkemede hesaplaşacağız."

Fehmi Koru güzellemesi

PEKİ peki anladık...

Her şeyden sen anlarsın... Her şeyi sen bilirsin... En teknolojik sensin...

En güzel takma ismi sen buldun... En iyi gazeteyi sen çıkardın... En iyi yorumcu sensin... En güzel sen kabarırsın... En güzel sen bakarsın... En Harvard'lı sensin... Papyonu ilk sen taktın... En şehirli muhafazakár sen oldun...

Sen neymişsin be abi!

* * *

Peki peki anladık...

İlk önce sen başlattın... En önce sen yavaşlattın... En etkili raconu sen kestin... En mütevazı villayı sen yaptın... En Nişantaşılı sen oldun... En kapışılan yazar sensin... En iyi kulisi sen yazdın... En çok parayı sen vurdun... En iyi akılları sen verdin... En iyi faslı sen yaptın... Parfümden sen anlarsın...

Sen neymişsin be abi!

Etiketler :