TASFİYE

Tasfiye nedir : Arıtma, ayıklama, temizleme demektir.

Gündem malum, darbe planları, tasfiyeler, anayasaya rağmen alınan kararlar, anayasanın değişmesi gerekliliği, mecliste grubu bulunan partiler arasındaki uyuşmazlıklar. Partiler hakkında gündeme gelen parti kapatma davaları ve Avrupa Birliği “partileri kapatmayın” dediği halde AYM’den çıkan kapatma kararları.

Yani tasfiye.

İlk tasfiye; Kazım Karabekir’in başkanlığında Cumhuriyet döneminin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ nın M. Kemal Paşa’nın muhalif partiye sıcak baktığı halde İsmet Paşa ve ekibinin ise bir şekilde TPCF’yi ortadan kaldırmak istediği ve sonunda da tasfiye edildiği yani kapatıldığı, daha sonra İzmir suikastına karıştığı ithamıyla tutuklanıp yargılandığı ardından uzun süre evinde göz hapsinde tutulduğu süreç izlemiştir.[1] Detayları okumak isteyenler linkten istifade edebilirler.

Yani İsmet Paşa’nın deyimi ile muhalefet tasvip edilmez, tasfiye edilir. (Adnan Menderes için söylemiştir)

İlerleyen zamanlarda malum her darbe sonrası yönetimi devralan cuntacılar ve parti kapatmalar.

Yani benden olmayanı tasfiye ederim zihniyeti.

Bu sistem nasıl çalışıyor. Önce bir şekilde kümeleniyorlar. Yani darbeciler belli fikirler etrafında birleşiyorlar. İktidar gücünü ellerine geçirmek istiyorlar ve ellerindeki siyasi, askeri, adli ve polisiye güçleri kullanarak kendilerine göre muarız zihniyete sahip kişi, kurum, kuruluş, parti her ne olursa olsun etkisiz hale getirerek saf dışı bırakmak yani tasfiye etmek birinci gaye olarak ön plana çıkıyor.

Bu Osmanlı’dan günümüze kadarki süreçte “istemezük” zihniyetinin tezahürüdür. Kanuni kılıflar bulunmakta ve bir şekilde rakipler tasfiye edilmektedir. Sonuçta askeri darbeler olarak yüzünü göstermektedir. Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nde sivil darbe olamamıştır. En güçlü partiler bile bir şekilde tasfiye edilmişlerdir. Bu yolu tamamlamak için, yani hedefe ulaşmak için darbeciler kendilerini koruyacak yasal düzenlemeler yaparlar ve görevi teslim edecek güvenilir kadroları örgütlerler.

61 ve 82 Anayasaları ve 28 Şubatın 18 maddelik MGK bildirisi darbecilerin koruma kalkanlarıdır.

Tasfiyeler ise, kadrolaşmanın olmazsa olmazıdır.

27 Mayıs 1960 sonrasında, darbeyi desteklemeyen ve darbeye taraftar olmayan 235 general ile 5000 subay tasfiye edilmiştir. Darbe istemeyenler çıkarılınca geriye darbe isteyenler kalmıştır. Kara Kuvvetlerinden 1962 devresi ve öncesindekiler darbe taraftarı ana kadrodur. Bunlar Türkiye'nin müteakip 50 yılına ipotek koymuşlardır. İçlerinden organize olan cuntalar 27 Nisan 2007 internet bildirisi dahil, bütün darbe ve müdahalelerin mimarlarıdır. Bu kuşağın son temsilcileri hala TSK içinde görev yapmaktadırlar.

Her darbe ve müdahale, görevi sivile teslim ederken veya aktif görevden ayrılırken, kendini garantiye alacak yeni bir cunta oluşturur ve Silahlı Kuvvetlerin tamamını kendi görüşlerine uygun personelle doldurmaya çalışır. İşte Ergenekon olarak yargı önüne gelen örgüt de 28 Şubat liderlerinin aktif görevi bırakırken örgütlediği cuntadır.

Cumhuriyet tarihinin ikinci büyük tasfiyesi 28 Şubat Post Modern darbesinin önünde ve sonrasında yapılmıştır. 1637' si YAŞ kararıyla olmak üzere 10 000 civarında mütedeyyin subay ve astsubay ordudan tasfiye edilmiştir.

Geriye, İslamî inancı tehdit kabul eden, seküler kavmiyetçi  bir kadro kalmıştır. Benzer tasfiye, yargıda (110 civarında hakim ve savcı), Yüksek öğretimde, Milli Eğitim Bakanlığında kamu kurumlarında yapılmıştır. Bunlarda da hakim noktalarda seküler kavmiyetçi kişiler bırakılmıştır.

Silahlı Kuvvetlerdeki manevi değerlere zıt bu kadrolaşma kırılmazsa (YAŞ tasfiyesi durdurulmazsa ve Anayasanın 125. maddesi değiştirilmezse ) ve dayandığı yasal mevzuat (İç Hizmet Kanunu 35. Mad., MGSB' nin iç tehdit değerlendirme bölümü, MGK' un yapısı) değiştirilmezse; Silahlı Kuvvetler iç güvenlik görevinden arındırılmazsa; Jandarmanın TSK ile göbek bağı kesilmezse; müteakip 50 yılda da, özellikle siyasi istikrarın bozulduğu ve mütedeyyin iktidarlar dönemlerinde, Ülkemiz, Askeri vesayetten kurtulamaz.

Demokratik bir rejimi ülke olarak benimsediğimizi söylüyor ve vatandaşların oyları ile katılımlarını istiyorsak, veya seküler kavmiyetçi zihniyet bu görüntüyü vermek istiyorsa bırakın insanların oyları ile iş başına gelenler yine insanların oyları ile uzaklaştırılsınlar.

12 Eylül darbesinden sonra Evren Paşa’nın onayı ve desteği ile kurulan Turgut Sunalp’in Paşa partisi (Milliyetçi Demokrasi Partisi) nasıl halktan oy alamadı ise, nasıl 12 Eylül zihniyetinin karşıt görüşü olarak tezahür eden ve tek başına iktidar olan ANAP yanlış yönetimler sonucu tarihe gömüldü ise, bırakın görevini yapamayanlar tarihe gömülsünler.

Biraz siyasi edep gösterip başarısız olanlar koltuklarını terk etsinler. “Eğer şu kadar oy alamazsam siyaseti bırakırım” dedikten sonra bırakmak istiyorum da parti tabanı kalmamızı istiyor babından palavralara, zırvalara girmeyip adam gibi adam olsunlar.

Askerler vesayet yaklaşımını bıraksınlar, adli makamlar siyasete özenmesinler. Özenen varsa, giyer sivil kıyafetini, siyaset yapar. Seçme ve seçilme özgürlüğü kadar, seçilebilme ve seçilememe riski de olmalıdır. Siyasete her giren seçilmek zorunda değildir. Buna kamu vicdanı karar verir.

Silahların gölgesinde demokrasi olmaz. Kanunsuz yapılanmalarla siyaset olmaz. Ondan sonra Ergenekon’dan çıkamazsınız.

Ahmet TÜRKAN - HABERNAME

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum