Ahmet TÜRKAN
AŞK VE ATEŞ
Malum ülkemiz son dönemde Globalleşen dünya ile birlikte oldukça sıkıntılı. Halk olarak bizlerde de pek çok sıkıntılar var. Ekonomik sıkıntılar, siyasi sıkıntılar, sabotaj planları, suikast planları. Darbe söylentileri vs. v.s.
Planlar gerçek diyenler, plan falan yok diyenler.
Elhasıl, herkesin her şeyi söylediği karmakarışık bir durum. Pek çok hüzün, elem, kaos, kısır diyaloglar. Anlamsız çekişmeler.
Bu hafta sonu biraz kafa dinlemek istedim. Televizyon yok, internet yok, gazete yok, radyo bile açmak istemedim.
Cumartesi akşam saatlerinde oturduğum yerden kütüphaneme bir göz attım. Bir hafta önce eşimle birlikte aldığımız Elif Şafak’ın AŞK isimli romanı kütüphanede en önde duruyordu. Sanki oku beni diye göz kırpıyordu. Yerimden doğrulup kitabı elime aldım. Bir iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.
Biz pembe kapaklı olanı almışız, sırf kapris yapıp gri kapaklısını almanın anlamı yok dedim. Bir kaç sayfa derken baktım ki kitabı yarı etmişim. Oldukça sürükleyici ve de bir o kadar ders verici. Pazar günü hafta sonunun işleri arasında her fırsatta okudum geç vakitte yaklaşık son 40 sayfa kalmıştı. Kalanı da planlı iş seyahatimde yolda okumak üzere çantama yerleştirdim. Pazartesi iş seyahatimde ilk işim arabada kalan kısmı tamamlamak oldu.
Okumayanlar için kesinlikle tavsiye ederim.
Bu arada da Sayın Elif Şafak Hanım’a teşekkür ederim. Eline, kalemine sağlık.
Kitabın özünde anlatılan Şems-i Tebrizi ile Mevlana Celaleddin-i Rumi arasında yaşanan muhteşem dostluk, Şemsin muhteşem görüşleri, ve bir dost olarak Mevlana’nın kusursuz dostluğu, sadakati.
Hakiki aşkı anlamış iki dev insan. Bunun yanında hakiki ders alıp mecazi aşkı hakikiye çevirmeye çalışan diğer kahramanlar. Tavsiye olunur.
Dün bir arkadaşım ziyaretime geldi. Yani, hem ticaret hem ziyaret. Öğlen arasına özellikle denk getirdi ki hem mesai kaybolmasın, hem de rahat-rahat sohbet edelim diye.
Sonra ben müsaadenizi alayım, zaten ateş almaya gelmiştim dedi.
Onun üzerine meşhur Allah aşığı Behlül Dane’nin bir hikayesini anlattım.
Hikaye şöyle idi.
Behlül bir bayram günü ortadan kaybolmuş. Konu komşu, sevenler sevmeyenler merak etmişler. Sonra bakmışlar Behlül yorgun bitkin bir yerlerden geliyor.
Sormuşlar.
-Ya Behlül nereden geliyorsun. Merak ettik, nereye kayboldun.
- Cehennemden geliyorum demiş. Gayet sakin bir şekilde.
- Peki cehenneme ne için gitmiştin diye sormuşlar, birazda alaycı tavırlarla.
-Ateş almaya gitmiştim.
-Peki ateş bulabildin mi. Hani elinde bir şey göremiyoruz.
- Hayır ateş yokmuş, bana dediler ki; Ey Behlül burada ateş bulunmaz. İnsanlar buraya ateşlerini dünyadan getirirler.
Biraz gülüşüp muhabbeti tatlıya bağladıktan sonra arkadaşımı uğurladım. Bu sabah erken vakitte hafta sonu okuduğum kitap ve arkadaşımın ziyareti ile birlikte ateş almak kelimesi kafama takıldı.
Aslında ateş neydi. İnsanlar kısa bir işi olduğu zaman neden ateş almak deyimini kullanırlar.
Peki nedir ateş.
Şems ateşi aşk olarak yorumluyor. Evet, aşk ateştir. İçine düşeni yakar. Aşk ister hakiki, ister mecazi manada olsun aşığı yakar. Hem de öyle bir yakar ki kül eder.
Mutlak manada ateş… o da yakar.
Dert ateştir. İçine düşeni yakar.
Yoksulluk ateştir. İçine düşeni yakar.
Yalnızlık ateştir. İçine düşeni yakar.
Hasret ateştir. İçine düşeni yakar.
Soğuk ateştir, içine düşeni yakar.
Ateş mutlak manada yakıcıdır, sadece Allah’ın emri ile yakmaz. “Ey ateş soğuk ve selametli ol” emrini alırsa ateş yakmaz.
Aşk Allah için olursa kulu yakmaz. Sadece pişirir.
Hamdım, piştim, yandım diyor Mevlana.
Aşk Resulallah için olursa ümmeti yakmaz. Sadece pişirir.
Mevlana’nın Şems’in ateşinde pişip Rabbine hakiki kul olması, pişmesi gibi.
Rabbinin emirlerine mutlak itaat ettiren aşkı hakikiye tutulması gibi. Yargısız, sorgusuz.
Evet aşk mutlak itaati gerektirir.
Çünkü karşılık beklemez.
Karşılık beklerse yakar.
Mutlak aşkı bulmak dileği ile.
Ahmet TÜRKAN - HABERNAME
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.